The Others "Hemen devrim olacak zannettik"

"Hemen devrim olacak zannettik"

19.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Hemen devrim olacak zannettik"

Hemen devrim olacak zannettik


ODTÜ öğrencisiyken Doktor Hikmet Kıvılcımlı'nın görüşlerinden yana, TSİP'le yola çıkan Suat Bozkuş şimdi TDP üyesi, Amsterdam'da mülteci olarak yaşıyor... Suat Bozkuş, "Avrupa'nın 300 senede yaptığını biz Türkiye'de 30 senede yapmaya çalıştık. Gençlik heyecanıyla işin uzun süreceğini düşünmedik" diyor


       Yeni aşklar yeni yolculuklar başlatmalıyım
       Yoksa tarih hep yenik sayacak beni.
       Hicri İzgören

       Belçika'da Brüksel ve Anvers şehirlerindeki görüşmelerden sonra Hollanda'nın Amsterdam'ında yaşayan Suat Bozkuş'a gelmişti sıra... Ertesi gün cumartesiydi ve öğleden sonra bekliyordu bizi. Aşağı yukarı dediğimiz saatlerde Amsterdam'da verilen adrese ulaşmıştık, buradaki görüşmeyi de bir an önce yapıp gece Almanya'da olmamız gerekiyordu. Hemen oturduk.
       Suat Bozkuş hikayesine başladı:
       - 1953'te Manisa'nın Akhisar ilçesinin Yenice köyünde doğdum. Yüksek öğrenim için Ankara'ya ODTÜ'ye gittim. Öğrenci gençliğin mücadelesinde ODTÜ'nün anlam ve önemi bilinir. Ben Ankara'da ODTÜ öğrencisi iken önce Dev - Genç'e aday üye olarak devrimci hareketin içine girdim.
       Düşünce olarak ise lisedeyken Çetin Altan'ın, İlhan Selçuk'un köşe yazıları, bazı broşürler ve sol yayınlar beni motive etmeye başlamıştı. Daha sonra Marksist klasik okumaya başladım.

Önce "Doktorcu"...

       12 Mart'tan sonra "Doktorcu" çevrelerle ilişkisi olmuş Suat Bozkuş'un. Türkiye solunun jargonunda "Doktorcu" demek; komünist hareketin en eski kuşaklarından Doktor Hikmet Kıvılcımlı'nın temsil ettiği düşünce ve hareketten yana olmak demek... Kendi aralarında eğitim çalışmaları yaparlarmış, Kıvılcımlı'nın teorik kitaplarını okuyarak... 1971 - 1973 arasında Suat Bozkuş "Doktorcu" olarak gençler ve işçiler arasında, gecekondularda devrimci çalışmalar yapmış.
       1973 Ekim seçimlerinden sonra 12 Mart rejiminde yumuşama belirtileri başlayınca grup önce; biri haftalık, ötekisi aylık olmak üzere "İlke" ve "Kitle" adlarında iki dergi yayımına geçmiş. Bu iki yayın organının çevresinde oluşan devrimci hareket, 16 Haziran 1974'te TSİP (Türkiye Sosyalist İşçi Partisi) adıyla partileşmiş. Suat Bozkuş da parti kurulduktan iki - üç hafta sonra TSİP'in Ankara Altındağ İlçe Yönetim Kurulu'nda görev almış. 1977'ye kadar bu görevde kalmış...
       O yıl, yani 1977'de partide yaşanan bir bölünmeden sonra TSİP'ten ayrılmış Suat Bozkuş:
       - Legal partinin içinde bulunup çalışmakla birlikte bizim gizli bir grubumuz vardı. Kendisini TKP - R, yani Türkiye Komünist Partisi - Reorganizasyon olarak adlandırıyordu. Parti içindeki tartışma ve ayrışmada merkez yönetimi temsil eden kanat, eski TKP'ye paralel bir çizgide yürümeye devam etti, bizse TKP - B adını aldık. Buradaki "B" birlik anlamına geliyordu. 1977'den 1980'e kadar tümüyle illegal hareket eden bir gruptuk. Yasal olarak "Kitle" adındaki dergimiz çıkardı. Bunun dışında "Genç Sosyalist", "Genç İşçi" gibi dergilerimiz de yayımlanıyordu. Sosyalist Gençlik Birliği (SGB) adında legal bir gençlik örgütümüz vardı. 1980'de yaptığımız 1'inci kongre ile de TKP - B kurulmuş oldu. Ben de merkez komitesinde görev aldım.

Darbeye inanamamış...

       Bozkuş; 12 Eylül 1980 sabahı erken saatlerde radyodan darbe olduğu haberini duyunca, önce inanamayıp başka bir ülkeden söz ediliyor sanmış. Oysa örgüt olarak 1980 Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında; olası bir darbe durumunda yurtdışında bir kamp kurup oraya çekilme hazırlıklarına başlandığından, bu kez bu çalışmayı hızlandırmışlar. Pek çok kişiyi eğitim ve güvenlik nedeniyle Ortadoğu'ya geçirmişler, ancak 1984'e kadar ilke olarak adamlarının hiçbirinin Avrupa'ya gitmesine izin vermemişler. Tek istisnası örgütün genel sekreteri konumundaki İbrahim Seven'miş...
       Bu arada kimi operasyonlarda yakalanmalar olmuş. 1981 Ekim'inde Suat Bozkuş da yakalanmış. Sekiz ay kadar sonra bırakılmış. 1982 sonunda Meriç'ten geçerek Yunanistan'a sığınmış.
       - Nasıl oluyor bu Meriç Nehri'nden geçme, diye soruyorum.
       - Ben yüzme bilmiyorum. Yüzme bilen bir arkadaşa bağlanarak, Allah'a emanet geçtim. Epeyce boğulan da oldu nehirde. Bizim arkadaşlardan değil de, başka gruplardan. Yürüyerek geçilecek sığ yerlerinin olduğu da söyleniyordu. Ama güvenlikli değilmiş. Akıntının epeyce kuvvetli olduğu bir yerdi bizimki, ama iyi yüzme bilen arkadaş sayesinde geçebildim.
       İlk görüldükleri kasabada gözaltına alınmışlar. Oradan Aleksandrapolis'e yani Dedeağaç'a götürülmüşler. Oradan da Gümülcine, Selanik ve Atina'ya. Selanik'te yaşlı bir anti - komünist polisten tepki görmüşler. Adam; madem komünistsiniz niye buraya geliyorsunuz, gitseydiniz Moskova'ya diye bağırıp çağırmış. Sonunda Lavrion'a götürülmüşler. Doğu Avrupa ülkelerinden kaçıp gelen mültecilerle de birlikte yaşamışlar kampta. Hatta Brejnev'in ölümü üzerine çıkan tartışmada bu anti - komünist Doğu Avrupalı mültecilerle kavga etmişler. Bağ, bahçe, tarla, inşaat işlerinde çalışılabilirmiş. Bozkuş; 5 - 6 ay kadar kaldığı Lavrion'da bir yandan da çalışmış, marangoz yanında.
       Sonucu şöyle özetliyor Suat Bozkuş:
       - 1989 - 1992 arasındaki son üç yılda ben TKP - B'nin Genel Sekreteri idim. TDP oluşumuna geçildiğinde merkezi bir görev almadım. Legal alanda kitle hareketlerinde bulunmak istiyordum. Ama arkadaşlar, ülkede daha fazla kalıp çalışmamı tehlikeli buldular, bu nedenle 1992 sonunda tekrar yurtdışına çıktım. Kaldığım dönemlerde de sahte kimlikle yaşadım. Askerlik yapmamıştım, pek çok davadan aranıyordum zaten. Sonunda Hollanda'ya iltica ettim.
       - Niye gelemiyorsunuz ülkenize?
       - İki nedenden ülkeme gelemiyorum. Askerlik yapmadım bir. Ayrıca oradaki avukat tanıdıklardan öğrendim; pek çok davada adım "gıyabi sanık" olarak geçiyormuş. İfadem alınıp belli bir hukuki noktaya da gelmediği için sonunun ne olacağı belli değil. Bu nedenle yasal olarak dönemiyorum. İllegal dönmenin ise bir amacı olması lazım...
       - Bir gün buralarda yaşamak zorunda kalacağınızı hiç düşünmüş müydünüz?
       - Bir gün gelip de kendimi Avrupa'nın bir ülkesinde bulacağımı hiç düşünmemiştim mücadele yıllarımda. 1982'de başıma gelene kadar yurtdışına çıkmak karşı olduğum bir şeydi. Hatta bir yıl önce görevli olarak MK'dan arkadaşların bazılarının dışarıya gitmesi gerekiyordu. Ama kimse kabul etmiyordu böyle bir görevi...
       - Şu otuz yıllık devrimcilik hayatınıza baktığınızda ne görüyorsunuz?
       - Geriye dönüp baktığımda, önümüze hedef olarak koyduklarınızdan pek çoğunu başaramadığımız ortada. Pek çok arkadaşımız bu uğurda hayatını verdi. Bu uğurdaki kanlarımız, canlarımız, gözyaşlarımız da boşa gitmiş değil. 60'lı, 70'li yıllarda dünyanın dört bir yanı kıpır kıpırken baskı ve yasaklar altındaki bir ülkede, en nankör koşullarda bir şeyler yapmaya çalıştık.
       Sonuç olarak biz Avrupa'nın 300 senede yaptığını Türkiye'de 30 senede yapmaya çalıştık. Biraz da dışarının rüzgarıyla bugünden yarına devrim oluverecek zannettik. Gençlik heyecanıyla işin uzun süreceğini düşünmedik, ülkeyi ve halkı doğru değerlendiremedik. Ama sonuçta toplumun demokratikleşmesi açısından epeyce de mesafe kat etmiş olduk.
       Suat Bozkuş, herkes gibi mülteci yardımı almanın yanında, şimdilerde bir yandan da PTT'de bulduğu yarım günlük bir işte çalışıyormuş.
       - Peki, 12 Eylül darbecileri için ne düşünüyorsun, diyorum.
       Şöyle diyor:
       - Şimdilik bizim ülkemizde Yunanistan'daki cuntacı albaylara yapılanların yapılması mümkün görünmüyor. Hukukun zaman aşımından kurtulabilirler. Ama Türkiye halklarının geleneğinde böylesi kimseleri tarih boyunca lanetleme vardır. Bu nedenle yıllar sonra Kenan Evren'in adı Pir Sultan'ı astıran Hızır Paşa gibi lanetle anılır...
       Suat Bozkuş'u bir Amsterdam akşamında bırakıp yola koyuluyoruz. Alman topraklarına geçeceğiz...

Alper ve Gülay'ın trajik ölümü

       Suat Bozkuş, sonunda Fransa'ya gitmiş. 1983 yazında iltica etmiş. Yine kaldığı yerden, TKP - B örgütü adı altında mücadeleye devam etmiş. 1986'da yurtdışında ikinci kongresi yapılmış örgütün. Ülkede mücadele kararı alınınca Suat Bozkuş'a Türkiye'ye dönme görevi düşmüş. Bir - iki aylığına gidiş üç - dört seneyi bulmuş. 1987'den 1989 sonuna kadar kalmış Türkiye'de. 1989'daki kongrelerinde bir bölünme yaşamışlar. Ayrılan bir grup DKP (Devrimci Komünist Partisi) adı altında yeni bir örgüt kurmuş. Genel Sekreteri de İbrahim Seven'miş. Önceden, Ortadoğu'daki kamptan Silahlı Halk Birlikleri adına gönderilen ve bölünmenin farkına varamayan iki genç militan Alper ve Gülay, Cihangir'deki bir çatışmada öldürülürler... Aynı sıralarda Ataköy'de yine İbrahim Seven'e yakın kişilerin silahlı eylemi olur.
       Bozkuş; 1987'den 1989'a kadar kitle içinde çalışma yapar. Ama yetersizdir. Şartlar serttir. 1992'ye kadarki üç yılı bazen Ortadoğu'da bazen Türkiye içinde geçirir. Bu arada Sovyetler çöker, dünya değişir, Türkiye değişir. Oturup bunları değerlendirirler. Sonunda yeni bir oluşuma giderler. Bunun adı bu kez TDP'dir. Yani Türkiye Devrim Partisi...

       Yarın: İki idamlık sanık Haydar Yılmaz