30.06.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Onlara içki dünyasında "beyaz içkiler" deniliyor. Gerçi su katılmış rakıda olduğu gibi süt beyazı değiller, aslında şeffaflar. Ama içki dünyasının deyimleri her zaman çok isabetli değildir zaten. Baksanıza, aslında sarı olan şaraba "beyaz şarap", rengi siyaha kaçan, bordoya yaklaşan şaraba da "kırmızı şarap" demiyor muyuz? Altın sarısı renkteki bir şarabımız, parlak mavi bir taş olan safirin adını taşıyor. Bir başka şarabın ismi de Yakut, neyse ki onun rengi çoğu kez yakut taşının rengini tutuyor.
Nemli sıcaklarda yazı başına oturmanın sakıncası da işte bu; insan bir türlü konuyu toparlayamıyor. Ne diyorduk? Beyaz içkiler... Yani cin, rom, votka... Bu yaz, her yerde karşımıza bu üçlü çıkıyor. Kılıktan kılığa giriyorlar, kimi zaman çilek suyunun, kimi zaman toniğin arkasına gizleniyorlar. Ama bir yudum alır almaz da kendilerini ele veriyorlar...
Votka bu yazın gözde içkilerinden. Votkanın kendine özgü bir tadı olmadığından, karışımlar için ideal bir içki. Votkayı dünyada en çok Ruslar ve Amerikalılar içiyor. Şimdi neyse de, soğuk savaş yıllarında Amerikalıların en nefret ettikleri ülkenin milli içkisini içmeleri biraz garip kaçıyordu. Votka, Rusya’da hem milli içki olduğundan, hem ucuzluğundan, hem de çok fazla içilebilmesinden dolayı tutuluyor. Votka gerçekten de diğer sert içkilerden daha fazla içilebiliyor, çünkü o kadar saflaştırılmış bir alkol ki, içinde başağrısı yapabilen maddeler adeta yok derecesinde. Kendine özgü tadı olan içkilerde, aroma ve tat kaybolmasın diye alkol düşük derecede damıtılıyor, bu da zararlı bazı maddelerin içkide kalmasına yol açıyor.
Amerikalıların votka tutkusuna gelince, hem kokteyl düşkünü olmalarından, hem de "tatsız" tatlara olan meraklarından. Türkiye’de ise votka şu sıralar modanın etkisi ve içki şirketlerinin yoğun kampanyalarıyla daha çok içilir oldu. Smirnoff, Absolut gibi dünyaca ünlü markalar kıran kırana rekabette. Bu arada Tekel votkalarının adı bile geçmiyor ama, onlar da (votka isimli votkamız ve Altınbaşak) bir süredir çok kaliteli çıkıyorlar. Absolut Kurant, Citron ve Mandrin gibi meyveli votkalar da ortama renk katıyorlar. Limonlu ve mandalinalı votka narenciye ülkesi Türkiye için çok sürprizli sayılmazlar. Ama kuşüzümü ile yapılan Kurant, hakikaten farklı ve ilginç
bir tat. Vişne suyuyla da ilginç bir
beraberlik yaratıyor.
Cin deyince, Gordon’s, Tanqueray ve Beefeater gibi kaliteli İngiliz cinlerini iyi tanıyoruz. Geçenlerde bunlara lüks cin kategorisinin öncüsü olan Bombay Sapphhire de katıldı. Safir renkli şişedeki bu cin için on ayrı çeşni maddesi kullanılıyor. Cin tonik gerçekten çok güzel bir kokteyl, hele de içine limon dilimi yerine hafifçe kabuğu çentilmiş yeşil mandalina konduğunda... Benim önerim ise cini tonikle içmekten sıkıldıysanız, bir de sadece buz ve su ile yudumlamanız. Limon asla koymayın, cinin kendindeki limon tadını ve ardıç çeşnisini hissetmeye çalışın. Beğeneceğinize bahse girebilirim!
Roma gelince, rom konusunda çok şanslı sayılmayız. Bacardi, Captain Morgan, Lemon Hart ve Negrita olmak üzere sadece dört romumuz var ve bunların son ikisi esmer romlar. Esmer romlar viski gibi içkiler, karışımlara biraz ağır bir tat veriyorlar. Beyaz romlar yaz kokteyllerine daha uygunlar. Bunlarla yapılan en hoş kokteyllerden biri de, Türkiye’de bir süredir artan Küba sempatizanlığının etkisiyle keşfettiğimiz mojito. "Mohito" diye okunan bu kokteylin tarifiyle bitiriyorum bu yazıyı. Yarasın!
MOHİTO
İki çay kaşığı şeker
Yarım limonun suyu (yeşil renkli misket limonu olursa daha iyi)
Birkaç taze nane yaprağı
Bir ölçek rom
Soda (maden suyu değil, "soda water")
Yapılışı: Nane yapraklarının yarısını ve şekeri bardağa koyun. Kaşığın ucuyla nanenin suyu çıkıncaya kadar ezin. Bardağa limon suyunu ilave edin, şekerli naneyle karıştırın. Tepeleme kırık buzla doldurup romu ekleyin, karıştırma çubuğuyla karıştırın. Son olarak bardağı sodayla tamamlayın ve kalan nane yapraklarıyla süsleyerek servis edin.