SiyasetBeklenen iade

Beklenen iade

22.08.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Beklenen iade

Beklenen iade


Cumhurbaşkanı memur kararnamesini ikinci kez reddeti. Sezer gerekçesinde "imzalamak zorunda değilim" dedi


Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer; irticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karışan memurların görevine son verilmesini düzenleyen kanun hükmünde kararnameyi (KHK) imzalamayı ikinci kez reddetti. Sezer hükümete gönderdiği gerekçede, "Güçler ayrılığı ilkesine göre yasama, yürütme ve yargı organları kendi alanlarında ulusa ilişkin egemenliği kullanırlar; birbirlerine görev ve yetki alanlarına karışmazlar" dedi.

Yasa değil
Sezer 8 sayfalık gerekçesinde "bir kez geri çevrilmesinin, KHK'nın kanun prosedürüne girmesi sonucunu doğruracağı" yolundaki hükümetin görüşünü reddetti ve şunları kaydetti:
KHK'lar yönünden Cumhurbaşkanı'na verilen görev ve yetki yalnızca yayımlamaktan ibaret değildir. Anayasa koyucu eğer kararnameleri yasalar gibi düşünseydi, kuşkusuz bunları da kanunları yayımlamak kuralı içine alırdı. Oysa KHK'lar tüm bilim dünyasınca benimsendiği gibi, işlevsel (maddi) yönden yasama işlemi niteliğinde olmakla birlikte, organik (uzvi - şekli) yönden bir yürütme işlemidir. KHK'ların "kanun hükmünde" oluşu yürürlükteki yasaları değiştirip, yasa gücünde düzenleme yapabilmesini; "kararname" oluşu ise bu işlemin yürütme organının işlemi olduğunu göstermektedir. Bu niteliği KHK'ları yöntem yönünden "kararname rejimine" bağlamaktadır.

"Görevim değil, yetkim"
Nitekim, KHK'lar Anayasa'nın 104. maddesinin b bendinde Cumhurbaşkanı'nın yürütme alanına ilişkin görev ve yetkileri içinde sayılmıştır. Anılan bendin 11. alt bendinde "sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilan etmek ve KHK çıkarmak", 12. alt bendinde de "kararnameleri imzalamak" görev ve yetkisi verilmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, "kararnameleri imzalamak" düzenlemesiyle öngörülen yalnızca bir görev değil, aynı zamanda yetkidir. Anayasa'nın 8. maddesinde yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği belirtilmiştir. Bu hükümden anlaşılacağı gibi "yetkisi ve görevi" Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'nca birlikte kullanılacaktır. Yürütmenin iki başından birini görevli, diğerini yetkili görmek olanaksızdır.

Gerekçe: İmzalamak zorunda değilim

Yukarıda yapılan açıklamalar Cumhurbaşkanı'nın parlamenter rejimin gereği sayılan "sorumsuzluk" kuralı uyarınca Bakanlar Kurulu'ndan gelen kararnameleri tartışmaksızın imzalamak zorunda olduğu savını geçersiz kılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı'nı bir onay ve yayın makamı olarak görmenin yanlışlığı, Anayasa Mahkemesi'nin 27. 4. 1993 günlü E. 1992 / 37, K. 1993 / 18 sayılı kararında ortaya koyulmuştur. Anayasa Mahkemesi bu kararında;
"Bu nedenle de sorumluluğunu hükümetin taşıdığı kararnameler hakkında Cumhurbaşkanı'nın uyarı ve tavsiyede bulunmaktan öte direnmesi, sistemin özelliğine ters düşer. O halde Anayasa'nın ilgili kurullarının parlamenter sistemin temel ilkeleri ışığında değerlendirilmesi sonucu Cumhurbaşkanı'na tanınan bütün yetkilere karşın sistem özde parlamenter demokrasi olduğundan ve sorumluluk da hükümette bulunduğundan Anayasa'ya ve yasalara aykırı olmadıkça Cumhurbaşkanı'nın Bakanlar Kurulu işlemlerini siyasal yerindelik yönünden denetlemeyip imzalamak zorunda olduğu açıktır" değerlendirmesi yapılmıştır. Bu değerlendirmede en önemli husus, Cumhurbaşkanı'nın "Anayasa ve yasalara aykırı olmadıkça" kararnameleri imzalamak zorunda olduğudur. Ancak Cumhurbaşkanı Anayasaya ve yasalara aykırı kararnameleri imzalamak zorunda değildir. Hatta Cumhurbaşkanı bu içerikteki kararnameleri imzalamamakla yükümlüdür.

Hükümetin gerekçelerine yanıt
Sezer gerekçesinde, hükümetin gönderdiği bilgi notunda öne sürdüğü savları da tek tek yanıtladı. Sezer, hükümetin örnek olarak gösterdiği Danıştay'ın YÖK'ün yönetmeliğiyle ilgili kararını değerlendirirken "Anayasa'ya uygun olup olmadığını tartışmadan sadece yükseköğretim personelinin disiplin işlemlerinin yönetmelikle düzenlenmesinde Anayasa'ya aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır" dedi.
Sezer, Anayasa'nın Cumhurbaşkanı'na Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yetkisi tanımasının, "Anayasa'ya açıkça aykırı gördüğü bir düzenlemeyi imzalaması anlamına gelmeyeceğini" de vurguladı.

27 örnek KHK
Sezer gerekçesinde, bugüne kadar 27 KHK'nın cumhurbaşkanlarınca imzalanmayarak geri gönderildiği de açıkladı. Gerekçede şöyle dendi:
"Gerçekten Sayın Kenan Evren döneminde 11, merhum Turgut Özal döneminde 7 ve Sayın Süleyman Demirel döneminde 9 olmak üzere toplam 27 kanun hükmünde kararname taslağının;
- Anayasa'ya aykırılık,
- Düzenlemelerin yetki yasalarının kapsamı dışında kalması,
- Yasayla düzenlemenin daha doğru olacağı,
- İçerik yönünden yerinde görülmemesi,
- Yetki yasalarının iptal edilmesi gibi gerekçelerle geri gönderildiği saptanmıştır. Bu taslaklardan 17'si Cumhurbaşkanlığı'na yeniden gönderilmemiş, 10 taslak ise istenilen doğlturuda düzeltilerek yeniden imzaya sunulmuştur. Bu durum bugüne kadar hukuksal bir sorun yaratmamıştır."

Perde arkası:

MGK'ya sarkıtmak istemedi

SERPİL ÇEVİKCAN Ankara
Hükümetin "devlet krizi çıkar" savına karşın memurlara ilişkin kanun hükmünde kararnameyi (KHK) ikinci kez iade eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in sekiz gün boyunca gece geç saatlere kadar bizzat inceleme yaptığı öğrenildi.
İstanbul'dan ani bir kararla döndüğü günden itibaren KHK'yı hükümetin gerekçeleriyle birlikte detaylı olarak inceleyen Sezer'in, bu gerekçelerin her birine hukuku esas alan karşı gerekçeler hazırladığı belirtildi.
Sezer'e yakın kaynaklar, ikinci kez iade kararının yarın yapılacak Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı öncesine denk gelmesi dikkat çekti. Kaynaklar, Sezer'in kararında ısrarlı olduğunu göstererek MGK'da kararnameyle ilgili "tartışma yaşanmamasını" amaçladığını söylediler.

Masasındaki manzara
İncelemeyi yaparken Sezer'in masasında bilimsel çalışmaları da içeren çok sayıda hukuk kitabı yer aldı. Bunların arasında yüksek mahkeme kararları, içtihatlar, Anayasa'nın yorumu ve gerekçeleriyle ilgili metinler ile daha önce reddedilen KHK'lara ilişkin detaylı notlar da bulundu. "Hukukçu" gibi çalıştığı belirtilen Sezer, danışmanlarından yararlandı, ancak nihai gerekçe metnini bizzat hazırladı.
Sezer, daha önce cumhurbaşkanları tarafından geri gönderilen 27 KHK'nın gerekçeleri ve "akıbetlerini" de tek tek inceledi.
Sezer'in, başta Almanya olmak üzere yabancı ülkelerdeki benzer uygulamalarla ilgili örnekleri dikkate almaya gerek görmediği, konunun iç hukukla ilgili temel düzenlemeleri içerdiğini kaydederek "anayasal düzen" incelemesi yaptığı vurgulandı.

Kutan: Sezer'e teşekkürler

ANKARA Milliyet
FP Genel Başkanı Recai Kutan, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in memurlara ilişkin kararnameyi ikinci kez iade etmesini, "FP olarak Cumhurbaşkanımıza teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Konu, hükümetle Cumhurbaşkanı arasında değil, hükümetle Meclis arasında çözülmeli" şeklinde değerlendirdi.
Kutan, dün yapılan olağanüstü grup toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, FP'nin baştan beri, kararnamenin Anayasa'ya aykırı olduğunu söylediğini belirterek, şunları söyledi:
"KHK'nın içeriğine benzer bir kanun teklifi geçen yıl da Meclis'e geldi, ancak Meclis buna geçit vermedi. Meclis'in ortaya koyduğu görüşe rağmen hükümet şimdi böyle bir KHK'yı çıkarmaya çalışıyor. Türkiye'de bundan sonra herşey hukuksal çerçevede devam edecektir."

Şair Başbakan'dan trajedi
Kutan, Başbakan Bülent Ecevit'in, kararnamenin imzalanmaması halinde devlet krizi yaşanabileceğine ilişkin sözlerinin hatırlatılması üzerine şu görüşleri dile getirdi:
"Bu, meseleyi trajik hale getiren şair Başbakan'ın söylediği sözlerdir. Kriz, olsa olsa hükümet içinde olur. Batılı bir ülkede bunlar yaşansaydı hükümet şimdiye kadar istifa ederdi. Sayın Cumhurbaşkanı'nın istifasının gündeme geleceği yönündeki iddialar da hayal mahsulüdür."

Gerekçeler ve yanıtlar

ANKARA Milliyet
Başbakan Bülent Ecevit'in kararnameyi ikinci kez Köşk'e gönderirken sıraladığı gerekçelerle Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ikinci kez iade ederken verdiği yanıtlar özetle şöyle:
Ecevit: Kanun hükmünde kararnameyi imzalamama yetkiniz yok. İmzalamak zorundasızınız.
Sezer: İmzalama zorunluluğum yok. İmzalamamak hem görevim, hem de yetkimdir. Evren, Özal ve Demirel de 27 KHK'yı geri gönderdi. Bu durum bugüne kadar bir sorun olmadı.
Ecevit: Kanun hükmünde kararnameler de yasalar gibidir.
Sezer: Hayır değildir. Kararname yürütme organının işlemidir de.
Ecevit: Sorumluluk cumhurbaşkanında değil, bizdedir. Cumhurbaşkanının sorumluluğu olmadığı için imzalamak zorundadır.
Sezer: Hayır. Bu sav geçersizdir. Cumhurbaşkanı yürütme yetkisini Bakanlar Kurulu ile birlikte kullanır. Cumhurbaşkanlığı simgesel değildir.
Ecevit: Disiplin suç ve cezalarına ilişkin düzenlemeler KHK ile yapılabilir. Bunun örnekleri var.
Sezer: Yapılamaz. Gösterdiğiniz örnekler emsal oluşturmaz. Yetki Yasası da size bu yetkiyi vermiyor.
Ecevit: Danıştay, YÖK Disiplin Yönetmeliği'ne ilişkin başvuruyu reddetti.
Sezer: Evet, etti. Çünkü yapılan disiplin düzenlemesi yasaya uygundu. Danıştay kararı emsal teşkil etmez.
Ecevit: Sizin de imzaladığınız kararnameler var. Aynı nitelikteki bu kararnameyi geri göndermeniz çelişkidir.
Sezer: Hayır çelişki değildir. O kararnameler disiplin, atama ve terfilere ilişkindir. Bir öğretim elemanının disiplin gereği başka yerde çalıştırılması ceza niteliğinde değildir.
Ecevit: İmzalamazsanız devlet krizi çıkar
Sezer: Hayır çıkmaz. Sizin dediğiniz, asıl verilen yetkinin Anayasa ve yetki yasasına uygun kullanılmamasıyla olur.

Ecevit: Kaygı verici durum

Cumhurbaşkanı Sezer'in memur kararnamesini ikinci kez iadesi Başbakan'ı öfkelendirdi: Esef verici. Uyumsuzluk ağır sorunlara neden olur. Ret gerekçesi çelişkilerle dolu
ANKARA Milliyet
Başbakan Bülent Ecevit, Cumhuriyet'in temel niteliklerine karşı faaliyetlere karışan memurların görevlerine son verilmesine ilişkin kararnameyi ikinci kez iade eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e karşı sert bir açıklama yaptı. "Kaygı ve esef verici bir durum" doğduğunu vurgulayan Ecevit, "Kendisini Anayasa Mahkemesi yerine koydu. Buna hakkı yoktu" dedi. Başbakan, "Köşk ve hükümetin yetkileri ile Anayasa anlayışı konusundaki görüş ayrılıkları giderilmezse ağır sorunlar doğacağını" bildirdi.
Ecevit, Sezer'in KHK'yı geri yollama haberini, Başbakanlık Konutu'nda eşi Rahşan Ecevit ile birlikte yemek masasında öğrendi. Başbakanlığa geri dönen Ecevit, MHP Genel Başkanı Devlet Devlet Bahçeli'yi de Başbakanlığa çağırarak bir süre görüştü. Bulgaristan'da bulunan ANAP lideri Mesut Yılmaz ile de telefonla bağlantı kuran Ecevit, son durumu aktararak kamuoyuna yapacağı açıklama için onay aldı.
Ecevit, bu değerlendirmenin ardından yaptığı açıklamada, şunları söyledi:
AĞIR SORUNLAR DOĞAR: Bakanlar Kurulu'nca Cumhurbaşkanlığı'na ikinci kez sunulan KHK'nın Sayın Cumhurbaşkanı'nca ikinci kez geri yollanması ve bu işlemle ilgili olarak öne sürülen gerekçeler Cumhurbaşkanlığı'nın ve Bakanlar Kurulu'nun yetki ve görevleri konusunda ve Anayasa anlayışları arasında belirgin ayrılıklar bulunduğunu göstermektedir. Bu ayrılıklar giderilmedikçe Cumhurbaşkanlığı ile Bakanlar Kurulu arasında uyum sağlanamaz. İki yüksek devlet organı arasında uyumsuzluk bulunması da ağır sorunlara neden olur.

MAHKEME OLMAYA KALKTI: Sayın Cumhurbaşkanı KHK'yı Anayasa Mahkemesi'ne sunsa idi sorun çözülürdü. Fakat sayın Cumhurbaşkanı bu anayasal süreci uygulamak yerine Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkisini üstlenmeye kalkışmıştır. Buna hakkı yoktur. Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanı'nın ret gerekçesi çelişkilerle doludur.

REJİMİ KORUMAYI ZORLAŞTIRIYOR: Sayın Cumhurbaşkanı'nca ikinci kez geri çevrilen KHK'nın amacı bölücü terörün ve laiklik karşıtı eylemlerin devlet yapısına sızmasını önlemekti. Sayın Cumhurbaşkanı'nın tutumu, devletin bu işleri yerine getirebilmesini ve anayasal rejimin korunmasını da güçleştirecek niteliktedir.

ESEF VE KAYGI VERİCİ: Böylece devlet yönetiminde esef ve kaygı verici bir durum ortaya çıkmış bulunmaktadır. Durum Bakanlar Kurulu'nda değerlendirilecektir. Bu açıklamayı yapmadan önce Sayın Bahçeli ve Yılmaz ile görüştüm. ve her ikisinin de onayını aldım.

Liderler bugün toplanıyor

Başbakan Bülent Ecevit, daha sonra gazetecilerin sorularına şu yanıtları verdi:

- Hükümetin bundan sonraki adımı ne olacak?
Ecevit: Bu konuyu yarın (bugün) üç genel başkan olarak görüşeceğiz. Bildiğiniz gibi Sayın Mesut Yılmaz yurtdışında. Kendisiyle telefonla görüştüm. Sayın Bahçeli ile de Başbakanlık'ta görüştüm. Kendileriyle yarın (bugün) biraraya geleceğiz. Bundan sonraki davranışımızın ne olacağını birlikte kararlaştıracağız ve Bakanlar Kurulu'na sunacağız.

- Cumhurbaşkanı ile bir araya gelip Anayasa Mahkemesi kararlarını tartışmanız söz konusu olabilir mi?
Ecevit: Biz zaten bu konularda söyleyebileceğimiz herşeyi söyledik. Sayın Cumhurbaşkanı da kendi düşüncelerini söyledi. Daha önce de yüzyüze görüştük, karşılıklı metinlerle de konuştuk. Halbuki Sayın Cumhurbaşkanı ret yazısını biraz önce gönderdi. Şimdi yeniden görüşmenin bir faydası yok.

- Cumhurbaşkanı iade gerekçesinde, "Anayasa'ya aykırı kararnameleri imzalamak zorunda değilim" diyor...
Ecevit: Sayın Cumhurbaşkanı'nın ret yazısının ayrıntılarına girecek değilim. Biraz önce konuyu ayrıntılarıyla incelemeye çalıştık ve çok çelişkiler gözüme çarptı. Bu arada şunu da söylüyor Sayın Cumhurbaşkanı. Diyor ki, "Ancak iki ayrı mahkemenin birbirinden farklı sonuçları oluşan kararları arasında çelişkiden söz edilebilir. Aynı mahkemenin zaman içinde aynı konuda alınmış iki farklı kararı varsa, çelişki değil içtihat değişikliği söz konusudur" diyor. Şu sırada bir içtihat değişikliği olmadığı ne malum? Eğer Anayasa Mahkemesi'ne başvursaydı, o zaman içtihat değişikliği olup olmadığı anlaşılmış olurdu. Kaldı ki, iki ayrı mahkeme arasında farklı görüşler olduğu belli. Anayasa Mahkemesi ile Danıştay arasında. O bakımdan çelişkilerden söz ettim.

- Meclis'i toplamayı düşünüyor musunuz?
Ecevit: Şu sırada ona gerek olmadığını düşünüyorum. Zaten Meclis tatilinin sona ermesine az bir vakit kaldı. Ama dediğim gibi yarın (bugün) genel başkanlar olarak biraraya geleceğiz.

- Cumhurbaşkanı'nın görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle Yüce Divan'a gönderilebileceği yönünde yorumlar ve açıklamalar yapılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Ecevit: Ben Yüce Divan'dan bahsetmedim. Böyle bir şeyi telaffuz etmeyi de doğru bulmam. Ama ciddi bir durumla da karşı karşıyayız.

- Şu anda devlet krizi başladı mı?
Ecevit: Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız.

Danıştay Başkanı'yla görüştü
Başbakan Ecevit, açıklamanın ardından Danıştay Başkanı Erol Çırakman'ı makamında kabul ederek bir süre görüştü.
Cumhurbaşkanı Sezer'in memurlara ilişkin kararnameyi geri göndermesine karşı çıkan hukukçulardan olan Çırakman, 17.30 sıralarında Başbakanlığa geldi. Görüşme yaklaşık 15 dakika sürerken; Başbakanlık yetkilileri, Çırakman'ın yaş haddinden emekli olduğunu, bu nedenle Ecevit'e veda ziyaretinde bulunduğunu söylediler.

DYP'den Ecevit'e istifa mesajı

HABER MERKEZİ
DYP Genel Başkan Yardımcısı Ufuk Söylemez, Başbakan Bülent Ecevit'in Cumhurbaşkanı'nın memur kararnamesini imzalamaması durumunda "devlet krizi" çıkacağını söylediğini hatırlatarak, "Sayın Başbakan ya blöf yaptı ya istifa etmek zorunda" dedi.
Hükümetle Çankaya Köşkü arasında yeniden alevlenen kararname krizini ANKA'ya değerlendiren Söylemez, iktidarı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'le "inatlaşma" içinde olmakla suçladı. Hükümeti konuya ilişkin yasal düzenleme yapmak için TBMM'yi toplamaktan korkmakla suçlayan Söylemez, hükümetin kararname yoluna saptığını ancak iadelerin ardından "bu kestirme yolun tıkandığını" kaydetti.
'Bakanlara sultan yetkisi'
DYP Genel Başkan Yardımcısı Hayri Kozakçıoğlu da memurlarla ilgili kanun hükmündeki kararnamenin bakanlara "sultan yetkisi" verdiğini öne sürdü. Kozakçıoğlu, "İstedikleri sayıda kamu görevlisini, iki müfettiş raporuyla kapının önüne koyacaklar. Boşalan yerler de doldurulacak. O nedenle bu kararnamenin bir adı da kadrolaşma kararnamesidir" dedi.

Hukukçular Sezer'den yana

ASLI ÖKTENER, GÜNTAN MAVİGÖZLÜ İSTANBUL
KHK krizi konusunda görüş açıklayan hukukçuların önemli bir bölümü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e destek verdi. Konuya ilişkin görüş açıklayan hukukçular şunları söylediler:
Prof. Dr. Bakır Çağlar: Anayasa Mahkemesi kararları, Cumhurbaşkanı'nın Anayasa'ya aykırı kararnamelerin altına imza atmakla yükümlü değil, atmamakla yetkili olduğunu söyler. Bu kararların hepsinin altında o tarihte Anayasa Mahkemesi'nde üye olan Cumhurbaşkanı Sezer'in imzası vardır. Geri dönemez de. Disiplin suç ve cezaları kanun hükmünde kararlameler ile konamaz. Bu bir yasa konusudur. Cumhurbaşkanı o nedenle kararnameyi iade etmek zorundaydı. Türkiye Cumhuriyeti'nde bu ilk olay değildir. Turgut Özal ve Süleyman Demirel döneminde de benzer olaylar yaşanmıştır. Ancak o tarihte hükümet direnmemiştir. Şimdiyse tek fark hükümetin direnmesidir. Cumhurbaşkanı yapması gerekeni yaptı. Cumhurbaşkanı hukukçu, hukukun politikasını yapıyor, Başbakan Ecevit gibi politikanın politikasını değil. Bu, söylendiği gibi devlet krizi değil, rejim krizidir. Tek çözüm yolu TBMM'nin toplantıya çağrılmasıdır. Bu konunun kararname ile değil, yasayla düzenlenmesi gerekir.
Prof. Dr. Ülkü Azrak: Burada yapılan büyük yanlışlık var. Böyle önemli bir konuda KHK hazırlanıyorsa, hükümetin önceden Cumhurbaşkanı'nın görüşlerini alması doğru olurdu. Bunu yapmadılar ve iki ayrı cephe oluştu. Cumhurbaşkanı açıkça kanaatini ortaya koydu, hükümet bunu ikinci defa göndermemeliydi. Hükümet dayatma tavrı içine girmekle olumlu sonuç alamazdı. Bundan devlet krizi doğmaz. Olsa olsa hükümet krizi doğar. Devlet krizi için Cumhurbaşkanı'nın istifa etmesi gerekir. Buna mı zorlayacaklar? Bu olmaz, çünkü Cumhurbaşkanı daha yeni göreve geldi. 28 Şubat'ta yer alan bu kararların üç yıl sonra ivedi gibi ortaya konması inandırıcı değil. Birkaç ay daha beklesinler ve Meclis'ten geçirsinler. MGK kararlarını ne yazık ki Erbakan hükümeti göze alamadığı gibi, Yılmaz Hükümeti de göze alamadı. Ecevit'in de başbakanlığı bir seneyi geçti ve bir şey yapmadılar. Şimdi niye acele ediyorlar? TBMM by - pass edilerek yapmaya çalışıyorlar. Hükümet ya Cumhurbaşkanı'nı ya da TBMM'yi by - pass ederek çalışıyor. Bazen ikisini de by - pass etmeye çalışıyorlar. Böyle şeyler yapılmaz. Cumhurbaşkanı'nın yaptığı doğru.
Prof. Dr. Mümtaz Soysal: Cumhurbaşkanı bekleneni yaptı. Kararname, Yetki Yasası'na dayanıyordu. Yetki Yasası'nın mantığı, parlamentoda zaten çoğunluğa sahip olan hükümetin, parlamento kapalıyken ya da çok acil durumlar için Meclis'ten yetki almasına dayanır. Hükümet, konuya Meclis'e götürmelidir. Yanlış hesap Bağdat'a gitmeden dönmüş oldu.
Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer: Ben "Cumhurbaşkanı doğru veya yanlış" demiyorum. Yapılacak şey Meclis'e sevketmekten ibaret. KHK nasıl olsa Meclis'in kabulünden geçecekti. Yapılacak şey bu. Başka yolu yok. Cumhurbaşkanı'nın rolü bu KHK'yı yürürlüğe koymaktır. İmzalamazsa yürürlüğe girmiyor. O halde Meclis'e sevkedersin. Meseleyi kavgasız, gürültüsüz halletmenin yolu bu. Kriz şöyle doğar; hükümet "İstifa ediyorum" diyebilir. Böyle bir şey yapması büyük bir eylem. Olamaz. Cumhurbaşkanı da istifa etmez. Bu Meclis tarafından geçirilse daha iyi olur. Anayasa hukuku da, kanunlardaki hükümlerle çözülmez. Böyle örflerle, adetlerle devam eder.
Prof. Dr. Süheyl Batum: Ortada bir hukuki anlaşmazlık vardı. Aslolan hükümet ve Cumhurbaşkanı'nın da bu anlaşmazlığın hukuki nedenleri üzerinde durmaları, anlaşmaları ve de çözüm yolunu bulmalarıdır. Şimdiye kadar hükümet "Nasıl olsa imzalamak zorunda" diye düşünerek olayın hukuksal çözümü üstünde çok fazla durmadı. Kanun gibi yorumladı. İkinci kez imzalama zorunluluğu vardır gibi, hukuken doğru olmayan gerekçelere kendini inandırarak bunu çözümlemeye çalıştı. Bu Anayasa'ya göre doğru değildi. Ortada Anayasa Mahkemesi kararları, Cumhurbaşkanı'nın hukuki yorumu vardır. Bunu bir inat şekline dönüştürdüler. Bir araya gelip Anayasa Mahkemesi kararlarını karşılarına alıp düzenleme yapmalıydılar. Cumhurbaşkanı hukuka aykırı bir metin gelirse, imzalamak zorunda değildir. Hukuka uymazsan iyi devlet adamısın, uyarsan da yargıç kafalı, siyasetten anlamayan birisin. Bu ikilemin Türkeyi'de kalkması lazım. Siyasetçi de hukuka uymak zorundadır.