13.01.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:
* Türkiye'de yaşanan değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'deki değişimin temelinde, devletin eski gücünü yitirmeye başlaması yatıyor. Devlet kurumlarının ne kadar yetersiz kalmaya başladığı çok sık görülür oldu. Örneğin medya ve iletişim konusunda buna tanık olundu. Devlet, radyo - televizyon yayıncılığındaki tekelini koruyamadı. Eskiden ekonomiye egemen olan devlet, artık bu gücünü kaybediyor.
İdeoloji konusunda da bunu görüyoruz. Devlet, 1920'lerden bu yana benimsediği ideolojisini de artık kitlelere benimsetemiyor. Devletin ideolojisi de, bir tekel olmaktan çıktı. Bunu, Güneydoğu sorununda gözlemliyoruz. Öte yandan devlet, elindeki bütün olanaklara rağmen, askeri gücüne rağmen bu bölgede hala istikrar sağlayamadı; güvenli bir ortam yaratamadı.
* Bunun sebebi ne?
Hızlı nüfus artışı nedeniyle artık devlet, bütün yurttaşlarının taleplerine cevap veremez hale geldi. Çiftçiler daha yüksek taban fiyatı; daha fazla sübvansiyon istiyor. İşçiler ve hele memurlar daha geniş sendikal haklar istiyor. İşsizler iş istiyor. Emekliler daha iyi geçim koşulları istiyor. Devlet bütün bu taleplere cevap verecek kadar zengin değil.
Üstelik devlet, bir çok konuda da zayıf. Örneğin, bir vergi reformu yapılamıyor. Demek ki devlet, güçlü görünmekle birlikte, zorunlu konularda bile reform yapabilecek güçte değil. Oysa bu yapılabilse, devlet için uzun vadede çok yararlı olacak.
Ayrıca devlet, dünyada gözlenmekte olan küreselleşmeye ve global ekonomik liberalleşmeye de ayak uyduramıyor. Ekonomide kaynakların denetimi ve akılcı kullanımı konusunda da böyle. Özel sektör, değişen piyasa koşullarına ve ihracata yönelik girişimciliğe göre ayarlı. Devlet ise böyle bir ayarlama yapabilecek durumda değil.
* Bu durumda devlet için bir ikilem doğmuyor mu? Hem alışageldiği gücü sürdürmeye çalışmak, hem de bu gücün azaldığını görmek?
Devlet, elindeki gücün azaldığını görüyor. Bunun, psikolojik etkileri çok büyük. Çünkü Türkiye'de devlet her zaman güçlü olmuştur. Osmanlı döneminden gelen bir alışkanlık bu: Halk, devlete hizmet eder... Anglosakson geleneğinde ise devlet, halkın hizmetindedir.
Türkiye'de devletin konumuna ilişkin tartışmalar, bu nedenlerle insanlarda huzursuzluk yaratıyor. Çünkü devletin gücünü kaybetmesi, güvensizlik yaratır. İnsanlar, güvendikleri devletin zayıfladığını görüyor. Devlete şu ya da bu siyasi grubun sızdığının, hatta suç örgütlerinin sızdığının anlaşılması, devlete olan inancı sarsar.
Ne var ki devlet, bir süreçten geçmektedir. İnsanların bunu, olduğu gibi kabul etmesi gerekir. Zaten Türkiye'de halk, devletin bazı konularda eski gücünü kaybetmesini de memnunlukla karşılıyor. Örneğin özel sektörün güçlenmesinden, medyanın güçlenmesinden memnun.
* Ya ideolojik bakımdan durum ne?
Halkın, birbiriyle rekabet eden ideolojiler arasındaki çatışmadan aynı şekilde memnun olduğu söylenemez. Kemalist ideolojinin daha açık biçimde tartışıldığını görüyoruz.
* Neden böyle bir tartışma başladı?
Refah Partisi hızla Türkiye'deki en büyük parti oldu. Ayrıca din, Türkiye'de yaşamın her alanında ve siyasette temel unsur haline geliyor. ANAP'ın muhafazakar kanadına bakarsanız, tarikatlara bakarsanız ve örneğin Fethullah Gülen gibi bir kişiliğe bakarsanız bunu görürsünüz. Bu tür örgüt ve kişilerin siyasete etkisi önemli.
Türkiye'de İslamcı söylemin oy potansiyelini yüzde 30 - 35'in üzerinde görüyorum... Ancak şunu mutlaka vurgulamak gerek: Türkiye'de tek sesli bir siyasi İslam yok. Siyasi İslam, monolitik (yek vücut) değil. Bir çok grup, kişilik, örgüt, İslama değişik yorumlar getiriyor. Hatta birbirlerine muhalefet bile ediyorlar.
Nitekim, ANAP'ın kendi muhafazakar kanadını koruyabilmesi, yani bu grubun partiden ayrılmaması da bunu gösteriyor. Türkiye'de siyasi İslamın monolitik olmaması da iyimserlik uyandıran bir özellik. Siyasi İslam tek sesli ve buyurgan olsaydı, kaygı yaratırdı.
Çünkü o zaman, laik partilere meydan okurdu. Tek sesli bir siyasi İslam, iktidara geldiği takdirde düzeni değiştirir. Türkiye'de siyasi İslam parçalanmış olduğu için; birbiriyle rekabet halinde kişilikler, görüşler, reçeteler olduğu için, İslamcı kesim de aynen Kemalist kesim kadar bölünmeye açık durumda.
* Siyasi İslam'ın dayanağı İslam değil mi?
Elbette Kuran ve hadisler temel alınır. Ancak bunlardan İslamcı siyasetçilerin ve fikir adamlarının ne anladığı önemli. Yani bu bilgiyi, modern yaşama nasıl uygulayacakları...
Bu noktada, değişik yorumlara tanık oluyoruz. Ve bu sadece Türkiye'ye de özgü değil. Bütün İslam dünyasında öyle. Hazreti Muhammed'in dönemine geri dönmek isteyenler olduğu gibi, dini inançlarıdan fedakarlık etmeden modern dünyanın gereklerini yerine getirenler de var.
* Türkiye'de İslamı yorumlamadaki farklılıkta Alevilerin rolünü nasıl görüyorsunuz?
Alevilerin, Türkiye'de gelişen siyasal İslam'dan neden huzursuz olduklarını anlamak kolay. Aleviler, Kemalizm'in en güvenilir ve sadık taraftarıydı. Laiklik sayesinde, İslam'a kendi getirdikleri yoruma kimse karışmadı. Şimdi en büyük korkuları, monolitik, merkeziyetci, otoriter bir İslamcı anlayışın devlete egemen olması ve Alevilere baskı yapması.
Osmanlı döneminde Alevilere yapılan baskıların anısı, çok daha yakın dönemlerdeki katliam girişimleri ve nihayet Sivas olayları da Alevilerdeki bu korkuyu körüklüyor.
Türkiye'nin tek umudu demokrasi; gerçek bir çoğulculuk. Çünkü bu olursa, tanım gereği, her görüşe yer olacaktır. Şeriatçıdan laike, ılımlı İslamcıdan Aleviye kadar herkese.
* Türkiye'de demokrasi nasıl kökleşecek? Kurumları var gibi görünüyorsa da demokrasi hala emekliyor...
Demokrasi, Türkiye'nin işlemesi için temel şart. Her türlü değişik görüş ve değer yargısının bir arada olabilmesi için. Aynı şekilde, etnik milliyetçilik ya da etnik bilinç alanında da son 5 - 6 yıldır bir uyanış görüyoruz. Eğer insanlar, bireysel düzeyde, kimliklerini tehdit altında görmezse, kendilerini sınırlanmış görmezse, daha rahat hareket ederler.
Türkiye'de bu, bir ölçüde var. Çünkü demokrasi geleneği bir iki günde yerleşmedi Türkiye'de. Cezayir'de olup bitenler iyi bir ders. Orada demokrasi geleneği yoktu. Üç yıl içinde yerleşir sanıldı. Olmadı. Türkiye'de ise 50 yıldır demokrasi yolunda ilerliyor. Zaman zaman kurumları kötüye kullanıldı, müdahaleler oldu, ama demokrasi pratiği Türkiye'de canlıdır.
1950'lerden bu yana böyle bir deneyim yaşandığı için artık nüfusun çok büyük çoğunluğu, gözünü demokrasiye açmış durumda. Ve tanıdıkları tek sistem, demokrasi. Siyasi kültürün artık tartışılmaz bir parçası olan demokrasi kurumlaştı. Her gün milyonlarca Türk, bunun pratik uygulamasına tanık oluyor. Türkiye'yi Arap dünyasından ayıran da bu.
Evet, Türkiye'de devletin gücü azalıyor, ama demokrasi ve çoğulculuk artıyor. Ve zaman içinde, çok değişik fikirlere, görüşlere, değer yargılarına da bünyesinde yer verecek kadar güçlenecek.
* Türkiye'de siyasal İslam'ın güçlenmesinin, demokrasinin geleceği açısından anlamı ne olabilir?
Erbakan ve yandaşları, 1960'ların ortalarından bu yana iktidar arıyordu. Yerel ve genel seçimlere katıldılar. Koalisyonlarda yer aldılar. Şimdi de koalisyonda büyük ortak konumundalar. Bütün bu girişimleri demokratik yöntemlerle yaptılar. İktidarı da yine demokratik yöntemlerle bırakmaları gerekir. Çünkü halkın oyu onları oraya getirdiyse halk eğer memnun kalmazsa yine oylarıyla oradan götürecektir. Bu, merkezi iktidar için de böyle, yerel yönetimler için de böyle.
Ancak, halk gerçekten gitmesini isterse Refah Partisi iktidarı gönül rızasıyla terk eder mi? Bu sorunun yanıtı henüz yok. Ancak Türkiye'de demokrasi ve çoğulculuk için yerleşik bir reçete var. Bu nedenle, sisteme uygun davranmayanlar, bunun sonuçlarını düşünmek zorunda...
* Genel olarak İslam ve demokras ihakkında ne söylenebilir?
Müslüman ülkeleri düşündüğümüz zaman akla demokrasi gelmiyor. Fas'tan Pakistan'a, Endonezya'ya kadar bir çok ülkede çok farklı uygulamalar var. Türkiye'de İslamcı söylemin artmasıyla, yaşam biçimlerinin değişeceğini düşünenlerin kaygılarını anlamak kolay.
Ancak Türkiye'de çok büyük bir çoğunluk muhafazakardır, mümindir, dinin kültürel özelliklerini benimsemiştir. Bu çok büyük çoğunluğun tek bir partiye oy vereceğini düşünmek zor. Öte yandan Kemalistlerin de geniş bir kesim olduğunu varsayabiliriz. Aleviler, Kürtler, liberaller de var.
Türkiye için önemli olan, ülkedeki her görüş ve fikre hoşgörü gösterecek, hepsinin bir arada yaşayacağı güçlü ve kurumlaşmış bir demokrasidir. Kendi görüşünü zorla kabul ettirmeye çalışan herkes, Türkiye'nin istikrarını ve esenliğini tehlikeye atar. Çok tehlikeli bir oyun oynar.