24.10.2011 - 14:20 | Son Güncellenme:
1504 yılının sonbaharında Floransalılar sıradışı bir olaya tanıklık ettiler: Normalde çok büyük olaylar için gösterilen dikkat ve ilgi ile, yağlı direkler üzerinde kaydırılarak taşınan tahta bir kafes içerisindeki Michelangelo'nun Davut heykeli, şehrin etrafındaki 4 saatlik yolculuğunun ardından Piazza della Signoria'ya ulaşmayı başardı. Ve hemen ardından Rönesans'ın en büyük şaheserlerinden biri ilan edildi.
Heykelin ilk başlarda katedralde sergilenmesi düşünülüyordu. Ancak böyle güzel bir yeteneğin eserinin daha önemli bir pozisyona sahip olması gerektiği kararlaştırıldı.
Tarih kayıtları heykelin halka takdim edilişi sırasındaki hayranlığa vurgu yapmaktadır. Sanatçının ünlü biyografisini yazmış olan Vasari, " Hem o dönemin hem de eski dünyanın heykellerinden çok daha fazla beğeni toplamıştı," diyor. "Böylesi muhteşem bir eser ne Floransa'da ne de başka bir yerde görülmüştü. Heykelin bu kadar etkili olmasında ise sahip olduğu gücü göstermesinin yeri ayrıdır," diye ekliyor.
Floransalılar heykeli "Michelangelo'nun Devi" olarak isimlendirmişlerdi. Michelangelo Davut heykelini tamamladığında 30 yaşını bile doldurmamıştı. Ancak öylesine mucizevi bir eser yaratmıştı ki Roma'ya bizzat Papa 2. Giulio tarafından çağırılmıştı. Bu davetin sonrasında Michelangelo ünlü Sistine Şapel'ini boyayacaktı.
Floransa, Michelangelo'nun doğumundan önce bir sanat ve kültür şehri olarak biliniyordu. Rönesans'ın kalbi olan şehirlerden biri olan Floransa'da Giotto, Masaccio ve Donatello gibi çok ünlü sanatçılar bulunmaktaydı. Ancak Floransa'ya asıl ününü kazandıran Michelangelo ve Leonardo da Vinci oldu.
Michelangelo'nun Davut heykelini bitirmesi 3 yılını almıştı. Ortaya çıkardığı eser sayesinde Floransa'nın en büyük heykeltıraşı ünvanını kazandı. 1504 yılında Floransa halkının gördüğü, eşi benzeri görülmemiş bir yetenek örneğiydi. 5.17 metre yüksekliğindeki çıplak heykel, Yunan ve Roma şaheserleriyle boy ölçüşecek bir eser olarak tanımlanmıştı. Ancak heykel eski modelleri hatırlatmasının yanı sıra oldukça klasik dışı bir yapıya sahipti. Duruşu, muhteşem dengesi ve yerden kaldırılmış olarak resmedilen sol topuğuyla heykel benzediği düşünülen eserlerden oldukça farklıydı. Onların aksine oldukça sert, güçlü ve kibirli bir duruşa sahipti. Eşitliği tasvir eden görüntüsünün ardındaki güçlü enerji ve gerilim hissedilebiliyordu.