The Others Boratav arşivi ülkeye dönmeli

Boratav arşivi ülkeye dönmeli

25.03.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Boratav arşivi ülkeye dönmeli

Boratav arşivi ülkeye dönmeli

Pertev Naili Boratav'ın hayatı da derlediği masallar kadar olağanüstüydü

"Boratav ekolü"nün en önemli katkılarından biri, kuşkusuz kendisinin, "folkloru bir övünme aracı yapmadan, insanı ve insana dair olanı anlama çabası" olarak tanımladığı yaklaşımıydı.

Geçtiğimiz günlerde hayata gözlerini yuman folklor araştırmacısı Prof. Pertev Naili Boratav'ın vasiyeti, 60 yıldır derlediği folklor arşivinin Türkiye'ye dönmesiydi. Bu arşivi yakından tanıyan ve Prof. Boratav ile birlikte çalışan Doç. Dr. Arzu Öztürkmen onun anısını Milliyet için yazdı. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi olan Öztürkmen, Boratav ekolünü dönemselleştiren çalışmaları da bulunan bir tarihçi ve folklor araştırmacısı. Türkiye'de Folklor ve Milliyetçilik adlı kitabı İletişim yayınları'ndan yeni çıktı.

Cumhuriyet dönemi folklor çalışmalarının kurucusu Pertev Naili Boratav 16 Mart 1998 günü, doksan bir yaşında, yıllarca derlediği tekerlemelerin ve masalların sihirli dünyasına dalarak aramızdan ayrıldı.
Boratav ekolünün en önemli katkılarından biri, kuşkusuz kendisinin, "folkloru bir övünme aracı yapmadan, insanı ve insana dair olanı anlama çabası" olarak tanımladığı yaklaşımıydı.
Bu yaklaşım, Halkevlerinin amatör folklorculuğunu (1932 - 1950), Boratav'ın Halk Edebiyatı kürsüsünün kapatılmasına kadar giden Ankara Üniversitesi DTCF olaylarını (1947 - 1950) ve günümüzde folklorun, halk oyunlarının görselliğine indirgendiği "folklor deneyimimizi" sorgulamak için gerçekten de hala anahtar bir vazife görür.
Boratav, folklora olan ilgisinin İstanbul Lisesi'nde Hilmi Ziya Ülken'den aldığı edebiyat derslerinde başladığını anlatır.
Ancak Boratav'ın saha folklorculuğu, askerlik ve öğretmenlik gibi çeşitli vesilelerle bulunduğu yerlerde yapmış olduğu derlemelerine dayanır.
Kars ve Konya'da yaptığı bu tür derlemelerinin yanı sıra, Boratav, 1938 - 1947 yılları arasında DTCF'nin Türk Dili ve Edebiyatı Kürsüsü'ndeki öğretimiyle de pek çok folklorcunun yetişmesine katkıda bulundu. Bu çalışmalarıyla da Türkiye'deki folklor derlemeciliğinin bilimsel bir metodoloji kazanması yolunda öncü bir rol oynadı.
Savaş sonrası ideolojik kutuplaşmaların yaşandığı 1947'lerin Türkiye'sinde, folklor gibi milliyetçilikle yakın bağları bulunan bir disiplin içinde bilimsel bir çerçeve yerleştirmeye çalışmak hiç de kolay olmaz.
Kültür Bakanı'nın 1993 yılında Boratav'ı ödüllendirirken ifade ettiği gibi, Boratav, Türkiye'nin yaşadığı sıkıntılara paralel olarak "büyük sıkıntılar çekmiş bir bilim adamı"dır.
Hatta bir anlamda, Boratav'ın kendi yaşam öyküsünün de en az masallara konu olacak kadar beklenmedik olaylara, tuhaf rastlantılara ve olağanüstü gelişmelere sahne olduğu söylenebilir.
Her masal kahramanı gibi Boratav da türlü zorlukların üstesinden gelmeyi başarır; onun bilim adamı kimliğinin en gizemli boyutu da burada saklıdır: Ankara Üniversitesi bütçesinin görüşüldüğü 1948 yılı Meclis oturumlarında "kocakarı ve ninelerimizden kalma hikayeler"e indirgenen folklor, Boratav için çok ciddi bir meşgaledir!
Az Gittik Uz Gittik (1969) adlı kitabına yazdığı önsözde, kendi annesinden derlediği masalları sunarken çizdiği çerçevede Boratav, folklorun tarihle olan ilişkisine, ve kadınların tarih içinde bu geleneklerin taşıyıcısı olma özelliklerine dikkat çeker:
"Annem masal dünyasının büyülü perdesini aralayan ilk insan oldu. Yıllar sonra halkımın geleneklerini öğrenmeğe ve incelemeğe girişince, derlemelerim için ilk başvurduğum kişi de yine o olmuştur. Aradan geçen uzun süre içinde o, toplumumuzda hayat şartları bir hayli değiştiği için belki, masallarının birçoğunu, anlatma fırsatı bulamayıp unutmuştu; ama dağarcığında ne kaldıysa bize hepsini bağışladı."
Boratav "masallar, masalanaları ölüyor," yani "folklor kayboluyor" yaklaşımını benimseyenlerden de değildi. Ona göre, Anadolu'da iletişim biçimlerinin farklılaştığı bu çağda bile anlatacak masalı, hikayesi, fıkrası olan nice kişi bulunurdu. Bu konuda başka folklorculara en iyi temennisi ise "bereketli derlemeler" yapabilmeleriydi.
Kendi döneminin temsilcisi olarak "arşivlemeye" belki de "etnografik anlatı"dan daha merkezi bir yer veren Boratav, 1930'lardan başlayarak Türkiye'de milli bir folklor arşivinin oluşturulmasının önemini vurguladı.
Boratav, böylesi bir arşivin temellerini, 1938 yılından başlayarak kendisinin ve öğrencilerinin derledikleri malzemelerle oluşturmaya çalıştı. DTCF'den ayrılmasından sonra Fransa'da bulunduğu yedi yıllık bir zaman zarfında, derleme işlemlerini eşi Hayrünnisa Boratav yürüttü.
Daha sonraki yıllarda ise Fransa ve Türkiye arasında süregelen bir trafikle bu arşiv zenginleştirildi ve önemli bir bölümü Fransa'da Nanterre Üniversitesi'nde koruma altına alındı.
Bugünlerde, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı'nın girişmeleriyle bu arşivin en azından bir kopyasının Türkiye'ye getirilmesi çabaları halen devam etmektedir.
Boratav'ın Türkiye'den ayrılırken kutulayıp bıraktığı bir kısım derleme ve biyografik malzeme ise Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi'nde hala muhafaza altındadır.
Türkiye gibi sözlü kültürün büyük bir hızla değiştiği bir toplumda, Boratav arşivinin kuşkusuz en önemli boyutu, bu sözlü kültürün belki de "nadir" olduğu kadar "nadide" bir yazılı kaynağını teşkil etmesidir. Bu anlamda Boratav arşivi edebi olduğu kadar, tarihsel olarak da büyük önem taşır.

Acı bir rastlantıyla, Pertev Naili Boratav'ın vefat ettiği gün, 1948 yılında üniversiteden tasfiyesiyle sonuçlanan davadaki savunmasını içeren kitap da piyasaya çıktı. Tarih Vakfı Yurt Yayınları tarafından basılan ve Mete Çetik'in yayına hazırladığı savunma metni, Türkiye'nin düşünce ve "düşünce suçu" tarihi açısından önemli bir belge. Prof. Boratav'ın 1996'da kitap için kaleme aldığı önsözden bir bölümü aktarıyoruz.

Yarım yüzyıl kadar önce, Türkiye'nin irtica odakları Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'nden Niyazi Berkes'i, Behice Boran'ı ve beni tasfiye etmek amacıyla çok yönlü bir kampanya açtılar ve sonunda başarıya ulaştılar.
Olaylar zincirinin bir noktasında ben, Niyazi Berkes ve Behice Boran aleyhinde açılan ceza davası, her üçümüzün de beraati ile sonuçlandı. Ancak, beraatimiz üniversitedeki görevlerimize dönmemize imkan vermedi. Bir meclis tasarrufu ile üniversiteden, bir daha dönmemek üzere uzaklaştırıldık.
(...)
1947 - 48 üniversite tasfiyesi, benim, Niyazi'nin ve Behice'nin hayatlarını etkileyen, değiştiren bir olaylar zincirinden ibaret olsaydı; belki de bu kitabın yayımlanmasına gerek olmazdı. Bizim yaşadıklarımız, bence, Türkiye'nin siyaset, hukuk ve üniversiteler tarihine bir yüz karası olarak geçecek acı ve öğretici özellikler de taşıyor. Türkiye bizimkine benzer cadı kazanlarının kaynatıldığı başka dönemlerden de geçti ve bizden sonra da, benzer acı tecrübeleri yaşayan başka bilim insanları oldu. Bu nedenlerle, bizler istisnai bir dönemde kazaya uğramış insanlar değildik. Bu kitap, bu nedenle, geçmişe,bugüne ve geleceğe ışık tutacak unsurlar taşıyor.