Siyaset 'Türkiye, zorunlu göçle yüzleşmeli'

'Türkiye, zorunlu göçle yüzleşmeli'

04.12.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

TESEV program yöneticisi Dilek Kurban ile Koç Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Deniz Yükseker Güneydoğu'nun kalkınmasına yönelik raporu değerlendirdi

Türkiye, zorunlu göçle yüzleşmeli

DENİZ YÜKSEKER: İyileşmeler var demek için erken. Ama hükümetin bu tür raporları okuyup dikkate aldığını biliyoruz. Van pilot bölge seçildi. Eylülde BM İnsani Kalkınma Programı ve Van Valiliği'nin işbirliğiyle 'yerinden olmuş nüfusa hizmet' hakkında eylem planı açıklandı. Henüz somut sonuçları elde edilmiş değil. 2004'te de bir tazminat yasası çıkarılmıştı. Zorunlu göçe uğramış köylerden 200 bin başvuru yapıldı. 27 bini sonuçlanmış durumda. Maddi zarara uğrayanlar için tazminatların çok düşük ve gerçekçi olmadığını gördük. DERYA SAZAK: 1990'lardaki 'köy boşaltmalar' üzerine TESEV adına yaptığınız araştırma 'Zorunlu Göç ile Yüzleşmek' adıyla 2006 yazında yayımlandı. Bu hafta da Güneydoğu'da yoksulluk ve bölgenin kalkınmasına dönük sosyal politikaları içeren bir rapor açıklandı. Silahların sustuğu şu günlerde Kürt sorunu ve 'vatandaşlığın yeniden inşası' sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? DENİZ Y.: Devlet, 360 bin kişinin yerinden olduğunu kabul ediyor. TBMM'nin 1998'deki raporunda 378 bin deniliyordu. STK'lar 3 - 4 milyon kişi diyor. TESEV olarak bu sayıların gerçekçi olmadığını düşünüyoruz. Demografik çalışma yapmadık. Tahminimiz 1 milyon kişi dolayında. İçişleri Bakanlığı'na göre 900'ün üzerinde köy, 2000'in üzerine mezra boşaltılmış. Devlet Planlama'nın Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri'ne hazırlattığı bir göç raporu var. Henüz açıklanamadı. Orada daha gerçekçi bir istatistiğe erişeceğiz. Göç edenlerin sayısı nedir? Süreç yavaş işliyor DİLEK KURBAN: 1990'ların başında mağdur olan insanlar AİHM'ye başvurdular. Türkiye aleyhine mahkumiyet kararları verildi. Çok yüksek tazminatlar ödendi. Türkiye Cumhuriyeti, hak ihlallerini - kim yaparsa yapsın - o bölgede mutlak idari sorumluluğum var, 'devlet benim' diyerek tazminatları ödemeyi üstlendi. Devlet köy boşalttığını asla kabul etmedi, PKK'yı suçladı. Türkiye aleyhinde 1500 başvuru vardı ve Avrupa Konseyi'nin önermesiyle AİHM toplu davalarda pilot karar uygulamasına geçti. Ocak 2006'da mahkeme, önüne gelen dosyalara bakarak şu yargıya vardı: Tazminat yasasıyla oluşturulan bu yeni iç hukuk sistemi etkilidir. Pratik olarak AİHM yolu kapandı.Ancak tazminatlar çok düşük ve yasayla ilgili süreç çok yavaş ilerliyor. AİHM'ye açılan davalar vardı, boşaltılan köylerle ilgili olarak Türkiye tazminatlar ödemeye mahkûm edildi. DENİZ Y.: Türkiye'de yerinden edilme sonrası vatandaşlığın inşası gerekiyor. Çatışma dönemde yaşanan köy boşaltmalar hukuk dışı. TBMM'nin 1998 raporunda bu ifade edilmiş. OHAL valisine güvenlik gerekçesiyle yer değiştirme yetkisi verilmiş. Ancak bu işlem hukuk dışı yollardan yapılmış. Artık 'zorunlu göç' ile yüzleşmeliyiz. Zorunlu göç araştırmasıyla ne tür politikalar öneriyorsunuz? 'Yetki var ama..' DİLEK K.: TESEV olarak bizler demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerden birinin Kürt sorunu olduğunu düşünüyoruz. Sorunun kaynağında Kürt sorunu vardır. Çözümü de Kürt sorunuyla ilintilidir. Kürt sorunundan kaynaklanan göç İstanbul'un, Mersin'in sorunu aynı zamanda. İnsanlar suça itiliyor. Zorunlu göçün çözümü ne olacak. Köye dönüş mü? DENİZ Y.: Elbette. Ama Türk devletinin de yasaların tanıdığı çerçevede nüfusları hareket ettirme yetkisi var, güvenlik nedeniyle. Tahliye deniyor. Uluslararası hukuk da buna izin veriyor. Ancak Güneydoğu'daki durum, bunun hukuk dışı yolla yapılması. TESEV araştırmasında da belirttiğimiz gibi çoğu yerlerde bu bir 'tehdit' şeklinde oluyor. Köylülere önce 'korucu olacaksınız' deniyor. Kabul etmeyince deniyor ki: 'İki gün içinde boşaltın köyü!' Kim boşaltır köyünü? Ateşe veriliyor! Niceliksel bir çalışma yapmadık, yüzde 80'i böyle olmuştur diyemem. Pek çok kişiden bunu duyduk. O kadar benziyor ki olaylar.DİLEK K.: İç savaş dediniz. Türkiye bunu hiçbir zaman kabul etmedi. 'Apocular'ın köy baskınlarını da unutmayalım. PKK adı çoluk çocuk katledilen köylerde duyuldu. 1990'larda neredeyse 'iç savaş' koşulları doğduktan sonra bazı köyler boşaltılmadı mı? DİLEK K: Uluslararası insancıl hukuk geçerli olsaydı o zaman Deniz'in dediği yetki tanınmış olacaktı hükümete. İç savaş varsa sivillerin güvenliğini sağlamak ve geçici olmak koşuluyla başka yere yerleştirilmeye olanak tanınıyor. Çoğunlukla korucu olmak istemeyenler göçe zorlanmışlar. Burada bir cezalandırma var. Silahlı çatışmalar 1999'da bitti bu insanlar hâlâ köylerinden uzaktalar. Demek ki geçici olmadı. 2002'ye dek bu insanlara BM insani yardımının gelmesine bile izin verilmedi. DENİZ Y.: Kızılay'a bile imkân verilmedi. DİLEK K.: En az 355 bin kişi yerinden olmuşsa bu büyük bir afettir ve deprem gibi devletin seferber olması gereken bir durum.DENİZ Y.: Buna kayıtsız kalmak anayasal suçtur. Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, 'düşük yoğunluklu çatışma' demişti. 'Koruculuk kaldırılmalı' DENİZ Y.:Devlet 150 bin kişinin geri döndüğünü söylüyor. Ancak o köylerde sürdürülebilir bir yaşam olanağı yok. Çünkü tarım, hayvancılık çökmüş durumda. Yol, elektrik falan yok. İnsanlar ancak yazları kalabiliyor evlerinde. Güvenlik koşulları da çok uygun değil. Bu bir kent sorunudur. DİLEK K.: Önce zorunlu göçle yüzleşmek gerekiyor. Bazı adımlar atıldı. Hala hükümetten, bu insanların sorunlarıyla ilgili bir şey duymadık. Tazminat yasasının uygulanması açısından önemli zorunlu göç meselesi. Vatandaş komisyona gelip, diyor ki 'Köyümü jandarma boşalttı' Jandarma da bunu kabul etmiyor. Başvurular reddediliyor. Makro siyasi bir adım atılmadan bunlar çözümlenemez. Koruculuğun kaldırılması gerekiyor. Artı mayınlar temizlenmeli. Bunları yapmadıktan sonra insanlar dönmez. Köye dönüş ne kadar? DİLEK K.: Ordu var!DENİZ Y.: Koruculuk sistemi kurulduğundan beri 5 binden fazla suça karışmış korucular. Terör suçları bile var. Koruculuk kendi içinde bir güvenlik sorunu zaten. DİLEK K.: Geçici köy korucusu alımı 2000'de Bakanlar Kurulu kararıyla durduruldu. Şimdi gönüllü koruculuk sistemi var. Kadrolu değiller, maaş almıyorlar ama silahlandırılıyorlar. Sason'da köylerde 200 kadın korucu olduğunu duyduk. PKK dağdayken koruculuk kalkar mı? DENİZ Y.: Soruna bütünlük içinde bakılarak çözümler bulunabilir. Yerinden edilme bir anayasal hak ihlalidir. Aynı zamanda sosyal hakların ciddi ihlalidir. Devletin bunu tamir etmek için sosyal politikalar gelişmesi gerekli. Son raporda bölge nüfusunun yüzde 60'ının yoksulluk sınırının altında yaşadığı kaydedildi. Bunlar nasıl çözülecek? DENİZ Y.: Bunlar önemli ama devlet vatandaş arasında güven ilişkisi kurulmadan ne yoksulluk önlenir ne de Kürt sorunu çözülür. DİLEK K.: Raporda vatandaşlık ilişkisine yapılan vurgu çok önemli. Tazminat yasasını da bu açıdan değerlendirmek gerekiyor. Devlet vatandaşına diyor ki sizin sorunlarınızı görüyorum. Hakkâri'de şunu söyledi bir vatandaş: 'Türkiye Cumhuriyeti Van'da biter, Hakkâri tampon bölgedir.' Doğru olmasa bile Güneydoğu'da bir ilde böyle hissediliyor olması güvene dayalı vatandaşlığın 'inşası'nı zorunlu kılıyor. Bu algılama öylesine önemli ki. Yoksul ailelere aylık 150 YTL doğrudan gelir desteği öneriliyor. En fazla mağdur olan kadınlar DİLEK K.: Bölgede Kuzey Irak'taki gelişmelere bir ilgi var. Tarihsel bağlar, akrabalıklar, son dönemde artan ticari ilişkiler önemli. Ancak insanların beklenti ve umutları Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelik. Gelecekleri bu topraklarda. Kuzey Irak meselesini çok da fazla anlamlandırıp, sorgulamamak gerekiyor. Türkiye'de yaşayan pek çok insan da Avrupa'daki hayata özeniyor. DENİZ Y.: Kuzey Irak'ın cazibe merkezi haline gelmesiyle ilgili söylem aynı zamanda siyasi bir proje. Farklı siyasi kesimlerin dile getirdiği, 'federasyon mu olacak, yoksa üniter devlet içinde bireysel haklar temelinde mi bir şey olacak?' tartışmasını o şekilde değerlendirmek gerekiyor. TESEV'in Güneydoğu raporunda 'Kuzey Irak bölgedeki Kürtler için yeni bir aidiyet ve tahayyül malzemesi olduğu' öne sürülüyor. Siz de benzer gözlemlerde bulundunuz mu? DENİZ Y.: Zorunlu göç kadınları vurmuş durumda. Aileler çok sıkıntılı. Çocukların eğitimi, sağlık sorunları, işsizlik yoksulluk hepsi büyük sorun. En fazla mağdur olan kadınlar. Diyarbakır Belediyesi bu konuda hayli duyarlı. Geçmişte DEHAP gibi Kürt siyasi hareketleri yerinden edilen insanların köylerine geri döneceği üzerinden politika yapıyorlardı. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'le görüşürken çok gerçekçi biçimde 'Bu insanlar geri dönmeyecek' dedi. Dolayısıyla belediyelerin göç mağdurlarına kentlerde hizmet ulaştırması gerekiyor. Ama paraları yok. Devletten yardım bekliyorlar. Kadın sorunları açısından zorunlu göçün olumsuzları nedir? DİLEK K.: O kadar büyük yoksulluk var ki, ne devlet ne belediyeler ne sivil toplum hiçbir aktör göç sorununu tek başına çözemez. Birlikte hareket etmek gerekiyor. Zorunlu göç mağdurlarının kendi iradeleriyle bir gelecek kurmalarına yardımcı olmalıyız. Toplumsal uzlaşma çok önemli. Güneydoğu'da hala bir çatışma ortamı var, PKK hâlâ aktif, terör sonucu insanlar ölüyor. Güvenlik güçleri operasyonlar yapıyor. Bu gerginlik sürdükçe ne zorunlu göç sorunu çözülür ne de kalkınma adımları atılır. Dönüp dolaşıp yine Kürt sorununa geliyoruz. Siyasi irade gösterilmesi lazım. Kürt sorunu çözülmeden huzur gelmez. Bölge halkı daha fazla dinlenmeli, filmler çekilmeli, romanlar yazılmalı. Kimse tek başına çözemez Raporda GAP'taki yatırım tartışılıyor DENİZ Y.: Güneydoğu'da kırsal kalkınmanın başka bir şekilde tanımlanması gerekiyor. Türkiye'de tarım genel olarak çöküyor. Rapor GAP'ın geleceğini tartışmaya açıyor. Güneydoğu raporunun Prof. Halis Akder tarafından yazılan bölümünde GAP projesinin geleceğiyle ilgili tespitler de yer alıyor. Özellikle sulamadaki gecikmeye ve ürün çeşitlendirmedeki sorunlara dikkat çekiliyor. Dr. Orhan Kurmuş'u kaleme aldığı bölümde ise GAP'taki yatırım harcamasının gelecekte buna değip değmeyeceği sorgulanıyor. Ne diyorsunuz? Deniz Yükseker: Koç Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Yard. Doç. Deniz Yükseker'in 'bavul ticareti'ni incelediği bir kitabı ile kayıt dışı ekonomi ve zorunlu göç üzerine çalışmaları var. Dilek Kurban: Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Mezunu. Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden hukuk doktorası aldı. TESEV Demokratikleşme Programı yöneticisi olan Kurban'ın Türkiye'de azınlık hakları ve Avrupa insan hakları hukuku konularında bilimsel dergilerde yayımlanmış makaleleri bulunuyor. KİMDİR?