The OthersErkekler değişmiyor

Erkekler değişmiyor

16.02.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Erkekler değişmiyor

Erkekler değişmiyor

Türk Yurttaşlar Yasası 72. yılında kadın haklarında kendi özüyle çelişkili

Kadın hakları, Türkiye'nin uluslararası planda insan hakları açısından en ilgi çeken sorunu haline geldi. Avrupa Konseyi'nin yeni açıkladığı 5 milyon dolarlık demokratikleşme yardımında kadın projelerinin ağırlıkta olması; ABD'nin İnsan Haklarından Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı John Shattuck'un yarın yapacağı ziyaretin büyük bölümünü kadın örgütlerine ayırması, boşuna değil. Ama uluslararası insan hakları sözleşmeleri, hala iç hukuka yeterince yansımıyor. Bunun bir örneği, 72. yıldönümü yarın, 17 Şubat'ta kutlanacak olan Türk Medeni Kanunu ya da Türk Yurttaşlar Yasası. Bu yasada uzun süredir hazırlanan değişiklikler de yarın kamuoyuna açıklanacak. İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı, avukat Dr. Tennur Koyuncuoğlu, beklentileri değerlendiriyor.

SON anda bir değişiklik olmazsa, Türk Yurttaşlar Yasası'nın (Türk Medeni Kanunu) 72. yıldönümüne ulaştığımız şu günlerde (17 Şubat 1998) yasada evli kadının birey haklarını yok eden maddeler yerli yerinde.
Türkiye'de kadınlar değişiyor, yasalar değişmiyor. Çünkü erkekler değişmiyor.
O zaman konunun en can alıcı noktası "erkeklerin değişmesinde" daha doğrusu erkek egemen düzenin değişmesinde.
Bu çıkarımla, bir ülkenin uygarlık kesitinin ölçülmesinde yasalardan çok onları uygulayacak yargıçların öneminin altını çizmek istiyoruz.
Bir hukuk toplumunda yasalar çok önemlidir, ama ondan daha çok hukuksal düşüncenin yerleşmiş olması önemlidir.
Bir yasa düşünün ki, bir maddesinde, "Kimse haklardan ve onları kullanmaktan bir parça bile olsa vazgeçemez" desin bir başka maddesinde ise, "Koca, aile birliğinin başkanıdır, onun ismi eşine verilir, oturulacak evi o seçer, çocuklarının nasıl yetişeceğinde son söz onundur, evin günlük harcamaları için bile eşine yetki vermeyebilir" desin.
Bu maddeler karabasan gibidir! Kadın evlenmekle neredeyse kendi kaderini belirleme hakkından vazgeçmekte, tüm geleceğini; sağlığını, mesleğini, çocuk sahibi olup olamayacağını, nerede oturacağını, komşularıyla görüşüp görüşmeyeceğini, çocuklarını nasıl yetiştireceğini sözüm ona eşit koşullarda yaptığı "bir sözleşme" ile, yasada kocası diye adlandırılan bir başkasına bırakmaktadır.
İş bu kadarla da kalmayacak, biz biliyoruz. Kocası evlendiği kadını, kendi namusu yapacak ve gereğinde namusuna yemin ederek bir başkasına söz verecek, gereğinde elini yıkar gibi namusunu temizleyecek, gereğinde namusuna tecavüz edecektir. Kadının bedensel ve ruhsal bütünlük hakkı, çalışma, mal edinme hakkı, evlenme ile bir başkasına devredilecektir.
Halbuki evrensel insan haklarının geldiği nokta, kadın - erkek demeden tüm insanların önce "birey" olarak birbirlerine eşit olduğudur.
Türk Yurttaşlar Yasası ister değişsin ister değişmesin, yargıçlar yasanın özünde saklı, evlenmekle vazgeçilemez insan hakları kapsamında karar vermek zorundadır.
Türkiye 4 Kasım 1950 tarihli "Avrupa İnsan Haklarını ve Temel Özgürlüklerini Koruma Sözleşmesi"ni ve 3 Eylül 1954 tarihli "İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"ni imzalamıştır. Böylece insan olarak kadın yalnız belirli bir ulusun değil, uluslararası hukukun da öznesi olmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesine göre: "Kişi özel ve aile yaşamına, konutuna, ilişkilerine saygı duyulmasını isteme" hakkına sahiptir.
Avrupa Konseyi kararlarında bu madde çerçevesinde, aile yaşantısı, birey yaşantısının bir uzantısı olarak ele alınmaktadır.
Türk Yurttaşlar Yasası'nın çağdaş özü de, birey hakları açısından erkek - kadın ayrımı yapmaz. Yani evlenmekle birey haklarının askıya alınması, evrensel hukuka ve aynı düzlemde Türk Yurttaşlar Yasası'nın özüne de aykırıdır.
Kadın erkekle eşit birey olarak, ailede kendi kişiliği doğrultusunda istediği kimliği oturtmak hakkına sahiptir. Çünkü evlenmekle bireysel gelişim haklarından vazgeçilemez. Evlenmek, birey kadının bağımsızlığını yokedemez.
Türk Yurttaşlar Yasası'nın kadını, kocasına bağımlı kılan kuralları, yasanın özüne aykırı olduğu gibi, uluslararası sözleşmelere de aykırıdır.
Yargıçlarımız önlerine gelen somut olaylarda kadının birey haklarına öncelik veren kişilik hakları kapsamında uluslararası sözleşmeleri uygulamak zorundadırlar. Anayasamızın 90. maddesi de böyle buyurmaktadır.
Türkiye'nin taraf olduğu bir başka uluslararası sözleşme olan, 1979 tarihli "Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi"nde, bu konuda devletimizin üstüne düşen görevler ayrıntılı biçimde sayılmaktadır.
Sözleşme neredeyse tüm maddelerinde, kadın - erkek eşitliği ilkesinin, yeni yasa düzenlemeleriyle, ulusal mahkemelerce, kamu kuruluşlarınca gerçekten var edilmesi için devleti önlem almaya çağırmaktadır.
Nerede kalmıştık? Türk Yurttaşlar Yasası'nın eskiyen kurallarının değişip değişmediğini mi tartışıyorduk? Erkekler değişmedi ki değişsin. Yasa değişiklikleri Meclis'ten geçse de sonuç yine değişmeyecektir. Çünkü erkek egemen düzen değişmedi.
Erkek egemen düzenin çıkarları kadını toplumsal cinsiyeti ile algılamakta, toplumsal cinsel nesne, ailede ise anne ve erkeğin yardımcısı eş konumunda tanımlamaktadır.
Bu simgesel çelişki bile bile oynanan bir oyundur. Kadın ayakları üstünde duran bağımsız bir birey olduğunda, erkekleri de değiştirecektir. Biz kadınlar bunu biliyoruz.
Ülkemizde "aydınlanmaya" giriş yasası olan Türk Yurttaşlar Yasası'nın 72. yıldönümünü bu anlayışla, sevinçle kutluyoruz.

17 Şubat'ta kamuoyuna açıklanacak yeni medeni kanun tasarısıyla hükümet önemli değişiklikler yaptığı iddiasında. Gerçekten öyle olup olmadığını sınamak için, kadın örgütlerinin ve tüm demokrat yurttaşların talep ettikleri değişiklikleri özetliyoruz:
* Madde 21: Eşlerin birlikte seçtikleri ortak konut yasal ikametgah olmalı. Ayrıca haklı nedenlerle bağımsız ikametgah seçebilme tanınmalıdır.
* Madde 88: Evlenme yaşı 18 olmalıdır.
* Madde 98: Evlenecekler, herhangi birinin ikametgahı belediyesine başvurabilmelidir.
* Madde 152: Eşler aileyi birlikte yönetirler, şeklinde değiştirilmelidir.
* Madde 153: Eşler istediğinin aile ismini seçebilmelidir veya kendi aile isimlerini her biri sürdürebilmelidir, çocuğun soyadı eşlerden birininki olarak verilebilmelidir.
* Madde 154 - 155 - 156: Aile birliğini temsil yetkisi her iki eşe de eşit biçimde tanınmalıdır.
* Madde 170: Evlilik birliği sırasında edinilen mallarda ortaklık benimsenmelidir.
* Madde 263: Velayet hakkında babanın oy üstünlüğü olmamalıdır.
* Madde 290: Sahih nesep - gayri sahih nesep ayrımı kaldırılmalıdır. Anneye bağlılık da hukuksal anlamda sahih nesep bağı olarak adlandırılmalıdır.
* Madde 302: Babalık davasının iffetsizlikle bağlantısı kaldırılmalıdır.
*Ayrıca aile mahkemeleri kurulmalıdır.
*Anayasa'nın cinsiyet ayrımı yapılamayacağını açıklayan 10. maddesi "Kadın erkek eşit haklara sahiptir" şeklinde edğiştirilmeli ya da bu geniş kapsamıyla değerlendirilmelidir.
(Kaynak: İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu)