Siyaset Radikal kutuplaşma toplumu yok eder!

Radikal kutuplaşma toplumu yok eder!

05.06.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

'Türkiye'de siyasette radikal bölünmeler olmamalı. Türkiye'nin ılımlı ve sorumlu bir İslami liderliğe ihtiyacı var. Yapılmaması gereken en önemli şey ise, başörtüsü ve laiklikte radikal kutuplaşmadır'

Radikal kutuplaşma toplumu yok eder

'ÜÇÜNCÜ YOL'UN KURAMCISI PROF. GIDDENS UYARDI: ANTHONY GIDDENS: İlk önce, çoğu kişinin küreselleşmeyi yanlış anladığını ifade etmeliyim. Çünkü küreselleşmeyi bir ekonomik fenomen gibi tanımlamaya çalışıyorlar. Bazen sadece piyasa ekonomisinin küresel yayılışı diye tanımlıyorlar. Bu tanım yetersiz, çünkü küreselleşme bireyler ve toplumlar arasında artan bağımlılık demek. Bu bağımlılık yeni dallarla birlikte problemleri de beraberinde getirmektedir.Dolayısıyla, küreselleşmenin yol açtığı sorunlarla baş edebilmek için daha fazla küresel yönetime ihtiyacımız var. DERYA SAZAK: Küreselleşme bazı avantajlar getirdi ama sosyal boyutu hâlâ sorunlu. Eşitsizlikler, gelir adaletsizlikleri ve yoksulluk artıyor. Bir yerdeki kriz, bütün gelişmekte olan piyasaları vuruyor. Şimdi Türkiye'de yaşıyoruz. Neoliberal politikalar karşısında solun alternatif iktisat politikalar geliştirmesi gerekmez mi? Dünya, Doğu Asya krizinden bu yana çok şey öğrendi. Sıcak para çıkışından korunmanın önemini kavradı. Sıcak para gelişmekte olan ülkelere yardım etmez. Gelişen ekonomilere doğrudan yatırım yardım eder. Eğer yatırım, şirketlerin ülkelerde konuşlanması anlamına geliyorsa, bu ekonomik kalkınma için son derece değerlidir. Sıkça yapılan hatalardan biri gerekli siyasi, hukuki ve mali reformlar yapılmadan piyasaların yabancılara açılmasıdır. Türkiye'nin buna örnek oluşturduğunu sanmıyorum ama eğer Afrika ülkelerine bakarsak, bu ülkeler iyi bir siyasi sistem oluşturmaz, yolsuzluğu kontrol altına almaz, düzgün bir hukuki ve mali düzen kurmazlarsa, dünya pazarına açılmak Afrika ülkeleri için son derece tehlikeli olabilir. Daha gelişmiş ülkeler tarafından sömürülürler. Fakirlik seviyelerinde düşüş yerine yükselişle karşılaşırlar. Bütün bunlar sizin "Üçüncü Yol" diye adlandırmak istediğiniz yaklaşımın parçası. Fakat, unutmayalım ki, üçüncü yol sadece, düzgün toplum yaratmaya yakıştırılan bir etiket. 'Sıcak para yardım etmez' Ben olsam, neoliberalizm terimini kullanmazdım. Çünkü hiç analitik bir tanım değil, fazlasıyla geniş. Eğer piyasa ekonominiz yoksa ve ekonominizde gerekli hazırlıkları yapmadıysanız modern dünyada başarılı olamazsınız. Tabii ki, hem ulusal hem de uluslararası sistemde koruyucu araçlara ihtiyacınız var. Türkiye'ye bakacak olursak, yatırımcılar gelecekle ilgili tahminlerini yaparken bugünkü faktörleri dikkate alarak kendileri için daha fazla istikrar sağlamak isteyecekler. Yatırımcılar istikrarlı bir dünya isterler. Latin Amerika'da sol yükseliyor. Venezüella'da, Brezilya'da Şili ve Bolivya'da sol partilerin art arda iktidara gelmeleri neoliberal politikalara tepkinin sonucu değil mi? Bu sadece Türkiye'ye mahsus bir durum değil. Avrupa ülkelerinin hepsi ve ABD aynı durumla karşı karşıya. Artık dünya ekonomisinin kontrolünü elinde tutmayan ABD çalkantıların yarattığı problemlerle uğraşıyor. Fransa, Almanya ve İtalya'nın durumu pek iyi değil. Bunun nedeni, bu ülkelerin dünyanın yeni durumuna uyum sağlamamış, gerekli reformları yerine getirmemiş olmaları.Sonuç itibariyle, bugün en iyi toplum tipi, gerekli değişimi benimseyebilen toplumdur. Bu durumda, Türkiye'de de devalüasyondan iyi bir ders alınacaktır. Devalüasyondan alınacak ders Latin Amerika'yla tamamlayalım isterseniz... Chavez'e baktığınızda, fakire yardımcı olacak önemli şeyler yapacağını düşünebilirsiniz çünkü burada bir petrol ekonomisi var ve petrolün fiyatı artıyor. Fakat, Chavez sürdürebilir bir toplum yaratmıyor. Bolivya'da ise her şey hükümetin ne kadar sorumlu davranacağına bağlı, teknolojiye yatıracak sermayesi yok. Denizaşırı yatırımcılara muhtaç. Benim için Latin Amerika'daki en önemli örnek Şili, Brezilya ve Arjantin. Çünkü bunlarda, benim adına "sorumlu üçüncü yol" dediğim politika uygulanıyor. Yönetimler fakir için fazla para harcamak yerine, mali güvenliği ön plana çıkarıyor. Latin Amerika solu, Türkiye DERYA SAZAK: Yeni sol - "üçüncü yol" teorisiyle İngiltere'de Tony Blair'in iktidara gelmesinde önemli rol oynadınız. İşçi Partisi üç dönemdir iktidarda. Bu dönemde Avrupa solu ne ölçüde güçlendi? İngiliz İşçi Partisi'ni soldan merkeze çeken "üçüncü yol" küreselleşmenin ideolojisi sayılabilecek rüzgâr mıydı, sorunların çözümünde ne ölçüde başarılı?ANTHONY GIDDENS: Öncelikle, üçüncü yol sadece bir etiket; dünyada bugün yaşanan gelişmelerin ışığında, yeni çağa hitap eden merkez sol felsefesinin yeniden düşünülmesi. Bu bağlamda, küreselleşme üzerinde durulmalı. Küreselleşme sadece küresel pazarı değil, yaşamın birçok alanını değiştirdi. İkincisi, yeni ekonominin yükselişi, yani şu anda yaptığımız şey: İçtiğimiz kahve yeni hizmet ekonomisinin bir parçası. Küresel açıdan baktığımızda, imalat sektöründe çalışanların sayısı her geçen gün azalıyor. Üçüncü olarak, "gündelik bireysellik" adını verdiğim yeni bir kavram türedi. Gündelik bireyler, bugün, daha esnek ve özgür... Bunlar farklı politikalar doğuruyor. Dolayısıyla üçüncü yolun amacı küresel pazarda rekabet edebilecek toplum yaratmak ve toplumsal bütünlüğü, eşitliği, korunmaya muhtaç insanları koruyacak bir hükümet oluşturmak. 'Üçüncü yol sadece etiket' Üçüncü yolu izleyen ülkelerin çoğu başarılı oldu. Bunlar, İskandinav ülkeleri, İngiltere ve OECD üyeleri. Bu ülkeler yüksek büyüme oranlarına sahipler. İngiltere gibi İskandinav ülkelerini düşünecek olursanız, asıl önemli olan, işsizlik değil iş oranı. Eskiden insanlar işsizlikten söz ederlerdi, ama üzerinde durmamız gereken şey istihdam oranı. İşsizlik değil, iş oranı Zeytin dalı ve Avrupa solu Yeni sol değişime açık. Yeni sol reformdan yana. İskandinavya ülkeleri bunun en iyi örneği. En reformcu ülkeler. Ayrıca, yüksek istihdamla sosyal adaleti en iyi şekilde birleştiren ülkeler. Almanya ve Fransa'da gördükleriniz, bölünmüş emek pazarları. Çalışanların sabit iş pozisyonlarına itildiği bu duruma ekonomistler bölünmüş çalışma pazarı derler. Bu durumda, istikrarsızlığın mağdur bıraktığı genelde azınlık ve göçmenler olur. Yüksek işsizlik oranları kaydedilir. Bunu, göçmen nüfusun yüzde 50'sinin işçi pazarının dışında tutulduğu Fransa'da görüyoruz... İyi bir düzenlemeye sahip emek pazarı reformu gerekmektedir. İtalya'da zeytin dalıyla sol tekrar iktidara geldi ama Avrupa'da sol partilerde gerileme var. Almanya'da seçim kaybettiler. Fransa'da Sarkozy güçleniyor. Soldan kaçış mı var? Yeni sol, bu gidişe dur diyebilir mi? Bu bağlamda, belki de en doğrusu Belçika'nın "İşi değil, işçiyi koru" politikasını gütmek olabilir. İtalya ve Almanya, bu değişikleri hayata geçirmenin zor olacağı kanısında. Eğer bütün suçu küreselleşmenin üzerine yıkarsanız, durum umutsuz demektir. Sorunlardan neoliberalizmi sorumlu tutarsanız, içinizde bulunduğunuz durum aynı şekilde umutsuzdur. Fransa, Almanya ve İtalya gibi bloke olmuş toplumlar haline gelirsiniz. 'Bloke olursunuz' CHP'nin sağa açılması Her başarılı merkez sol parti, iktidar için merkezdeki partilerle işbirliği yapmaya hazırdır. İtalya bunun en iyi örneklerinden biri. Eğer bunu yapmazsanız, hayatınız boyunca saha kenarında kalırsınız. Merkez sol partilerin başarılarının temeli, siyasi merkezi kazanmak kadar bunu kaybetmeyi kabul etmekte yatmaktadır. İngiltere'de yeni İşçi Partisi çok farklı bir siyasi sınıfa hitap etmiştir. Bu sınıf sadece işçilerden değil, teknoloji ve hizmet sektöründe bilgisayar başında çalışan kişilerden oluşmaktadır. İşte bu, siyasi merkezdir. Bizim yapmak istediğimiz bu yeni sınıfı sola çekmek. Bugün Muhafazakâr Parti de siyasi merkezi daha sosyal demokrat bir yöne kaydırmaya uğraşıyor... Türkiye'de bulunduğunuz sürede politik yaşamla ilgili izlenimler edinmiş olmalısınız. AKP karşısında sosyal demokrat parti CHP, "muhafazakâr sağ"a açılma kararı aldı. Sizce ne ölçüde başarılı olur? Türkiye'de siyasette radikal bölünmeler olmamalı. Merkezde yer almak son derece önemli. Eğer toplum radikal biçimde bölündüğü izlenimini verirse, bu Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği için hiç iyi olmaz. AKP'nin imajının Türkiye'nin AB üyeliği açısından bir problem yarattığını zannetmiyorum.Türkiye'nin ılımlı ve sorumlu bir İslami liderliğe ihtiyacı var. Yapılmaması gereken en önemli şey, gerek başörtüsü gerekse laiklik konularında radikal bir kutuplaşmaya yol açmak. Bu toplumu yok eder. Şu anda muhalefetin başörtüsü konusunda biraz aşırıya kaçtığını seziyorum. Bunun zor bir konu olduğunu biliyorum. Benim ülkemde de bu böyle. Başörtüsünü sadece dini bir konu olarak görmüyorum. Bu, aynı zamanda erkeğin kadını kontrol etmeye çalışmasından doğan bir sorun. Erkeğin kadının modernliğini kabul edememesinden kaynaklanan bir gelişme. İdeal bir dünyada kadın ne giyeceğine özgürce karar verebilmeli. Bu nedenle, merkezi bir arada tutmak çok önemli. 'Bence başörtüsü dini değil' Günümüzün en etkin toplumsal kuramcılarından biri olan Anthony Giddens 1938'de doğdu. Hull Üniversitesi'nde sosyoloji ve psikoloji eğitimi gördükten sonra yüksek lisansını London School of Economics (LSE), doktorasını Cambridge Üniversitesi'nde yaptı. 1986'da profesör oldu. 1997'de LSE'nin yöneticiliğine getirildi. Çeşitli dillere çevrilmiş 30'dan fazla kitabı bulunuyor. Max Weber, Emile Durkheim, Karl Marx gibi kuramcılar üzerinde çalışan, modern toplumlarda sınıf yapısı, modernlik, sosyal demokrasi, solun geleceği gibi konulara eğilen Prof. Giddens "üçüncü yol" yaklaşımıyla İngiltere'de Tony Blair'e iktidar yolunu açan kuramcı olarak tanınıyor. Lordlar Kamarası'na atanan Giddens, AB projeleri üzerinde çalışıyor. Giddens kimdir?