Siyaset İngiliz bakanı pişman eden soru

İngiliz bakanı pişman eden soru

07.09.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

İngiltere Dışişleri Bakanı Miliband, önceki akşam Bahçeşehir Üniversitesi'nde verdiği konferansın ardından soruları yanıtladı. Milliyet muhabiri İpek Yezdani'ye söz verirken 'Pişman olacağım ama buyurun' diyen David Miliband, soruları duyunca 'haklı' çıktı!

İngiliz bakanı pişman eden soru

MILIBAND İLE MİLLİYET MUHABİRİ ARASINDA İLGİNÇ DİYALOG axsiy022.jpg Oğlu ise savaş karşıtı çevrelerin şiddetle karşı çıktığı Irak Savaşı'nda, ABD'nin bir numaralı müttefiki olan İngiltere'nin dışişleri bakanıydı. İşte bu durum, ünlü Marksist kuramcı Ralph Miliband'in oğlu olan İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband'e Türkiye ziyareti sırasında sorulacak soruları daha da ilginç kılıyordu.Önceki akşam Bahçeşehir Üniversitesi'nde konferans veren Miliband'i dinlemeye gittiğimde, defterime kendisine sormak üzere iki not almıştım. Miliband, Türkiye'nin AB üyeliğini şiddetli biçimde destekleyen tezlerini anlattığı konuşması bittiğinde sıra soru - cevap faslına gelmişti. Miliband'le aramızdaki ilginç diyalog da o sırada yaşandı. Bakan, hazırladığım soruların "kazık" türünden olduğunu sezmiş olacak ki, mikrofonu elime aldığımda şüpheyle yüzüme bakıp "Medya mı, öğrenci mi?" diye sordu. "Medya" diye cevap verince "O zaman sözü bir öğrenciye verelim" dedi. Bunun üzerine boş bulunup suratımı astım, Miliband ise mikrofonu elimden aldırdığına üzülmüş olacak ki, "Tamam, mikrofon size geri dönecek" dedi. Birkaç öğrenci sonrası sıra bana döndükten sonra da aramızda şu diyalog yaşandı: DM: Siz medyadandınız, değil mi? Size söz verdiğime pişman olacağım, biliyorum. İY: Pişman olmayacaksınız, merak etmeyin. DM: Neyse oldu bir kere, buyurun, sorun. İY: Teşekkür ederim. İlk sorum şu, siz Türkiye'nin, "Demokrasinin, laikliğin ve demokratik değerlerin, çoğunluğun Müslüman olduğu bir ülkede yaşanabileceğini kanıtladığını" söylüyorsunuz, ancak Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından neredeyse tüm Batı basını "Türkiye'de neo-İslamcılar kazandı, laikler kaybetti" gibi haber ve yorumlar yazdılar, bu konuda ne düşünüyorsunuz? İkinci sorum ise ünlü bir Marksist teorisyen olan babanızla ilgili. Babanız Ralph Miliband, Vietnam Savaşı sırasında çok sıkı bir savaş karşıtıydı, şimdi ise yine ABD'nin başlattığı Irak Savaşı var ve İngiltere de bu savaşın bir parçası. Sizin savaş karşıtlığı konusundaki düşünceleriniz babanızınkiyle herhangi bir yerde kesişiyor mu?" DM: Size söz verdiğime pişman olacağımı biliyordum!Bunun üzerine salondan gülüşmeler va kahkahalar yükseldi. Sıra cevap vermeye geldiğinde bakan ilk sorumu tamamen es geçti. İkinci soruma yanıtı ise tam bir politikacı ama aynı zamanda bir diplomat tarzındaydı: "Babamla ve onun kitaplarının sizler tarafından da okunuyor olmasıyla tabii ki gurur duyuyorum. Ama, babamı yıllar önce kaybettim ve şu anda tek üzüntüm, onunla bu politik konuları tartışamayacak olmam." Babası, ünlü "Kapitalist Devlet" kitabının yazarı ve 1960'larda sıkı bir Vietnam Savaşı karşıtıydı. Hatta 1967'de İngiltere'deki yıllık "Socialist Register" (Sosyalist Kayıt) dergisine "Amerika, yıllardan beridir erkeklerin, kadınların ve çocukların toplu katliamına ve birçok kişinin sakat kalmasına yol açmıştır" diye yazarak, ABD'nin savaş politikalarını topa tutmuştu. 'Ordu hükümetin emrinde olmalı' Miliband, Türkiye'de son 2-3 ayda yaşanan tartışma ve sürecin çok önemli olduğunu belirterek, ordunun demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş bir hükümetin emrinde olması gerektiğini söyledi. Miliband, Ankara'da BBC ile yaptığı söyleşide, "Seçim sonrasında, özellikle Genelkurmay'dan gelen açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu yanıtlarken şunları söyledi:"Gül'ün adaylığını ilk koyduğundan beri yaşanan tartışma ve süreç bence çok önemli oldu. Türkiye'nin kendisine bakışı ve demokratik kurumlarının gücü açısından hayati önem taşıyan bir an oldu. Ve dünyanın Türkiye'ye başka bir gözle bakmasına da yardımcı oldu. Sanırım burada herhangi bir orduya verilecek en bariz mesaj, demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş bir hükümetin emrinde olması gerektiği ve Türkiye'de demokrasinin köklü olduğu, son 3-4 ayda yaşananların sonucunda daha da kök saldığıdır."