The OthersAdapazarlıların 'çorabı' da yok

Adapazarlıların 'çorabı' da yok

29.11.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Adapazarlıların 'çorabı' da yok

Adapazarlıların çorabı da yok


17 Ağustos'da yerle bir olan Adapazarı'nın 'kıdemli depremzedeleri' hala derme çatma baraka ve yazlık çadırlarda hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Kar ve yağmurda, su basan çadırkentlerde artık giyecek kuru çorap ta kalmadı.


Yer, depremin üzerinden 104 gün geçen "hayalet şehir" Adapazarı.
Tüm sokak ve kaldırımların kenarları, derme çatma baraka ve yazlık çadırlarla kaplı. Geceleri evlerde yanan tek tük ışıklar hırsıza karşı bir önlem! Su içindeki çadırların bulunduğu kısımlarda tuvalet yok, banyo hiç yok.
Tüm Adapazarlılar o dondurucu soğukta çorapsız geziyor. Islanan çorabı kurutmak kolay mı?
Günde üç öğün, uzun kuyruklarda naylon kaplarla bekleyen "donuk" bakışlı insanlar sıcak bir aşın peşinde. O soğukta çadırın kenarına çömelerek bulaşık yıkayan kadınların elleri de artık mosmor.
Çadırın içi en fazla iki metrekare ama nüfus çok. Çift kişilik yatak altı kişiyi barındırıyor. Katalitik soba biraz ısıtmış ama çadırın kapısı aralanınca başlıyor bebeler ağlamaya. Soğuğa dayanmak ne kadar zor.
Çadırın bir köşesindeki kova, içeri sızan yağmur suyuyla doluyor. Yatak, yorgan, battaniyeler, "kalan" giysiler de ıslak...
Kimi memur, kimi işçi, kimi esnaf eşi. Onlar, insanlıklarından utanıyorlar. Erkeklerin çoğu işsiz. Çalışanı da akşam dayanılmaz bir yorgunluk ve umutsuzlukla çadırına dönüyor. Ne özel hayat kalmış, ne para var. Umut gecenin karanlığında yok olup gidiyor.
Düzce, Kaynaşlı, Bolu depremzedeliğe yeni alışıyor. Adapazarı ise "kıdemli depremzede" olmanın 104. gününde, acılarını "17 Ağustos tazeliğiyle" yaşamaya devam ediyor.
İşte Adapazarı'ndan diğer görüntüler:
* Adapazarı'nda evlerin tamamı boş. Yeni bir depremden korkan halk, sokak aralarına kurduğu derme çatma çadır ve barakalarda yaşıyor. Evlerde yanan tek tük ışık ise hırsıza karşı yakılıyor. Tuvalet ihtiyacı korkarak girilen evler ya da tarlalar oluyor.
* Sokak aralarındeki çadırlara soba kurulması yangınlara neden oluyor. Katalitik sobanın gece yarısı sönmesi ise buz gibi çadırlarda kalan bebeklerin hastalanmasına ya da gazdan zehirlenmesine neden oluyor.
* Deprem korkusu yüzünden evlere giremedikleri için yıkanamayan depremzede bitlenmeye başladı. Hepatit B'de de artış var.
* Çadırkentlerde banyolar var ama ısıtılamadığı için halk hastalıktan kırılıyor.
* En büyük zorluğu kiracılar çekiyor. Hasar tespitinden faydalanan ev sahibi eski kiracısını zorla evden çıkarıyor. Evimi yıkacağım diyen ev sahibi aynı evi onardıktan sonra çok yüksek bir rakama başkasına kiraya veriyor.
* Sapanca Kırkpınar'daki evlerin aylık kirası 300 milyon lira. Bu para hem dolar hem de üç yıllık peşin olarak isteniyor.
* Mayıs başına kadar inşaat yasağı olan Adapazarı'nda köşeyi dönenler nalbur, marangoz, elektrikçi ve hurdacılar.
* Aile ekonomisine katkı sağlamak ve kadınları üretici hale sokmak için bazı çadırkentlerde, içinde dikiş makinelerinin de olduğu çadırlar kuruldu. Burada üretilen tüm ürünlerin dış pazara satışı için anlaşmalar yapıldı.
* İşsiz erkekler kahvelerde vakit öldürüyor. Onlara bir iş olanağının yaratılmaması sorunların daha da ağırlaşmasına neden oluyor.
* Tüm okulların süresiz tatil edilmesi gençleri bunalıma sürüklüyor. Bu sorunları azaltabilmek için bazı çadırkentlere gençlik merkezleri kuruluyor. Bu merkezlerde bilgisayar, fotoğrafçılık ve resim dersleri verilecek. Ayrıca kütüphane kurulacak, satranç ve ping - pong masaları olacak.
* Depremden sonra psikolojik olarak krize giren insanların yaşadığı çadırkentlerde tecavüz olaylarına sık rastlanıyor. İddiaya göre dışardan gelen kişiler çadırkentlerde yaşayan küçük kızları geceliği üç milyona fuhuşa zorluyor.
* Edebiyatçı, müzisyen işadamı Fransız Jean Paul Baltacı, kendi olanakları ve yurt dışındaki yardım derneklerinin de desteğiyle Adapazarı Erenler'de 35 dönüm içinde 401 konteynırlık, 2 bin kişinin yaşayacağı "uydu kent" yapıyor. Herşeyin ücretsiz olacağı "kent"te, 17 konteynırlık ameliyathaneli hastane, sekiz sınıflık kolej niteliğinde bir okul, kreş, yemekhane, market, gazino, çamaşırhane, spor alanları var. İki oda, mutfak ve banyolu konteynır evler tam donanımlı. Almanya Dış İşleri Bakanı Joschka Fischer, "uydu kent"in açılışını bugün yapacak.

Saraylıydı artık sokakta

Bir zamanların Suudi Arabistan Kralı Faysal'ın Başyaverinin eşiydi. Konaklardan, Düzce'ye ailesinin yanına geldi. Şimdi ise sokakta, yanında oksijen tüpü, elinde eski fotoğraflarıyla belki bir çadır verilir diye bekliyor
Gecenin ayazı insanın iliklerine işliyor. Çiğ yağıyor, üstümüz başımız sırılsıklam. Ortada yanan ateş bile acı çeken yürekleri ısıtmıyor.
Yaşlı kadın ateşin başında battaniyelere sarılmış ısınmaya çalışıyor. Astımı had safhada, boğulurcasına öksürüyor. Arkasındaki büyük boy oksijen tüpü depremde devrilip, delindiği için hayat da veremiyor ciğerlerine. Kalksa kalkamıyor; felçli. Altını bağlamışlar ama o, çektiği tüm acılara karşın hareli yeşil gözlerinden sıcaklık dalgası yayıp, yakınlarına moral vermeye çalışıyor.
Onu çok seven ailesi kendileri için değil, anneanneleri Fikriye Fadime Hanım için Düzce Kriz Masası'ndan günlerdir çadır istiyor ama çabaları hep sonuçsuz kalıyor.
Suudi Arabistan Kralı Faysal'ın baş yardımcısı Yemenli general Ali Salih Bey'in sevgili eşi bu hallere mi düşecekti? Konaklarda gösterişli bir hayat süren, İtalyanca, Almanca, Rumca, Çerkezce, Arapça'yı ana dili gibi konuşan Fikriye Hanım'a bir çadır vermek o kadar da zor muydu?

Selanik'ten Yemen'e

Selanik'te doğan Fikriye Hanım'ın öyküsü, İkinci Dünya Savaşı'nda Almanların tüm aileyi topraklarından koparıp, İtalya'nın güneyindeki Napoli'deki kamplara sürmesiyle başlıyor.
17 yaşındaki Çerkes güzeli Fikriye hareli yeşil gözleri, fidan boyu, edası, artistleri kıskandıran güzelliğiyle göz kamaştırıyordu. Kamptaki çeşitli ülke subaylarının da gözü hep Fikriye'deydi. Fikriye'nin babası kızının daha fazla dikkat çekmemesi için yüzüne kömür sürmesine rağmen Yemenli Ali Salih Fidame gönlünü kaptırmıştı Çerkez güzeline. Bir gün dayanamayıp, kapıya dayanır genç subay. İster Fikriye'yi babasından.
Baba, "dini aynı, milleti fark etmez" deyip verir Fikriye'yi Ali Salih'e.
Sana'a ve Kızıldeniz'in kıyısındaki Hudeyde şehirlerinde, Yemen'in kendine özgü kafesli konaklarında yaşar Fikriye. Altınlar yığılır önüne, bir dediği iki edilmez, ceylanlar besler bahçesinde. Üçü erkek, biri kız dört çocuğu olur Fikriye'nin. Mutluluk içinde yüzen Ali Salih Bey'in başarıları Yemen dışına taşar. O Suudi Arabistan Kralı Faysal'ın sağ koludur artık.
Savaş bittikten sonra Düzce'ye yerleşip, imamlık yapan baba ocağına da sık sık gelir Fikriye ailesiyle. Ali Salih Bey cömert, her gelişinde keselerle altın dağıtır sevdiklerine. Bir gelişlerinde çelik kasa içinde mücevherlerini de taşırlar ama, aileden biri evdekileri uyutup, duvarı delerek çalar sandığı. İçindekileri alır, boş sandığı da Melen çayının kıyısına bırakır. Fikriye bilir çalanı ama, "Allahından bulsun" diyerek yine de ihbar etmez onu.

Kral Faysal'dan kara haber

Türkiye'ye son geldikleri 1968'de Suudi Arabistan Kralı Faysal'dan kara haber gelir Fikriye'ye:
"Kocanız şehit düştü, malınızın mülkünüzün başına dönün."
Yüreğinin yarısı giden 37 yaşındaki Fikriye'nin parada pulda gözü yoktur, dönmez 20 yıl yaşadığı topraklara.
Acısı bitmez Fikriye'nin. Bir yıl sonra İran'da askeri öğrenci olan oğlu Tarık'ın da şehit düştüğü haberi gelir. Ardından Mısır ordusunda subay olan oğlu Sahir de esir düşer, sonra serbest kalır ama gelmez Yemen'den Türk topraklarına. 30 yıldır Cidde'de yaşayan Faruk ise Suudi Arabistanlı bir kadınla evlendikten sonra huyu değişir. Düzce'ye gelip annesinden vekalet alır ve kraliyet ailesinden bağlanan maaşa da el koyar. Oysa ihtiyacı yoktur ki paraya, saray yavrusu bir villada yaşar.
Acıları içine gömer, aldırmaz görünür Fikriye. Yanındaki tek kızı Refie ve torunu Ebru'ya verir tüm sevgisini.
Yıpranmış, yaşlanmıştır Fikriye Hanım. Önce astım, ardından kalp, şeker hastalıkları yapışır bedenine. Son darbeyi de felç vurur. Tam felce alışacakken bu kez de depremle hayatı dipten sarsılır. Torunun aldığı ev yıkılır. Anıları da o evle birlikte enkazın altında kalır. Geriye 3 - 5 fotoğraf kalır.
Fikriye Hanım şimdi nerede mi?
Çadırsız, dondurucu soğukta geçen sokak gecelerinden sonra iyice ağırlaşıp önce Düzce'deki çadır hastaneye kaldırılır. Ardından İstanbul Numune Hastanesi'ne getirilir Fikriye Hanım.
Bir tarih kitabına sığmayacak zenginlikteki görkemli yaşam şimdi, derme çatma deprem çadırının soğuk korunağına muhtaç halde ilgi bekliyor!

Almanlar'dan konteyner kent

Sakarya DHA
Adapazarı'nda, Alman yardım kuruluşu "Cap Anamur" tarafından yaptırılan 350 konteyner konut, Sakarya Valiliği'ne törenle teslim edildi.
Erenler beldesinde kurulan köyün açılış töreninde, "Cap Anamur"un kurucusu Rupet Noydek, kuruluşun adının Türkçe geçmişi olduğunu belirterek, 20 yıl önce kiraladıkları bir geminin aynı adı taşıdığını ve bunu araştırdıklarında, Anamur'un, tarihte bir korsan şehri olduğunu belirlediklerini söyledi.
Kuruluşun, Almanya'da yaşayan insanların yardımlarıyla, güç durumda olanlara hizmet verdiğini anlatan Noydek, Kosova ve Çeçenistan'da onbinlerce kişiye, kışı geçirebilmeleri için konutlar yaptıklarını söyledi. Adapazarı'nda kurdukları köyde, 2 - 3 bin kişinin barınacağını anlatan Noydek, böyle bir tesisi açmaktan mutluluk duyduklarını kaydetti.
350 konutluk köyde, okul, sosyal tesisler ve spor sahaları bulunuyor. Her birinde sekiz kişinin barınabileceği, duş ve tuvaleti bulunan 21 metrekarelik konutlara önümüzdeki günlerde depremzedelerin yerleştirileceği bildirildi.

Zekat ve fitreler afetzedeye

Ankara Milliyet
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, “Depremi şu veya bu sebebe bağlayarak kargaşa yaratmanın doğru bir davranış olmadığını" söyledi. Yılmaz, “İl Müftüleri Semineriönde, Ramazan’da verilecek vaazlarda birliğin güçlendirilmesi için gayret sarfetmeleri gerektiğini belirtti. Müftülerden, zekat ve fitrelerin depremzedelere yönlendirilmesi için telkinde bulunmalarını isteyen Yılmaz şöyle dedi: “Dün serveti olan insan bugün ekmeğe muhtaç hale gelmiş. Böyle bir durumda kalkıp, Şeyh Ahmet diye uydurma bir zatın, rüyasına dayanarak, vasiyetnameler dağıtmanın bir manası var mı?

KEŞFETYENİ
Aşkta yüzü bir türlü gülmedi! Genç sevgilisinden ayrıldı
Aşkta yüzü bir türlü gülmedi! Genç sevgilisinden ayrıldı

Cadde | 29.04.2025 - 10:01

Wanda Nara'nın genç sevgilisi rapçi L-Gante'den yine ayrıldığı öğrenildi.

Yazarlar