26.09.2011 - 10:18 | Son Güncellenme:
Homeros’un aktardığı şekliyle Truva Savaşı, zorla bir ölümlü olan Kral Peleus’la evlendirilen deniz tanrıçası Thetis’in Olympos tanrılarınca düzenlenen düğününe kavga tanrısı Eris’in davet edilmemesi yüzünden gelişen olaylarla başlar..
Düğüne davet edilmeyen Eris, düğün sofrasının üzerine 'en güzel'e itaf ettiği altın bir elma bırakır. Zeus’un karısı Hera, savaş tanrıçası Athena ve aşk tanrıçası Afrodit bu elma için yarışır. Zeus seçimi yapması için Truva Kralı Priamos’un oğlu Paris’i görevlendirir. Kadınlıklarının ispat çabasında olan tanrıçalar ise birincilik karşılığında Paris’e kimi vaatlerde bulunur; Hera, güç; Athena, akıl ve başarı; Afrodit ise tanrıların en güzeli seçildiği takdirde dünyanın en güzel kadını Zeus ile Leda’nın kızı Helene’yi önerir.. Helene, hali hazırda Sparta Kralı Menelaos’un karısıdır ama Paris’in lütfedeceği elmadan vazgeçemeyen Afrodit sayesinde Paris, Helene’yi Sparta’dan kaçırır ve Truva’ya getirir. Ve İlyada Efsanesinde sadece son 50 günü anlatılan, binlerce kişinin ölümüne ve Truva’nın çöküşüne sebep olan on yıllık Truva savaşı böyle başlar..
Efsanede Odysseus ve Archilles bu savaşın gebe olduğu felaketleri önceden bildikleri için savaşa katılmayı istememekte ve saklanmaktadır, filmdeki kadar hazır ve nazır değillerdir yani.. Odysseus deli taklidi yapmaktadır ama bu ortaya çıkar ve savaşa katılmak zorunda bırakılır, Archilles’i bulup ikna etmekte ona düşer. Tüm yunan orduları (ki yunan ordularının desteği Menelaos, Helen’le evlenmeden önceki bir anlaşmaya dayanır) ve onları yöneten Sparta kralı Menelaos’un ağabeyi Agamennon’a, Odysseus ve Archilles de katılınca Truva kıyılarına doğru yola çıkılır..
Film boyunca kıran kırana mücadele, milyon dolarlık görüntü efektleriyle süslenmiş savaş sahneleri bekleyenler hayal kırıklığı yaşayabilir. Keza ordular her karşılaştığında onları temsilen birer kişi birbirine dalıyor ve kaybeden geri çekiliyor. Bu sistem günümüzde geçerli olsaydı, Almanlar Helmut Kohl’u bırakmazdı; bizde ise iç politika enine genişleyen isimlerin dışında pehlivan görmemiştir. Troy’un Türkiye’de çekilmesi gündeme geldiğinde çevreden alelacele bulunan bir çomak hemen bu projenin tekerleri arasına sokulmuş. Mitolojik çağda Achilles’in, Hektor’un başını belaya sokan zihniyet binlerce yıl sonra Çanakkale esnafının ekmeğine de mani olmuş, en sade örneğiyle memleketi deplasmana çıkmış Hollywood kafilesinden mahrum bırakmıştır. Bir Uma Thurman ziyaretini beşbin beşyüz şekle sokan yayın organlarının Troy’a izin aşamasında konudan bihaber olmaları da film ekibini kovalayan bürokrasinin ekmeğine yağ sürmüştür.
Brad Pitt, zaten David Beckham gibi adam.. Cinsiyet gözetmeksizin inanılmaz bir hayran kitlesi kemikleşmiş durumda.. Jeff Buckley’nin hayatını konu alan filmde başrol oynayacağını öğrendiğimde ne kadar yakışacağını düşündüysem, Achilles olacağını öğrendiğimde o kadar tedirgin oldum. Aylarca geliştirdiği vücudu, özenle uzattığı altın sarısı saçları, rol kabiliyeti tamam ama yine de eziliyor sanki filmde.
Orlando Bloom, Paris karakterine cuk oturmuş mesela, o narin yapısı ile olsa olsa aşk çocuğu olurdu zaten; kılıç sallamayı bilmeyen (elindeki Truva kılıcı olsa bile), adam öldüremeyen, varlığının sebebi aşk için bile gözünü kan bürümeyen, çokça korkak, biraz feminen..
Odysseus rolündeki Sean Bean ve Agamennon’u canlandıran Brian Cox da dikkat çekiyordu.Filmde görülen tek tanrı Thetis’i canlandıran Julie Christie, tabiatından gelen güçlerini filmde sergilemiyor olsa da bir tanrıçaya yakışacak güzellikte olması yeterliydi..
Hector’u canlandıran Eric Bana, filmin yıldızıydı kanımca, karizması ile diğerlerini gölgesinde şekerlemeye davet ediyordu..
Uğruna savaş çıkan kadın olan Helene rolündeki Diane Kruger, film boyunca gözü yaşlı, vicdanı paslı aşık kadını oynadı ama izleyenler tarafından pek benimsenmedi. En başta Hektor’un, daha sonra tüm Truva’nın, Helene’i üzerine sinen ölüm ile bağrına basması da herkes gibi beni de delirtti. Belli ki Helene bahane, iktidar hırsı şahanedir. Agamennon, kardeşi Menelaos’un namusunu temizleme bahanesi ile hep istediği Truva’yı ele geçirme fırsatı yakalamıştır.
Düşman kıyılara yaklaştığında, Hektor’un ordusuna gaz verme şekli ilginçtir: 'Hayatım boyunca prensiple yaşadım ve prensip basit; tanrılarını onurlandır, kadınını sev ve ülkeni savun! Truva hepimizin annesi, onun için savaşın!' Ordusuna bu talepte bulunan Hektor’un kardeşi nerede yanlış yapmıştır peki? Afrodit’i en güzel seçerek, tanrılarından birini de olsa onurlandırmıştır.. Ödülü olan kadını deli gibi severken ülkesini savunmasız bırakmıştır..
Archilles ise emrindeki savaşçılar ile daha çok 'aslansınız, kaplansınız' şeklinde bir de- brifing vermiş ve 'O sahilde sizi bekleyen ölümsüzlük.. Alın onu, o sizin!' demiştir..
Filmin senaryosu her ne kadar İlyada destanına dayansa da, konu Truva savaşıdır ve tabi ki ayrıntıları sinema diline aktarmak ve epikliği korumak adına Tanrılar geri planda konuşlanmış, hatta filmin içinde sorgulanmıştır varlıkları.. Zira Archilles’in ilk işi tapınağı basıp, içindeki rahipleri öldürmek ve Apollo heykelinin kafasını uçurmak olmuştur. Bu konu daha sonra tanrılardan bahsedelin bir diyalogda babasına karşı Hektor’a malzeme olacaktır..
Archilles, tapınakta ele geçirilen Breises’e aşık olup savaştan çekilir, ancak Hektor’un kuzeni Patroklos’u öldürmesiyle yemini bozar ve Truva surlarına dayanıp, Hektor’u düelloya davet eder..
Filmin en güzel dövüş sahneleri sonunda Hektor ölür.. Truva’nın düşmesine neden olan tahta at zekası ile ünlü Odysseus’un fikridir, Archilles’in zayıf noktası olan topuğundan vurma fikri ise Apollon’un; gerisini biliyorsunuz zaten.. Seneler sonra Çanakkale Savaşı zaferinden sonra İzmir'e uzanırken Mustafa Kemal Paşa'nın beraberindekilere 'Truva’nın intikamını aldık' dediği söylenir, ki gülümsetir..
IMDB Puanı: 7.0/10
Yapım: 2004 ~ ABD, Malta, İngiltere
Tür: Savaş, Tarih
Yönetmen: Wolfgang Petersen
Yapımcı: Warner Bros
Oyuncular: Brad Pitt, Orlando Bloom, Eric Bana, Julian Glover, Brian Cox