10.02.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:
Büyükelçi El Hadidi, 1985-87 yılları arasında Türkiye'deki gö- revinin ardından ABD'de geçirdiği kalp ameliyatı sonrasında hayata veda eden babasıyla yakın çalışan Türk personelin, hâlâ büyükelçilikte olmasının kendisinin Türkiye tercihinde nasıl önemli rol oynadığını, diplomasi muhabirimiz Utku Çakırözer'e şöyle anlattı: "Mısır Dışişleri geleneğinde daha önce babasının görev yaptığı yere gönderilen hiçbir diplomat olmadı. Ben Ankara için çok büyük mücadele verdim ve ısrarım üzerine gönderildim. Benim Türkiye'yi istememde ve buraya atanma kararımda rol oynayan en önemli etkenlerin başında gelen şey burada da bir ailem olmasıdır. 1986 yılında doktoramı tamamlayıp yaz tatili için ilk defa babamın yanına Ankara'ya geldiğimde onları tanıdım ve onlar benim ailem oldu. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü görevini yürütürken Türkiye'ye atanma talebinde bulundum. Tesadüfen Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Geyt o günlerde yaptığı Ankara ziyareti sırasında, babamla yıllar önce çalışan personelle benim aramdaki duygusal bağı, benim burada nasıl mutlu olduğumu görünce sanırım kendisi de buraya gelmem konusunda ikna oldu.Büyükelçi olarak geldiğimde alışmam 4 dakika sürdü. Başka bir yere gitsem belki aylar, yıllar sürerdi ekibe alışmak. Ben onları personelim olarak değil ailem olarak görüyorum. Onlar da bana 'babamın emaneti' gözüyle bakıyorlar. Bundan da çok memnunum ve tek dileğim, ben burada görev yaptığım sürece yanımda olmaları." Türkiye'de iki yıl büyükelçilik yapan babası Ali Şevki el Hadidi'den 22 yıl sonra Ankara'ya Mısır'ın yeni büyükelçisi olarak atanan Alaaddin el Hadidi, yıllar önce babasına hizmet veren ekibi aynen muhafaza ediyor. Baba El Hadidi'den yıllar sonra oğluyla çalışan elçilik personeli ise duygularını şöyle anlattı: BAHAR ÖZKUT (Büyükelçi Sekreteri): 1979'da elçilikte göreve başladım. Babası hafta sonlarını eşim, ben ve çocuklarımızla geçirmeyi çok severdi. Beraber bale izlemeye giderdik. Tüm personele çok saygılı davranır, biz de onu memnun etmek için elimizden geleni yapardık. Oğlu yeni büyükelçimiz de bize 'babasının emaneti'. Gözümüz gibi bakıyoruz. ONUR TURAN (metrdotel): 1966'dan beri burada çalışıyorum. Babası tüm sefirler arasında bambaşka bir yere sahipti. Smokinini hatıra olarak hâlâ saklarım. Oğlu 1986'da tatile geldiğinde Ulus'u gezdirdim, Türkiye'yi anlattım. Yıllar sonra büyükelçi olarak geleceği aklımın ucundan bile geçmezdi. CANDAR DENER (teknisyen): 1981'de büyükelçilikte işe başladım. Huzurlu çalıştığımız için bu kadar sene kaldım. Rahmetli babası unvana, kıyafete değil insanlığa, dostluğa değer verirdi. Oğlu da tıpkı onun gibi. SÜHA TORAL (makam şoförü): 1983'ten beri elçiliğin makam şoförüyüm. Babasının en önemli özelliği tüm personelinin doğum günlerini bilerek sürprizler yapmasıydı. Hasta yatağından bile bana bir elçilik çalışanı için hediye aldırdığını hatırlarım. MEHMET TURAN (garson): 1978'de elçilikte çalışmaya başladım. Babasına yaptığım gibi sabah ilk iş olarak taze sıkılmış meyve suyu ile gazetelerini önüne bırakırım. 'Gözümüz gibi bakıyoruz'