The Others İçte demokrasi, dışta barış

İçte demokrasi, dışta barış

29.07.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

İçte demokrasi, dışta barış

İçte demokrasi, dışta barış


Mevcut rejim, sorunların dış aktörlerin manevralarından kaynaklandığını öne sürerek bir zaman daha direnebilir. Ancak farklılığa saygılı ve demokratik olmayan bir yapının uzun dönem işbaşında kalması mümkün değil.


Bülent Aras


Fatih Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Bülent Aras, Rusya ve İran üzerine uzmanlaşan bir siyaset bilimcimiz. The Palestinian - Israeli Peace Process and Turkey / Filistin - İsrail Barış Süreci ve Türkiye adlı İngilizce bir kitabı (Nova, 1998) ve Michael Croissant ile birlikte derlediği Oil and Geopolitics in Caspian Sea Region / Hazar Havzasında Petrol ve Jeopolitik (Praeger, 1999) adlı iki kitabı olan ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlanan Aras, İran'daki gelişmeleri yorumluyor.

İran ile ilgili analizler bir yanda Hatemi yanlısı "ılımlılar", diğer tarafta Hamaney'in etrafında toplanan "radikaller" arasında mücadelede üzerine odaklanmakta. Gerçek durum bundan oldukça farklı. İran, siyasal yapısı çok karmaşık bir ülke. İktidar mücadeleleri de aynı oranda karmaşık.
"Liberal, ılımlı ve modernist" olarak tanımlanan Hatemi'nin büyük ölçüde radikal kanattan (örneğin Muhammed Musavi ve Ali Ekber Muhteşami) ve devletçi solculardan (aralarında Salman Rüşdü'ye karşı ölüm fermanını canlı tutmaya çalışan Mir - Hüseyin Musavi ve Ayetullah Hasan Sana'i'nin bulunduğu) destek almakta.
"Radikaller" diye adlandırılan grup ise ABD ile yakınlaşmaya karşı çıkan, "Velayet - i Fakih" (en üst dini otorite ve tüm önemli kararlarda son söze sahip makam) kurumunun demokrasiye üstünlüğüne inanan muhafazakarlardan oluşmakta. Hedefleri, devrimin kurumlarını muhafaza etmek ve her türlü değişimin önünü tıkamak. Hatemi'ye muhtıra veren Devrim Muhafızları da bu grup içinde. Gelenekçi dini ulema da "Velayet - i Fakih" makamına duydukları güvensizlik, bu kurumu modern bir icat ve geleneksel yapılanmaya aykırı nitelediklerinden Hatemi'yi desteklemekte.
İrdelenmesi gereken bir konu da dini otorite "Rehber Hamaney" ile ilgili. Burada sorun yine taraftar ya da karşı olanlar tarzında değil, farklı açılımlarla ele alınmalı. "Velayet - i Fakih" kurumu problemli. Sorun, bu kurumun siyasi mi yoksa dini mi olduğu konusunda odaklanmakta. Humeyni'nin ölümünden sonra dini ve siyasi otoritenin tek elde toplanması fikri erozyona uğradı. Muhafazakarlar, bu kuruma sahip çıkmakta. Kurumu kabul eden fakat Hamaney'in doğru isim olmadığını savunanlar da sayıca az değil. Bu grup "Rehber"in dini alanda otorite sayılabilecek bir "Müçtehid" olması gerektiği görüşünde.
Kurumu asla kabul etmeyenler ise Büyük Ayetullah'lar. Bunlar arasında Ebu Kasım Musavi, Kazem Şeriat Medari ve Reza Gulpeyani var. İran rejimi, bir "Ayetullah'lar sistemi" olarak bilinmesine karşılık, büyük Ayetullah'ların çoğunun desteğinden yoksun. Bir başka grup da kurumu hiçbir şekilde kabul etmeyen, ancak bir lidere ihtiyaç duyulduğunu düşünen ve Hamaney'i lider olarak kabul edenler.
Cumhurbaşkanı Hatemi ise "Velayet - i Fakih" makamını doğrudan hedef almadan, rejimin temellerini sarsan girişimlerde bulundu. Bunların en önemlisi Ocak 1998'daki CNN mülakatı ile ABD - İran yakınlaşmasının ipuçlarını vermesi.
İran'ın bugünkü siyasal yapısı ile ilgili bu açıklamalardan sonra,
İran'ın önümüzdeki yıllarda nasıl evrileceği üzerine spekülasyonlar yapılabilir.
Cumhurbaşkanı Hatemi'nin vizyonu "içte demokrasi, dışarıda barış" diye tanımlanabilir. Hatemi'nin "demokratik barış"ı sosyal adalet, hukuk devleti, sivil toplum, birey özgürlükleri, katılımcı demokrasi ve idarenin sorgulanabilirliği esaslarına dayanmakta. Hedefleri "ahlak düzeni" adı altında toplumu denetim altında tutan düzenlemeleri (kadınlara çadır giydirilmesi, uydu antenlerinin yasaklanması, vs.) gözden geçirmek, çok partili hayata geçmek ve ekonomik reformları gerçekleştirmek.
Hatemi "medeniyetler çatışması" yerine "dinler, kültürler ve milletler arasında diyalog" önermekte ve bir adım daha ileri giderek, kültürler ve ekonomiler arasındaki karşılıklı bağımlılığı vurgulamakta. Konuşmalarında sıkça Alman filozofu Immanuel Kant'ın "demokratik barış" tezine atıfta bulunan Hatemi'nin, barışçı bir dış politika yanlısı ve İran'ın bağımsızlığını tanıyan ve düşmanca politika izlemeyen ülkelerle dostça ilişkileri geliştirme taraftarı olduğunu söylenebilir.
Ancak Hatemi ile İran dış politikasının yönünün değiştiğini söylemek abartılıdır. Mevcut politikalara yeni bir yaklaşım getirdiğini söylemek daha doğru olur. Suudi Arabistan'la yakınlaşma, İsrail ile ilgili konularda düşük profilli politika, "devrim ihracı"na son, Kafkasya ve Orta Asya'da Rusya ile taktik işbirliği ve AB ile ilişkilerin geliştirilmesi bunun örnekleri.
Aralık 1997'de 55 üyenin katılımıyla gerçekleşen İslam Konferansı Teşkilatı'nın Tahran zirvesinden sonra İran'ın uluslararası prestiji arttı. Zirveyi takip eden dönemde başta Fransa, İngiltere ve Almanya olmak üzere AB ülkeleri ABD boykotuna rağmen İran'la ilişkilerini geliştirdi.
İran, teokratik aşırılıklardan İslami öğreti ve geleneklere saygılı demokratik süreçlere geçebilme sınavı vermekte. İran, Ortadoğu coğrafyasında önemli bir ülke. Yaşanan olaylar hem bölgede, hem de uzun dönemde İslam ülkelerinde ciddi tesirler icra edebilir. Bugün yaşananlar, dinamik genç nüfusun ülkenin sahip olduğu olanakları farkederek yeni açılımlar sağlama mücadelesi. Mevcut rejim, sorunların dış aktörlerin manevralarından kaynaklandığını öne sürerek bir zaman daha direnebilir. Ancak çok milletli yapısı ve tarihi - kültürel miras göz önüne alındığında, çoğulcu, farklılığa saygılı ve demokratik olmayan, sivil topluma hayat hakkı tanımayan bir yapının uzun dönem işbaşında kalması mümkün değil.
1980'lerde İran'ın "İslam devrimi" ihracından söz ediliyordu. İran'da başlayan reform hareketi, eğer demokratik ve sivil bir sisteme yol açarsa, bunun etkileri Cezayir'den Endonezya'ya kadar uzanabilir.