28.12.1996 - 00:00 | Son Güncellenme:
Tunca BENGİN
ABDULLAH Çatlı'yla birlikte `Kumarhaneler Kralı' Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesi dahil bir dizi cinayetle suçlanan, Özel Harekat Timi Polis Memuru Ayhan Çarkın, Milliyet'e konuştu. Topal'ı öldürmediğini söyleyen Çarkın, Türkiye'yi sarsan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ndeki sorgu kaseti konusuna da açıklık getirdi.
Sorgusunda polis dışında iki sivil kişi daha olduğunu ileri süren Çarkın, "Kaset mutlaka vardır. Bu kaseti çıkartmazlarsa şerefsizdirler" dedi. Sorguda Cumhurbaşkanı, Başbakan başta olmak üzere tüm devlet büyüklerine küfür ettiğini kabul eden Çarkın, "Topal'ın gerçek katili bile yakalansa kimse inanmaz. 50 gündür bizi katil ilan ettiler" diye konuştu.
Topal'ın öldürülmesinin ardından DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak'ın korumalığına verilen Çarkın, söze, 1990 Temmuz'unda İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nün operasyon grubunda görev aldığını belirterek başladı. Zaman zaman sinirlenen Çarkın şunları söyledi:
"Güneydoğu'da oranın halkı gibi yaşadık. Onlarla yattık, kalktık. Görmüş olduğumuz kurs ayrı, yaşadıklarımız apayrıydı. İhanetin ne boyutlarda olduğunu orada yaşadık. Arkadaşlarımız kucağımızda şehit oldu. İstanbul'a geldimizde aradığımız sistemin tam dışında bir klasik polis tiplemesiyle karşılaştık. Bizimle dalga geçenler oldu. Bunlara hep göğüs gerdik."
Dev - Sol'a yönelik çok sayıda operasyona katılan Çarkın, 12 Temmuz 1991 de 11 militanın ölümüyle sonuçlanan çatışmayla ilgili olarak hala Ağır Ceza'da yargılandığını söyledi. Beş kişinin öldürüldüğü Perpa baskını, Bedri Yağan ve dört militanın öldürüldüğü Dev - Sol Merkez Komite operasyonu, 16 - 17 Nisan çatışmaları ve Sabahat Karataş'ın öldürülmesi operasyonlarını anlatan Çarkın, "ABD bu savaşta kaybederken, biz kazandık. Biz bu savaşı öğrendik" dedi.
İddiaya göre Çarkın, 27 Ağustos 1996'da İstanbul Emniyet Asayiş Şube Müdürüğü'nde Topal cinayetiyle ilgili olarak Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz adlı arkadaşlarıyla gözaltına alındı. Çarkın, cinayeti itiraf etti, diğerleri ise suskun kaldı. Banda alınan sorgu Türkiye'yi sarsarken, Çarkın, o gece yaşananları şöyle anlattı:
"Biz gözaltına alınmadık. Ayın 27'sinde Oğuz'a telefon ettim. Bir gün sonra oğlumun sünneti vardı. O da kirvesiydi. Yakalanma yok. Operasyon yok. Oğuz bana Asayiş Şubesi'ne gittiğini söyledi. Aksaray'da yabancı uyruklu iki kadın, polis kimliği gösterilip gasp ediliyor. Görgü tanıkları da personel şubesinden fotoğrafını teşhis ediyor. Yüzleştirme için şubeye gidiyor. Ben de telefonda geliyorum diye konuştum ve soluğu Gayrettepe'de aldım. Onlardan 10 dakika önce gittiğim için kapıdaki büfede çay içerek bekledim.
Hep birlikte içeri girdik. Bize `Kamuoyunda polise baskı var, bu yüzleşmeyi yapmazsak yarın başka türlü şeyler çıkar' dediler. Bir odaya gidip oturduk. Bir iki saat sonra sıkıldık. `Ne olacaksa olsun' diye çıkıştık. `Durun, müdürümüzden bilgi bekliyoruz' dediler. Bilgi, Bilge kimse onları bekliyorlarmış, şu anda açıkta olan bir şahıs herhalde. `Tamam' deyip oturduk. Kaset varsa onu ben istiyorum. Kim iddia ediyorsa, bir kaset varsa çıkarmayan şerefsizdir. Ha.. ben bağırdım, küfür ettim, sinirlendim, tepki duydum, ama neye tepki duyduğumuzu kimse bilmiyor. Devlete de küfür ettim. Büyüklere de küfür ettim.
Oğuz gittikten sonra `Bir dakika müdür seni görmek istiyor' dediler. Bir başka odaya geçtik. 15 - 20 kişi vardı. Silahımı almak istediler. Vermek istemedim. Odadakileri sordum. Teşhis için bulunduklarını söylediler. `Ben bu hokkabazların sekizini tanıyorum' diye bağırdım. Silahımı vermek istemeyince zorladılar. `Öldürürüm' diye bağırdım. `Tamam' deyip sakinleştirdiler.
Bir süre bekledikten sonra üç kişiyle birlikte iki sivil şahıs geldi. Sivil şahısların adresini vermiyorum, onları yüce yargı belirlesin. Sivil derken, bana göre polis değil. Hiçbir polisin bu kadar ukalaca davranacağına ihtimal vermiyorum.
İbrahim Şahin'i tanır mısın?' dediler. Tanıdığımı söyledim. Savaş Buldan, Behçet Cantürk, Medet Serhat, Yusuf Ekinci, Tarık Ümit, Yener Kaya, Nesim Malki, Vedat Aydın'ın öldürülmesine, hatta Gazi Mahallesi'ndeki olayların başlamasına sebep olarak beni gösterdiler.
Kahve tarayıp Alevi dedesini öldürmüşüm. Gazi olayları başlamış. Doğu ve Güneydoğu'da bir sürü olay saydılar. Kürdistan Ulusal Meclisinin üyeleri dediler. `Onları biliyorsan bunu bana sorma, siz kime hizmet ediyorsunuz?' dedim. `Kim bu o..... çocukları?' dedim. `Kim bunlar, ne yapıyorsunuz?' diye sordum. `Kardeşim sakin ol. Bunlara kimsenin birşey dediği yok. Biz birbirimizi biliyoruz, ama bir güce hizmet etmişsiniz' dediler. Hangi güç olduğunu söylediler. Siyasi güçmüş bu. Yahu siyasi güce hizmet etmeyen yok ki. Herkes siyasi güce hizmet eder. `Kimmiş bu?' dedim. `O zamanın Başbakanı Tansu Çiller, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İbrahim Şahin. Onların güdümünde Türkiye'nin terörle mücadele amacıyla özel tim oluşturuluyor. Bu tim illegal faaliyetlerinde bulunuyor. Bu timin finansörlüğünü de Özer Çiller yapıyor. Bu güce hizmet ettiğinizi herkes biliyor, ama şimdi aynı güç rapor hazırlıyor' dediler. `Hangi güçmüş o?' dedim. Demirel'den, Çiller'den Ağar'dan başlayarak herkese küfür ettim."
Çarkın, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde kendisine soru yönelten kişiler arasında bulunan sivillerin elinde "mavi renkli" bir dosya olduğunu iddia etti. Çarkın, "Bu dosyayı ortaya çıkartsınlar. O dosyayı istiyorum" dedi. Çarkın, kasette var olduğu iddia edilen konulara şöyle açıklık getirdi:
"Bana tam 91 tane cinayet yüklediler. Ama `Bunları biliyoruz, yalayıp yuttuk. Bunlara kimsenin bir şey diyeceği yok. Bir kere de gidip kendimiz için yapalım deyip de Topal'ı öldürdünüz' deyince tepem attı.
Tamam, 91 taneyi ben öldürdüm, ama Topal'ı öldürmedim' diye bağırdım. Ki Topal öldürüldüğünde benim şahitlerim var. O gece C bölgesi diye anılan Kadıköy yakasında ekip amiri olarak görevliydim. Ekipteki beş tane insan benim babamın oğlu değil. Bunları anlatırken bağırmaya başladım. Tabii benim de arkadaşlarım var. Haber sızdı, olayın boyutları değişti.
Bana sorarsanız kaset var. Çıkarsınlar ortaya. Ne yapmışım. Küfür etmişim, ettim. `91 tane adam öldürdüm' diyeceğim, sen beni serbest bırakacaksın. Kimin gücü yeter buna?"
Susurluk kazasından sonra yaşananları savaş olarak yorumlayan Çarkın, "Biz çete değiliz" dedi. Çarkın, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dedim ya, biz çete değiliz. 50 gündür çetenin kim olduğunu görüyoruz. Çete onlar. Eline süpürge alıp insanın kanını temizleyenler. Ölülerin üzerinden prim yapanlar. Onlar önce kendi ellerindeki kanı temizlesinler."
Çarkın, Çatlı'yı Mehmet Özbay olarak tanıdığını vurgulayarak "İnkar etmiyorum, tanıyordum. İşadamıydı. Bucak'ın yanından tanıyorum. İnkar etmiyorum ki" diyen Çarkın şöyle devam etti:
"Size sahte pasaport temin edelim, para verelim kaçın dediler. Yurtdışında şu adamın yanına gidin diye bastırdılar. Kemal Bey müdürümüz de bizimle beraber açığa alındı. Ona bile çok üzüldük. Onu da kullandılar belki, onu da kandırdılar."
Çarkın, pasaport ve yurtdışına çıkma önerisinin kimden geldiği sorusuna da "Bize teklif edenler ANAP'ın içinde yer alıyor. Zamanı geldiğinde söylerim" yanıtını verdi.
İbrahim Şahin'e de bağırıp çağırdığı yolundaki iddialara gülen Çarkın, "O benim hocam, değil bağırmak yüzüne dahi bakamam. O gece emniyete gelmedi. Çamlıca turnikelerinden adımımı içeri atmadım. Suçlu olsaydım kaçardım. Ben hareket halindeki otomobilden attım kendimi. Çamlıca turnikelerine gittiğimde Şahin'i gördüm. `Bunlar herşeyi yapar' dedi. Ağar'ın önünü kestiler. Önlenemez yükselişi nedeniyle."
ANAP Lideri Mesut Yılmaz'ın da Çatlı'yı tanıdığını iddia eden Çarkın, Haluk Kırcı için "İyi tanımam, ama kendisini gördüm. İki ya da üç sene önce Merter'de karşılaştık" dedi. Çarkın, kazada ölen Polis Müdürü Hüseyin Kocadağ'a da haksızlık yapıldığını söyledi.
Susurluk kazasına da değinen Çarkın, bir televizyon programında kazayla ilgili yayınlanan fotoğrafları kastederek, "Bir iki fotoğraf gösterildi. O fotoğrafları kim çektiyse, o silahları da o koydu o zaman" iddiasında bulundu.
Kazanın üstünden 15 dakika geçtikten Abdullah Çatlı kimliğinin ortaya çıktığını anlatan Çarkın, Topal'ın oğlu Murat Topal'ın neden suskun kaldığını sordu. Çarkın, sözlerini şöyle noktaladı:
"Bize dediler ki, Topal'ın oğlu bizim yok edilmemiz için bir trilyon para vermiş. Ben bunu ciddiye alsam, gitsem onlara hesap sorsam. Yarın bir gün böyle bir şey olsa ne olacak. Bu tezgahı düzenleyenler onu da öldürürler. Bu kadar bir komployla karşı karşıyayız."
AYHAN Çarkın 1962 İstanbul doğumlu. Terör nedeniyle liseyi bitiremediğini ileri süren ve 1985'te mesleğe giren Çarkın, gönüllü olarak Özel Harekat'ı seçti. 1986 - 1990 yıllarında Diyarbakır'da görev yaptı. Daha sonra geldiği İstanbul'da yasadışı sol örgütlere yönelik çok sayıda operasyona katılan Çarkın, hakkındaki iddialar nedeniyle İçişleri Bakanlığı'nca açığa alındı.