İşte Musul-Kerkük sırrıDönemin Genelkurmay Başkanı Torumtay: Kriz masasında Musul - Kerkük’ün ele geçirilmesi konusunda Cumhurbaşkanı Özal çok ısrarlı oldu. Dönemin Başbakanı Akbulut: Hükümetin Silahlı Kuvvetler’e verdiği siyasi direktifte Musul - Kerkük yoktu 11 Eylül gölgesinde SADDAM - 2
Derya SAZAK1990 yazında Körfez krizi patladığında Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Marmaris’teki Okluk Koyu’nda tatildeydi. Irak ordularının Kuveyt’i işgali Dışişleri tarafından Okluk’a bildirildi; haberi alan
Devlet Bakanı Güneş Taner, Cumhurbaşkanı Özal’ı uyandırarak Saddam’ın sınırı geçtiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Özal, Saddam tehdidi konusunda ABD Başkanı George Bush’u uyaran ilk devlet adamıydı.
Özal 1980’li yılların başından itibaren Irak’la ticareti geliştirme konusunda adımlar atmış, 1983’te başbakanlığı sırasında Bağdat’a giderek Saddam Hüseyin’le görüşmüş daha sonra İran - Irak savaşı sırasında Türkiye iki ülkeyle ilişkilerinde "tarafsız" politika izlemişti.
Tahran’a bir gezisi sırasında Irak füzelerinin Özal’ın bulunduğu otelin yakınına düşmesi ciddi tehlike yaratmış, Turgut Bey’i kızdırmıştı.
Özal 1989’da İran - Irak savaşı sona erdikten sonra Saddam’ın elindeki askeri gücünü bölge ülkeleri aleyhine kullanabileceğini düşünmüş ve bir ABD ziyareti sırasında Bush’u "Kaddafi’yi bırakın, Saddam’a bakın" diye uyarmıştı.
Özal, Okluk’ta işgal haberini alınca ilk uçakla Ankara’ya döndü. MGK’yı topladı ve bir "kriz masası"oluşturarak dış politikayı Çankaya’dan yönlendirmeye başladı. Akbulut hükümetinin zayıflığı da Özal’ın yetki kullanımını kolaylaştırdı.
Gözü Musul - Kerkük petrollerindeydiBush’la ve dönemin yabancı ülke liderleriyle ilişkileri ise Özal’ı dünya ligine taşıdı.
Cumhurbaşkanı Özal’ın Saddam’ın Kuveyt’te kalamayacağından, başlangıçta ambargoyla, olmazsa savaş yoluyla oradan çıkarılacağından kuşkusu yoktu ama kendisini savaş sonrası kurulacak bir masada Ortadoğu’nun sınırlarının yeniden çizileceğine ve bu paylaşımda Musul - Kerkül petrollerinin Türkiye’ye kalabileceğine fazlasıyla inandırmıştı.
O nedenle hükümeti ve orduyu Körfez savaşına "aktif" katılma konusunda ikna etmeye çalıştı, Beyaz Saray’daki Bush görüşmesine alınmayan Dışişleri Bakanı Ali Bozer istifa etmek zorunda kaldı. Dönemin iki Milli Savunma Bakanı’ndan Safa Giray kendi isteğiyle ayrıldı, Hüsnü Doğan ise azledildi.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay ise Çankaya’dan yönetilen savaş stratejisinin, hükümet tarafından aylarca yazılı bir "siyasi direktif"e dönüştürülmemesi, yetkisiz bazı kişilerce - bunların arasında ABD Ankara Büyükelçisi de var - kimi telkinlerle Genelkurmay’ın "irtibat" noktası haline getirilmesi ve son olarak, kendisinin çağrılmadığı bir toplantı sonucu değiştirilen "imza haneleri boş" Bakanlar Kurulu direktifiyle karşılaşması nedeniyle 3 Aralık 1990 günü istifa etti.
Torumtay’ı görevinden ayrılmaya sürükleyen "siyasi direktif" tartışmasının ayrıntılarını "11 Eylül gölgesinde Saddam" kitabında tarafların son açıklamaları çerçevesinde yayımlıyoruz.
Özal: Turgut Reis’i hemen gönderelim Körfez krizinin ilk günlerinde BM kararları çerçevesinde çokuluslu güce katkı sağlanması gündeme geldi.
Genelkurmay’da ön hazırlık yapıldı. Neler önerilebileceği konuşuldu. Sonunda Körfez’e bir savaş gemisi gönderilmesi öngörüldü. Deniz Kuvvetleri hizmetine yeni girmiş firkateynlerden biri hazırlanacaktı.
Bir gün Cumhurbaşkanı Özal, Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’a
telefon ederek geminin durumunu sordu ve aklından geçeni söyledi: "Turgut Reis’i gönderelim!"
Özal’ı geminin askeri özelliklerinden çok ismi ilgilendiriyordu ve "Prezidan Bush"a telefon açıp "Ben de Turgut Reis’i yolluyorum" demek iyi bir jest olacaktı.
Torumtay Paşa, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İrfan Tınaz’ı aradı. Turgut Reis’in durumunu sordu. Firkateyn, uzun bir seferden, Japonya’dan yeni dönmüştü, Ertuğrul gemisinin anısına orada düzenlenen törenden geliyordu.
Japonya’daki törenin onur konuğu ise Cumhurbaşkanı’nın eşi Semra Özal’dı. Anlaşılan gemi meselesi açılınca Özalların aklına ‘Turgut Reis" gelmişti.
ABD’nin Kürt kartı ve sığınmacılar Körfez Savaşı bitiminde, Özal’ın "bir koyup üç alma" diye formüle ettiği Kuzey Irak’taki paylaşım masası kurulmadığı gibi, ABD’nin Saddam’ı iç karışıklık sonucu devirmek üzere oyuna sürdüğü "Kürt kartı" Türkiye’nin güneydoğusuna yüz binlerce sığınmacının gelmesine yol açtı. Halepçe korkusuyla Saddam’ın baskısından kaçan Kürtler, Türkiye sınırlarına akın ederken Cumhurbaşkanı Özal, Kuzey Iraklı liderler Barzani ve Talabani’yi Ankara’ya davet etti. O arada PKK da Kuzey Irak’taki boşluktan yararlanarak silahlı mücadelesini artırmaya başlamıştı.
Irak fiilen üçe bölünürken Kuzey’de bir Kürt Devleti oluşumu hızlanmıştı.
Cumhurbaşkanı Özal o dönemde Iraklı Kürtlerin hamiliğini üstlenerek içeriye dönük çağrışımlar da uyandıracak şekilde "federasyon" tartışmasını açtı.
Bülent Ecevit’le üçüncü kez Saddam Hüseyin’le görüşmemiz Kuzey Irak’taki Kürtlerin devlet oluşumu ve Çekiç Güç’ün bölgeye yerleştiği 1992 yılı Aralık sonunda gerçekleşti.
Ecevit, Türkmenlerin özerkliğine ilişkin bir soru yöneltince Irak lideri Saddam Hüseyin, sinirlenerek görüşmeyi yarıda kesti. Odaya bomba düşmüş gibiydi.
15 dakika sonra ‘
Namaz vaktiydi’izahıyla geriye dönen Saddam Hüseyin, "Kerkük için savaşırız" diyerek hayli sert bir tavır aldı.
11 yıl sonra Saddam’ı devirme planında Kuzey’deki Kürtlerle Güney’deki Şiilerin isyanı yeniden ön plana çıkıyor.
Irak’ın elindeki kitle imha silahları da BM’den karar çıkartmanın gerekçesi olacak.
Başbakan Ecevit, haftaya ABD yolcusu ve 1990 - 91 yılındaki Bağdat gözlemleri bugün de önemini koruyor ve Cumhurbaşkanlığı - Genelkurmay - Başbakanlık arasındaki Türkiye’nin ulusal güvenliği konusunda sergilenen konsensüs Bülent Bey’in Kuzey Irak’la ilgili on yıl önceki görüşlerinin günümüzün "devlet politikası" haline geldiğini gösteriyor.
Torumtay: Neden istifa ettim? Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut’un Torumtay’ın istifasına "anlam veremediğine" ilişkin sözlerine Genelkurmay eski Başkanı kitapta şu yanıtı veriyor:
"İstifa ettiğim 3 Aralık 1990 Pazartesi günü başbakan beni makamına davet etmiş ve istifamın nedenini sormuş, ben de ayrıntılarıyla kendisine açıklamıştım.
Musul ve Kerkük’ün ele geçirilmesiyle ilgili görüşmeler sadece ‘kriz masası’ çalışmaları şeklinde olmuştur. Başbakan kriz masası toplantılarının tümüne katılmıştır. Bu toplantılarda sadece Cumhurbaşkanı Özal konuşmuş ve Musul -Kerkük’ün ele geçirilmesi konusunda ısrar etmiştir. Ben de konunun askeri yönünü açıkladım ve kesin karar için TBMM onayından geçerek hükümetin bir an önce çıkarılmasını önerdim. Başbakan Akbulut bu toplantılarda herhangi bir katkıda bulunmamış, sadece not almıştır.
Bu nedenle ben de, Körfez krizi boyunca, Türkiye’nin olası katkıları konusunda kendisinin görüş ve tıtumunu anlayabilmiş değilim."
Akbulut ‘açıklık’ getiriyorDönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut, Genelkurmay eski Başkanı Necip Torumtay’la arasında polemiğe yol açan "siyasi direktif"e açıklık getirdi.
Akbulut, arşivindeki notlara bakarak hükümet olarak Genelkurmay’a verdikleri "direktif"in kesinlikle Irak’a asker göndermeyi amaçlamadığını savunmaktadır. Akbulut’un verdiği bilgi şöyle:
"BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde çokuluslu güce destek vermemizin dışında, özel olarak Kuzey Irak’a müdahale şeklinde bir planımız yoktu. Bir tecavüz vuku bulduğunda yurtdışına çıkış ayrı bir emir gerektiriyordu. Onu da yazmışız. Musul - Kerkük meselesi katiyen yoktur. Direktifte Kuzey Irak’la ilgili tek kelime varsa bunu iddia edenler ortaya çıkarsın."
Ortada direktif yoktuAkbulut’un sözlerine karşılık Torumtay tarihi tartışmaya son noktayı koyuyor:
"Aylardır beklediğimiz siyasi direktif elbette Irak harekâtıyla ilgili olacak. Savaşın başka adresi mi vardı? 3 Aralık’tan on beş gün önce Genelkurmay’da askeri ve sivil katılımlı üst düzey bir çalışma yapmıştık, orada Irak harekâtı bütün yönleriyle gözden geçirildi. Yurtdışına asker gönderilecek mi, hedef neresidir? Kara savaşı oalacak mı? Ben bu hazırlığa Bakanlar Kurulu’nda görüşüldükten sonra Genelkurmay Başkanı’nın da bulunacağı ortamda nihai şeklinin verilmesini bekliyordum. Kuveyt’in işgalinin üzerinden dört ay geçmişti ve hâlâ ortada siyasi direktif yoktu.
Son gün geri çevirdiğim metinde eksiklikler vardı ve üzerinde değişiklik yapılmıştı. Bu durumu devlet anlayışımla bağdaştıramazdım. Genelkurmay başkanlığından istifa ettim."
Kitabı hazırlarken dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut, "özel arşivinden direktifte yazılı olanları okutup" anımsatırken, o sırada hükümette olan pek çok eski bakanın imza haneleri boş "savaş emri"ni görmediklerini saptadım. Bunların arasında dönemin İçişleri ve Milli Savunma bakanları da vardı!
TBMM’de 1990’da yapılan Körfez kriziyle ilgili "gizli celse" tutanaklarının aradan 11 yıl geçtikten sonra hâlâ yayımlanmamış olması da bir başka tuhaflıktır.
- BİTTİ -SİYASET