Çatalhöyük, Konya'nın güneydoğusunda Çumra'ya 11 kilometre uzakta 300 x 500 metrelik bir alana, yani 150 dönüme yayılan, en az 10 bin evlik, dünyanın ilk yerleşim merkezi değilse bile, kentsel yaşamın ilk örneği. Bundan 9000 yıl önce (M.Ö. 6500 - 5500) ilk kabın yapıldığı, tekstilin ilk kez dokunduğu, bakırın ilk kez kullanıldığı kent. Sanatın günlük yaşama girdiği, dünyadaki en eski, en büyük merkez. İnsanlar burada bin yıl kadar yaşamış. Bu sürede evler, birbirinin üstüne yapılmış. Höyük en az 12 katmandan oluştuğu için yüksekliği 20 metreye varmış. Kazılan her katmandaki evlerde duvar resimleri var! Şimdiye kadar sadece
yüzde 4'ü kazıldı. İngiliz arkeolog James Mellaart'ın 40 yıl önce 1958'de "bulduğu" höyükte kazılar 1961 - 65 arasında yapıldı. 30 yıl aradan sonra 1995'te öğrencisi, Cambridge Üniversitesi arkeoloji profesörü Ian Hodder başkanlığında yeniden başladı. "Bin Yılın Kazısı" denilen kazıya Ankara'daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü'nden National Geographic Society'e, İngiliz Havayolları'ndan Visa'ya ve Çatalhöyük Dostları Derneği'ne kadar 15 kadar kuruluş sponsorluk yapıyor. Kazı ekibinde Selanik, California (Berkeley), Pennsylvania, Londra, Karlsruhe, Loughborough, Liverpool,
Koç, ODTÜ gibi üniversitelerden çoğunluğu yabancı yaklaşık 100 kişi çalışıyor. Profesör Hodder'a, Çatalhöyük'ün nasıl korunacağını ve dünyaya nasıl tanıtılacağını sorduk.
- Çatalhöyük'ün tarihsel önemi çok açık. Ancak sizce, en önemli özelliği nedir?
Çatalhöyük çok kendine özgü bir yerleşim birimi. Yörede buna benzer bir yer yok. Elimizde yazılı bir kaynak da yok. Çatalhöyük'ü çok ilginç kılan özellik, evlerin duvarlarındaki resimler. O dönem insanının çizdikleri hala duruyor. Bunu görmek çok heyecan verici.
- Mağara resimlerinden farklı tabii bunlar...
Elbette. Çünkü bu resimler, içinde yaşanılan evlerin duvarlarına çizilmiş. Evlerin oturma, depo, mutfak olarak kullanılan yerleri var. Hepsinde de farklı çizimler. Ama ne ilginçtir ki hiç bir yazıya rastlamadık henüz. Dünya Anıtlar Vakfı, korunması, araştırma yapılması için para bulunması gereken 30 yerden biri olarak tanımladı. Boşuna değil... Mağara resimleri tarih olarak daha eskidir çünkü. Buranın sırrını çözmeye çalışırken ileri teknolojik yöntemlerden yararlanıyoruz. Böylece, bulunan eserlerin tarihlenmesi konusunda, eskiye göre çok daha güvenli sonuçlar elde ediyoruz... Çatalhöyük gibi sanatı günlük yaşama sokan, bölgede başka örnek yok. Aksaray yakınlarındaki Aşıklıhöyük, Çatalhöyük'ten de eski. Ancak, Aşıklı'da sanata rastlamadık. Neden Çatalhöyük'te var, bilemiyoruz henüz.
- Bulgulardan biri de ünlü, "oturan kadın" heykelciği... Bunun, bir tanrıça olduğunu, anaerkil bir yaşam biçimini simgelediğine inananlar var.
Bunun bir tanrıçaya ait olduğunu gösteren bilimsel kanıt bulamadık. İlkel toplumlarda yönetici de bürokrasi de yoktu. Sadece aile vardı. Ailede anne ise insanlararası ilişkiler açısından en önemli kişiydi. Bu nedenle, oturan kadın figürünün, bir tanrıça olması gerekmiyor. Önemli bir kadın da olabilir. Kaldı ki bu tür heykelciklere epeyce rastladık. Ama neyi simgeledikleri hakkında henüz yeterli bilimsel verimiz yok. Yine de bu konudaki çok farklı yorumları dikkate alıyoruz.
- Kazılarda ileri teknoloji yöntemlerinden söz ettiniz. Eskiden kazılarda bulunan her şeyin yaşı, karbon tarihleme yöntemiyle saptanırdı.
Kazı ekibimizde çeşitli konularda uzmanlar var. Arkeologların yanı sıra bu uzmanlar da bulguları kendi açılarından değerlendiriyor. Örneğin arkeobotani, etnoarkeoloji, dendrokronoloji uzmanlarıyla çalışıyoruz. Bulunan kemiklerde DNA analizi yapılacak. Böylece, buradaki yaşam biçimi ve nüfus yapısı hakkında bilimsel bir yorum yapabileceğiz... Ayrıca, kullandığımız ileri teknoloji yöntemleriyle, ilk kazılarda "sunak" sanılan kutsal odalarda da günlük yaşam izlerine rastladık. Bu, tapınma ve günlük yaşamın aynı yerde olabildiğine işaret ediyor. Ancak, evin "temiz" kısmında... Mutfak veya ambar olarak kullanılan kısmında değil. Bu tür bilgilere modern bilimsel yöntemlerle ulaşıyoruz.
- Höyüğün üzeri on bin yıl örtülü kaldıktan sonra, küçük bir kısmı, 1960'larda kazılmaya başlandı ve yer yüzüne çıktı. Şimdi de siz kazıyorsunuz. Açığa çıkan kısmın kara ve yağmura karşı korunması gerek.
Üzerini örtmeyi düşünüyoruz. Bugünkü höyüğü andıran bir çatı olabilir bu.
- Ve bulunacak eserlerin uzun süreli saklanıp sergilenmesi için bir de müze gerekli.
Dünya Bankası'nın sağladığı 5 milyon
dolar bir müze kurulması için ilk adım. Zor olan, müzenin teknik yanı değil. Zor olan, insanları tarih ve kültür mirasının korunmaya değer olduğuna ikna etmek. Çünkü buna ikna olmazlarsa, kültür ve tarih mirası, topraktan alınıp korunaklı bir yerde insanlara tanıtılmazsa bir anlam ifade etmez.
- Ama artık çağdaş müzecilikte eserleri topraktan çıkartıp vitrinlerin içinde saklamak yerine, eserlerden üç boyutlu bir mekan yaratmak ve insanları bu mekanın içine sokmak, işe bir miktar gösteri katmak gerekiyor.
Türkiye dünyada en zengin tarih ve kültür mirasına sahip bir kaç ülkeden biri. Bu büyük zenginliğin tanıtılması gerek. Bunun için klasik yöntemler yetersiz. Çünkü dünyada hem müzecilik kavramları değişti, hem de tarihin kültürün tanıtımı için çok daha heyecan verici yöntemler kullanılmaya başlandı.
- Örneğin, bir tarihi mekan yeniden yaratılıyor. Ses, renk, hatta kokuyla, titreşim ve müzikle beş duyuya birden hitap edilerek insan, "tarih"in içine götürülüyor.
Tarih ve kültür mirasına yatırım yapmak, aynı zamanda turizme yatırım yapmak demektir. Çünkü kültür mirası da bir ülkenin satabileceği pazarlayabileceği bir şey. Kültür mirasına bu açıdan bakmazsanız tanınmadan kalır. Çatalhöyük'te bir müze kurulması demek, insanların içine girip dolaşacağı türden içiçe odalardan oluşan bir mekan demek. Tıpkı Çatalhöyük'teki evler gibi. Orada da kazı sırasında bir odanın damını buluyorsunuz. Sonra damdan evin içine giriyorsunuz. O oda başka bir odaya açılıyor. İçinde dolaşıyorsunuz. Müzede de benzer bir düzenleme yapmak gerekir ki insanlar Çatalhöyük'teki gerçek durumu bizzat yaşasınlar. Çünkü evlere birbirlerinin damlarından geçilerek giriliyordu. Kapı yoktu. Tepedeki bir delikten bir merdivenle iniliyordu. Odalara, duvardaki delikten geçiliyordu... Bütün bunları, müzeye taşımak gerek ki tarih canlansın.
- Modern müze tasarımı insanların "kişisel deneyim" kazanmasına dayanıyor. Müzeyi gezen, pasif bir seyirci değil, aktif bir katılımcı olacak.
Kültür ve tarih mirasının tanıtımında kişiyi pasiflikten aktifliğe yöneltmede önemli bir adım CD-ROM'larla atıldı. Çatalhöyük CD-ROM'unda, şimdiye kadar kazılıp ortaya çıkartılmış odalarda "dolaşıyorsunuz". İstediğiniz ayrıntının üzerini tıklayıp ayrıntılı bilgiye erişiyorsunuz. Bu yöntemi, müzeye taşıyabilmek yararlı olur. Çünkü çağdaş eğitimde gençleri artık ileri teknolojisiz, bilgisayarsız, CD - ROM'suz ortamlarda düşünmek zor. Gençlere tarih ve kültür mirasının anlamını kavratabilmek için aynı yöntemleri müzeye taşımak gerek.
http://catal.arch.cam.ac.uk/catal/catal.html
Minnesota Bilim Müzesi sayfasında Çatalhöyük, çocuklara yönelik bir düzenlemeyle yalın bir dille şemalarla anlatılıyor: http://www.smm.org
Almanya'da Hochschule Für Gestaltung Karlsruhe und Universitat Karlsruhe tarafından yapılan Çatalhöyük CD - ROM'u için faks: 00.49.721.8100.1259
Çatalhöyük Dostları Derneği Başkanı Prof. Reşit Ergene, (0212) 269 43 93
Yakında bir de internet adresi olacak: http://www.catahoyuk.org
Çatalhöyük'ün Dostları Derneği kurucularından Yüksek Mimar Oğuz Öztuzcu, 9 bin yıllık tarihin korunması için (şemasını gördüğünüz) bir tarih - kültür mirası merkezi önerisi yapıyor: "Yerle bir" müze, araştırma merkezi, arkeoloji laboratuvarları, dokümantasyon merkezi ve buraya gelecek araştırmacı - bilim adamlarının geceleyebilecekleri bir konaklama yeri... Öztuzcu, böyle bir merkezi neden "yerle bir" diye tanımladığını şöyle açıklıyor:
Kazılar başladıktan sonra Kültür Bakanlığı'ndan temin edilen bir projeyle kazı elemanlarının kalacakları bir Kazı Evi, höyüğün bitişiğine yapıldı. Burası depolama, sergileme ve müzeyi içeren bir yapı olarak düşünüldü. Dev bir tarihi yansıtan bu höyükten çıkacak eserlerin sergilenmesi için düşünülen mekan sadece 81 metre karelik bir odadan ibaret! 25 yıl süreceğinden söz edilen kazı programı sırasında ortaya çıkacak eserlerin üst üste depolanmasına bu yapının yetmeyeceği açık. Ayrıca, höyükten başka hiç bir insan yapısının yer almadığı açık bir mekanda, höyükle rekabet eder şekilde bitişiğine inşa edilen bu yapının çevreye saygısı olmadığı gibi, 9 bin yıllık bir mimariye de saygısı yok. Bu nedenle, burada yapılacak bir merkezin, avlusu mevcut zeminin 3 metre kadar altında olacak şekilde inşa edilmesi gerekir. Yapının "yerle bir" oluşu, buradan kaynaklanıyor. Bu, ayrıca Konya Ovası'nın iklimine de uygun olacaktır. Kazı alanından görülmemesi, bu tarihi mekana görüntü kirliliği eklemeyecektir.