Siyaset Türban erkeğin sömürü aracı

Türban erkeğin sömürü aracı

13.03.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Pınar İlkkaracan: 'Türkiye türbanı tartışıyor, kadın hareketinin böyle bir sorunu yok. İslami kesim, kadınla, cinsellikle, doğum kontrolüyle de ilgilensin. Kadın - erkek eşitliğini hayata geçirsin'

Türban erkeğin sömürü aracı

KADININ İNSAN HAKLARI VAKFI YÖNETİCİSİ İLKKARACAN: PINAR İLKKARACAN: Şimdilik uzağımızda olan sorunlar öncelikliydi, örneğin AIDS'le mücadele programları. Kadınlardaki AIDS'e yakalanma oranı hızla artıyor. Ortadoğu ve Türkiye'de rakamlar düşük ama bu tehlikenin olmadığı anlamına gelmiyor. Müslüman toplumlarda cinsellik bir tabu olduğu için AIDS dediğiniz zaman cinselliğe dokunuyorsunuz. Dolayısıyla konuşulmuyor. BM'de kadının karar mekanizmalarına ve gelişme ekonomisine katılımı da gündemdeydi. DERYA SAZAK: BM'de yapılan Kadının Statüsü toplantılarına sivil toplum temsilcisi olarak katıldınız ve New York'tan yeni döndünüz. BM'de bu yıl neler konuşuldu? 1990'larda yükselen İslami sağ ile Vatikan arasında son dönemle mükemmel bir işbirliği gözleniyor! Kadın - erkek eşitliğine, kadının bireysel kimliğine karşı savaş açmış durumdalar. 1995'te Pekin Konferansından sonra Katolik Kilisesi'nin etkisiyle kadınların kazanılmış haklarını geriye götürmeye yönelik bir sürece girildiğine tanık olduk. Muhafazakâr toplumlarda cinsellik tabu dediniz. Bu eğilim İslama özgü olmasa gerek? Çubukçu'yla kriz Maalesef Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'yla bir tartışma yaşadık. 2000'deki Pekin toplantısından bu yana Türkiye heyetinde kadın örgütü temsilcileri de yer alıyordu. İlk defa bu yıl resmi delegasyona sivil toplum örgütü temsilcisi kabul edilmeyeceği söylendi. Oysa Güldal Akşit'in bakanlığı döneminde Selma Acuner ile BM'ye gitmiştik. Türkiye, BM forumlarında sivil toplum kuruluşlarınca da temsil ediliyordu ancak son dönemde bir katılım krizi yaşanıyor. 55 örgüt bir protesto yazısı gönderdi Çubukçu'ya BM'deki katılımın engellenmesi üzerine. Bir de "kota" kavgası vardı eskiden gelen. Anayasa'nın 10. maddesi değiştirilirken, kadın - erkek eşitliği konusunda pozitif ayrımcılığı savunmuş ve maddenin "devletin görevi kadın - erkek eşitliğini fiilen hayata geçirmektir" şeklinde yeniden yazılmasını istemiştik. BM'nin de AB'nin de en çok üzerinde durduğu konulardan biri kadın ve istihdam. Çubukçuyla nasıl ters düştünüz? Kadınların istihdama katılması. Türkiye'de bu oran yüzde 26. OECD ülkelerindeki en düşük rakam. Çalışma hayatında kadının öne çıkması... 'Temsil oranı rezalet' Rezalet. Geçen üç yılda Meclis'te kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik yoğun kampanyalar sürdürdük. Milletvekillerine, bakanlara faks çektik, e - mail yolladık. Bunlardan biri de Çubukçu'ya gönderildi ama o bunu hakaret saydı ve kadın örgütleri aleyhine dava açtı. Kendisini hedef alan bir tepki değildi. İletişime geçmek istiyoruz ama maalesef buna kapalı. Siyasette temsil oranı da vahim, Meclis'teki 550 milletvekilinden 24'ü kadın. Endonezya'nın Aceh eyaletinde, şeriat kurmak için bağımsızlık isteniyor. Kadınlar ayaklandılar çünkü, şeriatın kadınlar için hak kayıpları doğurduğunu fark etmeye başladılar. 8 Mart gösterilerinde Endonezya'da, başı bağlı kadınlar "şeriatçı" uygulamalara karşı çıktılar. İntiharlar hep vardı. TCK değişmeden önce kadın tecavüzcüsüyle evlendiriliyordu. Güneydoğu'da bir kız yabancı birisine baktı, diye öldürülüyordu. Yasalarla bunların önüne geçmek bir yere kadar mümkün. Asıl olan gelenekleri, boş inançları, muhafazakâr yapıları değiştirebilmek. Türkiye'de cezalar ağırlaştı, namus cinayetlerinde azalma gözleniyor mu, yoksa "cinayetin adı intihar mı oldu"? Bravo, erkekler bilinçli olarak karşı çıkıyor çünkü güçlerini kaybedecekler. Namus da böyle bir şey. Namus ne demek? Kadının bedeni ve cinselliği ailesine, kocasına, toplumuna aittir. Nitekim değiştirdiğimiz en önemli şeylerden biri cinsel suçlar. Geçen yıla kadar bunlür topluma karşı işlenmiş suçlar kabul ediliyordu. Kadına tecavüz edersen namusa halel geldiği için aileye karşı işlenmiş suç sayılıyordu. Cezalar indiriliyordu. Erkekleri bilinçlendirmeli... Türkiye türbanı tartışıyor, kadın hareketinin böyle bir sorunu yok. Türbanlı veya değil, kadının çalışan nüfus içindeki yeri yüzde 26. Türban, siyaset yapan erkeklerce sömürü aracı olarak kullanılıyor. İslamın en muhafazakar türünü yayma uğraşı karşısında dinde de reforma ihtiyaç var. Kadının tek sorunu örtünme değil. İslami kesim, kadınla, cinsellikle, doğum kontrolüyle de ilgilensin ama bunu modern bir anlayışla yapsın. Kadın - erkek eşitliğini hayata geçirsin, Türkiye'de bu olmayacaksa nerede olacak? Türban sorunu... Yemen bizden ileri Gelecek on yılda aile içi şiddet olaylarını hedeflenen bir oran dahilinde düşürmek amacıyla üst düzey koordinasyonu sağlayacak bir kurumlaşmaya gidilmeli. Sığınak evleri açmaya bile öylesine büyük bir direnç var ki, hedef koyamazsanız şiddeti azaltamazsınız. Kapanan evler var. Belediyeler eskisi kadar duyarlı değiller. Kadına karşı şiddet nasıl önlenir, önerileriniz nedir? Devlette direnç var Siyasi irade yok. Türkiye'de kadın erkek eşitliğinin gerçekleşmesi konusunda ciddi bir direnç var, hükümet ve devlette. Meclis'te temsil konusunda da böyle. Bırakın AB'de en alt sırada olmayı, Fas'ta, Yemen'de kadınlar temsil sıralamasında bizden çok üstteler. Kadın sorunlarına yaklaşımda temel eksiklik nedir? Kotayla. Olumlu ayrımcılık yoluyla. Meclis'teki kadın milletvekili sayısı en az yüzde 30 olmalı. Çubukçu'nun direnci şöyle, efendim "kalitesiz" kadın gelirmiş kota konursa. Niye kalitesiz kadın geliyor da erkeğe bakılmıyor? Herhangi bir ülkenin Meclisi'ndeki kadın oranı kritik sayıya gelmeden, Meclis'teki kadınlar erkeklerden daha erkek bir tavır gösteriyorlar. Çünkü erkek egemen baskıyı üzerlerinde hissediyorlar. Araştırmalar da gösteriyor ki, Meclis'teki kadınların oranı yüzde 30'lara çıkmadan bakış açısı değişmez. Siyasi temsil kadar önemli olan kadınların istihdama katılması. AB'nin Lizbon 2010 hedefi var: Kadın istihdamının yüzde 60'lara çıkarılması hedefleniyor. Peki bu nasıl değişecek? Çok az. Kadın meselesini tartışmak için ille birisinin ölmesini mi beklemek gerekiyor. Medya kadınları sürekli kurban olarak gösteriyor. Kadını kurban etmek ne demek? Kurban gösterip hapsetmek demek. Kadının kurban resmini sürekli bilinçaltına vererek kadını bugünkü kaderine razı olmaya şartlıyorlar. Kadın meselesini nasıl düzeltiriz diye bakmıyorlar. AB'de Türkiye denilince akla gelen ilk şey kadınların çok kötü durumda olduğudur. Medya ve kamuoyu kadın hakları konusunda ne ölçüde duyarlı? Orgazm sorunu! Değer yargıları çok karışık, çünkü bilgi alacakları, tartışacakları ortamlar çok az. Kızlara bakalım örneğin, kadın dergilerine bakıp şöyle bir mesaj alıyorlar cinsellik çok doğal, sanki Türkiye'de kadının bir numaralı sorunu nasıl orgazm olacak.Öte yandan toplumsal baskılar, bekaret gibi meseleler var, biraz ileri gitse ailesi ve çevresi tarafından nasıl yargılanacağı belli değil. Erkekler de çok farklı değil. Gençlere yönelik çalışma yapılması lazım. Gençler bu tartışmaların neresinde? 'Sanem Çelik' bir yansıma Türkiye'de kadın hakları konusunda bir savaş veriliyor. Kota da, zina da, namus cinayetleri de eşitlik savaşının yansımaları. Savaşın bir tarafı diyor ki, bunlar yozlaşmadır. İslam kimliğinin yansıması olarak zinayı eskisi gibi suç yapıp dini muhafazakârlığı, ahlakçılığı öne çıkarmaya çalışıyorlar. Öte yandan toplumda modernleşme var. Medyatik kadınlar var, magazin dünyasını peşinden sürükleyen, Gamze Özçelik olayı, aile dizilerinin yıldız oyuncularının aşkları, dayak. Toplum bunlardan nasıl etkileniyor? Pınar Altuğ, Sanem Çelik olaylarında koparılan fırtınayı da savaşın bir yansıması olarak görüyorum. Altuğ olayında büyük gürültü kopmuştu, medyada tek tük sanatçıyı savunan yazılar çıkmıştı, şimdi Çelik'in özel hayatı ile "Aliye" dizisindeki rolünü karıştırmamak gerektiğine ilişkin yorumlar çoğaldı. Özçelik'le ilgili görüntülerde de toplumun tepkisi kadının tacize uğradığı yönünde oluştu.Aile içi şiddet, tecavüz olayları eskiden kadının suçu gibi görülürdü, bakın işte Özçelik tecavüze uğruyor ama kendi suçuymuş gibi yorumlanırdı. Toplum artık daha bilinçli, dayak olayını 20 yıldır söylüyoruz. Ama kadınlar gizlerdi. Şimdi korkmadan söylüyorlar. Aile içi şiddet konusunda tabular yıkılmaya başlandı. Daha çok ses çıkması bu yüzden. Tabular yıkılıyor İlkkaracan, Boğaziçi Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra psikoterapi eğitimi aldığı Berlin'de çeşitli kuruluşlarda çalıştı. Müslüman toplumlarda cinsellik üzerine araştırmaları ve aile içi şiddet konusunda kitapları bulunuyor. Kadının İnsan Hakları, Uluslararası New Ways Vakfı, WINPEACE gibi kuruluşların kurucu üyesidir. KİMDİR?