24.07.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
Erdoğan'ın, Yasin El Kadı ile kişisel tanışıklığından kaynaklanan görüşlerinde herhangi bir değişiklik söz konusu olmadığını ifade eden Beki, BM Güvenlik Konseyi kararlarını sorguladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Kendime inandığım gibi inanıyorum. Hayırsever bir işadamıdır" diye kefil olduğu, BM'nin terörü destekleyenler listesinde yer alan Suudi işadamı Yasin El Kadı'yı savunma sırası geçen hafta Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki'deydi. Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan, Yasin El Kadı'nın Türkiye'ye girişinin yasak olduğunu açıkladıktan iki gün sonra, 16 Haziran Pazar günü Akif Beki'den basın organlarına yazılı bir açıklama ulaştı. "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti BM üyeliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini elbette yerine getirmektedir" diyen Beki, "Ancak..." ile başlayan cümlelerle eleştirilerini sıraladı:"Her şeyden önce tartışmaya konu olan BM Güvenlik Konseyi listesi, herhangi bir mahkeme kararına dayanmamaktadır. Bu itibarla liste, terör örgütlerine mali destek sağladığından şüphelenilen isimlere yer vermektedir. Süreç içerisinde listede değişikliklere gidilmesi, bazı isimlerin listeden çıkarılması da bu yüzdendir."Beki, malvarlığının dondurulması talep edilen kişilerin, tek taraflı olarak, şeffaf bir yargı düzeninde kendilerini savunma hakkı tanınmadan şüphe üzerine listelendiği gerekçesiyle BM Güvenlik Konseyi kararına tepki gösterdi.BM Güvenlik Konseyi'nin kararları, ertesi gün yine hükümetin gündemindeydi. Bu kez kürsüde Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek vardı. Terörle mücadele konusunda toplumda beklenti oluşturan 17 Haziran Pazartesi günkü Bakanlar Kurulu toplantısının ardından "sınır ötesi harekât" ihtimalini değerlendiren Çiçek'in dayanağı BM kararlarıydı. "Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan birçok hakkı var" diyen Çiçek, şöyle devam etti: 'Ancak'la başladı eleştiriler... "Biz şimdi Irak hükümetinden ve müttefikimiz ABD'den uluslararası hukukun, anlaşmaların ikili taahhüt ve iyi niyet beyanlarının gereği olarak, bu fitnenin oradan bertaraf edilmesini istiyoruz. Sadece komşu ve sınırdaş olmamız nedeniyle değil, özellikle 11 Eylül sonrası BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı bağlayıcı kararlar çerçevesinde de Irak'ın PKK terörüyle mücadelede yerine getirmesi gereken sorumlulukları vardır. Uluslararası işbirliğinin ve müttefiklerimizin destek ve samimiyetlerini de bu dönemde dikkatle gözlemleyeceğiz. Bu bizim en tabii hakkımızdır."Başbakanlık Sözcüsü'nün bir şüpheden ibaret saydığı uluslararası kararların bağlayıcılığını vurgulayan yetkili, bir gün sonra doğrudan Hükümet Sözcüsü olmuştu. Bir başka deyişle, iktidarın yetkili ağızları bir gün arayla BM kararlarını "duruma göre" kullanmışlardı. 'BM kararları bağlayıcı' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan ile bazı bakan eşlerinin Kıbrıs Barış Harekâtı'nın yıldönümü için gittikleri KKTC'de yer aldıkları programlar çok özel bir anlam taşıdı. Anavatan ile yavru vatan arasındaki önemli bir farkı da ortaya çıkardı.KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve eşi Oya Talat, gezinin ilk günü, 19 Temmuz'da Erdoğan ailesiyle akşam yemeğinde bir araya geldi. Türkiye'deki kamusal alan yasağı nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ndeki hiç bir yemeğe katılamayan Emine Erdoğan, Talat çiftinin davetinde bu engeli aştı. KKTC'de kamusal zafer! Emine Erdoğan, Kıbrıs Barış Harekâtı'nın 32. yıldönümünün kutlandığı 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı törenlerine de katıldı. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in türbanlı eşi Berrin Şener ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın türbanlı eşi Zeynep Babacan da törenleri protokolde izledi. Böylece türbanlı eşler törenlerde de kamusal alan engeliyle karşılaşmadı. Türbanlı eşler protokolde Protokolde, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu ve eşi de vardı. Türkiye'deki törenlerde bir araya gelmeyen askerlerle türbanlı eşlerin görüntüsü dikkat çekiciydi. Türkiye'de, Cumhurbaşkanı'nın verdiği resepsiyonlara katılamayan Emine Erdoğan ve türbanlı bakan eşleri, Talat'ın 20 Temmuz gecesi verdiği resepsiyonda da yer aldı. Gündüz törendeki soğukluğu gözlerden kaçmayan Oramiral Karahanoğlu, gece de Erdoğan çifti gelmeden resepsiyondan ayrıldı. KKTC'deki uygulama, acaba Cumhurbaşkanı Talat'ın yıldönümü kutlamalarına özgü bir jesti miydi? Talat'ın geçmişteki açıklamalarına bakarsak bu tavır bir güne veya anavatandan gelen hükümet yetkililerine özel değil. Talat, daha Cumhurbaşkanı seçilmeden önce KKTC Başbakanı olarak 12 Şubat 2005'te Zaman gazetesinde yayımlanan demecinde, "Başörtüsü yasağı bana göre anlamsız" demişti. Talat, üniversitelerin yanı sıra cumhurbaşkanlığı konutunun da başörtüsü takan kadınlara açık olması gerektiğini daha o günden savunmuştu. Komutan da oradaydı Ürdün'ün Ankara büyükelçisi Faris El Müfti, ülkesinin Çerkez kökenli ünlü ailelerinden 'Müfti' ailesinin bir mensubu. Ürdün'ün 1950'li yıllarda üç dönem başbakanlığını yürüten Said El Müfti, Ankara'daki büyükelçinin amcasıydı.Faris El Müfti için Türkiye'de görev yapmanın çok özel bir anlamı var. Çünkü Büyükelçi'nin babası Şevket El Müfti, oğlunun şu anda oturduğu koltukta 40 yıl önce yine büyükelçi olarak ülkesini temsil etmişti. 40 yıl sonra babasının koltuğuna oturdu Hatta Büyükelçi'nin sadece babası değil, amcalarından biri de Ürdün'de üst düzey görevler yürüttükten sonra 70'li yıllarda Ankara'da büyükelçi olarak görev yaptı. Amcası da büyükelçiydi Babasının 1960'lı yıllardaki büyükelçiliği sırasında Ankara Koleji'nde eğitim gören Faris El Müfti, Türkiye'deki gayrıresmi temaslarında o günlerde öğrendiği Türkçeyi unutmadığını büyük bir memnuniyetle kanıtlıyor. Büyükelçi Müfti Ankara'daki konutunun baş köşesine 40 yıl arayla çekilen iki tarihi fotoğrafı yerleştirmiş. Bir yanda baba Şevket El Müfti'nin dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'e güven mektubunu sunduğu gün, Çankaya Köşkü'nün merdivenlerinde çekilen siyah beyaz fotoğraf... Diğer yanda, Köşk'ün aynı noktasında 22 Eylül 2005'te oğlu Faris El Müfti'nin çektirdiği renkli fotoğraf, tarihe tanıklık ediyor. Ankara Kolejli