21.01.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
PINAR ERSOY
Georgetown Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Enstitüsü Direktörü Sinan Ciddi ve Cornell Üniversitesi doktora öğrencisi Berk Esen, Deniz Baykal sonrası CHP’de değişimi ele alan ilk akademik makalelerden birine imza attı. İkili çalışmalarını geçen hafta Washington’daki Georgetown Üniversitesi’nde sundu. Sinan Ciddi ve Berk Esen‘le CHP’nin eski ve yeni iktidar kaynaklarını, değişimin araçlarını, partinin yeni seçmen kitlesini ve geleceğini konuştuk.
“CHP aslında değişime açık bir parti” diyorsunuz...
Berk Esen: Evet. CHP 1946’ya kadar tek parti yönetimini sırtlanmış bir parti, 1946’dan sonra giderek çok partili hayata geçişe izin veriyor. 1960 sonrasında gelişen işçi sınıfı hareketine yönelik bir ortanın solu politikasını geliştiriyor, 80 sonrasında Özal’ın neo-liberal politikalarına karşı sosyal demokrat bir hareket var.
Deniz Baykal döneminde ne oluyor?
BE: Bizim gördüğümüz kadarıyla Deniz Baykal döneminde değişim süreci bıçakla kesilmiş gibi duruyor. Bir anda sosyoekonomik faktörlerden bağımsızlaşmış, toplumun dışında kalmış, toplumun değişmesinden korkan bir parti olarak karşımıza çıkıyor.
‘Oyları sabit kaldı’
Deniz Baykal nasıl bu kadar uzun süre parti lideri olarak kaldı?
Sinan Ciddi: Aday belirleme süreci, merkezi organların belirlenmesi, delege-liderlik ilişkilerine baktığınız zaman diğer Türk siyasi partilerinden çok farklı olmayan şekilde bir çark var.
BE: Bu süreci durdurabilecek tek bir şey olabilirdi. CHP daha fazla oy kaybedecekti ve bir noktadan sonra parti olarak silinecekti. Ama laiklik kaygısı olan, yani yükselen Kürt siyasi hareketinden ve politik İslamdan korkan şehirli kitleler CHP’den kopmadılar. Dolayısıyla oyları sabit kaldı.
Teorinizin en önemli bölümü veto oyuncuları.. Veto oyuncusu kimdir?
BE: Basit bir tanımı var. Varolan sistemin değişmesini engelleme gücü olan aktör. Veto gücü olan cumhurbaşkanı, güçler dengesini sağlayan yargı öğesinin parçası olduğu için Anayasa Mahkemesi ya da Türkiye’nin özel şartlarından kaynaklanan ordu. Bunlar, AKP’nin ya da başka partinin bir konuda değişik adım atmasını engelleyecek ama meşruiyetini halktan almayan bir güce sahipti.
Veto oyuncuları teorisi
CHP’nin veto oyuncularıyla ilişkisi neydi?
BE: CHP bunlara meşruiyet sağladı. Deniz Baykal’ın CHP’si bunu yapmasaydı bu kadar uzun süre ayakta kalamazdı. CHP veto oyuncularıyla işbirliğine girdiği için seçmenler nezdinde sahip olduğu özgül ağırlığın çok daha ötesinde bir ağırlığa sahip oldu. Seçmenlerin yüzde 19’unun desteğini almış parti, yüzde 35’in oyunu alan partinin programını uygulamasını engelliyordu.
Kaset çıkmasaydı parti kendiliğinden değişir miydi?
BE: Çok spekülatif tabii ama veto oyuncularıyla ilgili teorimiz doğruysa, evet. Referandumdan sonra Anayasa Mahkemesi zayıfladı, 2007’de Gül cumhurbaşkanı olduğu için Çankaya’nın meta oyuncusu özelliği kalmadı, kamuoyu baskısı ve soruşturmalar nedeniyle ordu da denklemden çıktı. Bu yüzden Kılıçdaroğlu gelmese bile CHP’nin bir kısım değişmesi gerekecekti.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin veto oyuncularıyla ilişkisi nasıl?
SC: Değişim süreci demokratik olarak meşru sayılamayacak kurumlar üzerinden muhalefet etmeyeceğini ortaya koyuyor. İlişkisini kesmesi oylarını artırsa bile bir süre siyasi ağırlığının azalacağına işaret ediyor.
‘Yetmez ama evet’
Peki bu samimi bir değişim mi yoksa sadece taktiksel mi?
BE: Değişikliklere bakış açım ‘yetmez ama evet’. Liderlik, kadrolar, ideoloji açısından değişim başladı. Kürt politikası farklı, AB’ye bakışı farklı, üyelik sistemi değişti. Daha önce CHP’de göremeyeceğiniz isimler partiye girdi.
Bu değişimin kırmızı çizgileri neler?
SC: Bence kırmızı çizgisi yok. Özellikle parti meclisine baktığınızda yok. Hiç olmadığı kadar tartışmaya açık bir parti. Ama en önemli sorun icraat. Kendini seçmenin gözünde meşru kılabilecek, “artık hükümet olmaya hazırız” diyebilecek, seçmeni inandıracak bir malzeme yok.
Mesela CHP Kemalizmi eleştirebilir mi?
BE: Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok zorlanacağı nokta Kemalizmin kazanımlarını eleştirmeden Kemalizmin bazı unsurlarını, özellikle otoriter unsurların artık uygulanamayacağını aktarabilmesi, tabanını buna ikna edebilmesi..
Partinin özel sorunu ‘seçimsel gettolaşma’
CHP sahil şeridinin partisi mi?
SC: CHP’nin en büyük sorunu seçimsel gettolaşma yaşayan bir parti olması. Dört seçmenden biri CHP’ye oy veriyor ama konsantresi sahil kısımlarında.
Seçimsel gettolaşma nedir?
BE: Belli popüler gruplara nüfuz edemeyen, onların oylarını hiçbir seçimde alamamış, alma ihtimali de düşük bir parti. Öyle olduğu zaman Türkiye’nin nüfus olarak değil ama yüzölçümü olarak yüzde 60’ında CHP’nin ağırlığını göremiyoruz.
SC: Burada şehirlerden çok demografik farklar önemli. Yaş, eğitim, laikliğe bakış açısı... Bu anlamda gettolaşmadan bahsediyoruz.
Kimler oy veriyor CHP’ye?
SC: Ekseriyetle yüksek öğretim görmüş, emeklilik yaşına yakın, eski memur, gelir düzeyi ortanın üstünde, profesyonel meslek sahipleri, laikler, Aleviler...
Düşük gelirliler neden yok?
SC: Hızlıca şehirleşme yaşayan büyük şehirlerde çalışan şehirli, alt gelirli sınıfların yaşadığı yerlerde CHP buna hitap edemedi. Bir de seçmen patlayan çöplükleri, İSKİ skandalını hakikaten unutmadı. İkincisi, bunun arkasından gelen Refah ve Ak Parti yönetimlerinde büyük farklılıklar oldu. Her yer Londra sokakları değilse de yollar asfalt, telefonlar çalışıyor, altıncı kata su geliyor, sosyal yardımlaşma var...
‘Ben genel başkan olsam Adana’ya yüklenirdim’
Yerel seçimler CHP için ne kadar önemli?
BE: Akdeniz ve Ege’de oy artışı var. Bunu koruyup üzerine birkaç puan daha ekleyebilirse, yerel seçimlerde yüzde 30’u zorlarsa Kılıçdaroğlu elini güçlendirir. Ayrıca CHP’nin ulusalcı kanadı ve veto oyuncularının arkasında saklanmayı seven kanadına, CHP’nin bu işi sandıkta çözebileceği konusunda mesaj verebilir.
CHP için hangi iller önemli olabilir?
BE: Ben CHP genel başkanı olsam Adana’ya yüklenirim. Sanayileşmiş, kalkınmış bir şehir. Ak Parti ile birlikte BDP ve MHP de güçleniyor. Yani Ak Parti ve CHP arasındaki oy farkı fazla değil. Ayrıca şu anda bir yönetim boşluğu var.
İstanbul’da hangi ilçeler kritik?
BE: 2014 yerel seçimlerinde Maltepe ve Sarıyer’i iyi takip etmek gerekiyor. CHP daha önce ANAP ve Refah’a kaybettiği bu iki ilçeyi az oy farkıyla 2009 yerel seçimlerinde kazandı. Acaba CHP bu fırsatı nasıl kullanıyor? Bunu önümüzdeki seçimlerde göreceğiz.