The OthersJaponya'yı ihmal ettik

Japonya'yı ihmal ettik

10.10.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Japonya'yı ihmal ettik

Japonyayı ihmal ettik

Prof. Selçuk Esenbel 'Türk - Japon İlişkilerinin Tarihi' sempozyumunu anlattı

Türkiye'nin ilk Japonya tarihçisi ve uzmanı, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Selçuk Esenbel, 7 - 9 Ekim tarihlerinde İstanbul'da düzenlenen sempozyumdan yola çıkarak, Özal döneminde ekonomik alanda gelişmeye başlayan Türk - Japon ilişkilerinin kültürel ve bilimsel alanda hala gereken düzeye ulaşmadığını söylüyor. Prof. Esenbel'in Columbia Üniversitesi'ndeki doktora tezini geliştirdiği Tanrılar da İsyan Eder adlı kitabı yakında Michigan Üniversitesi'nden çıkacak; halen Japonya ve İslam Dünyası adlı kitabı üzerinde çalışıyor.

*Neden Japon - Türk ilişkilerinin tarihi üzerine bir sempozyum?
Çünkü bugünkü ilişkilerin her düzeyde gelişmesi için, önce tarihin bilinmesi lazım. Bugün biz Avrupayla ve Amerikayla ilişkimizin tarihi üzerine kabaca da olsa fikir sahibiyiz, Japonya konusunda eksiğimiz var. Bunun ortaya konmasını istiyorum. Bu sempozyumdaki bildirileri de yayınlayacağız. Bu ilişkinin 19. ve 20. yüzyıllarda kaba hatları neydi, bunu ortaya koyan hiç bir toplantı yapılmadı. İlk defa gerçekleşiyor.
*Osmanlılar için Abdülhamit döneminde Doğu'ya açılmak ne anlama geliyordu?
Osman Paşa kumandasında Ertuğrul Firkateyni'nin Japonya'ya iyi niyet ziyaretine gönderilmesinde Abdülhamit'in iki amacı var. Birincisi, Batılı devletlerin Ortadoğu'daki oyunlarına karşı bağımsız bir politika oluşturmak. Rusya'ya karşı bir işbirliği sözkonusu, İngiltere de bu yakınlaşmayı onaylıyor. Rusya'yı Asya'nın iki yakasında durdurmak İngilizlerin işine geliyor. Fakat Abdülhamit bu yolculuğu Asya'da bir pan - İslamcı amaçla da kullanıyor. Bu Japonlar açısından önemli bir nokta değil, ama İngiltere bundan rahatsız oluyor çünkü Asya'da sömürge durumundaki bütün Müslüman ülkeleri ve halkları sahiplenme tavrı var. Yani bir Asyacılık politikası da sözkonusu.
*Cumhuriyet'in ilk döneminde bir ilişki kopması mı var?
Kopmadan ziyade, diplomatik ilişkiler geç başlamış. Tabii daha Osmanlı döneminde Japonların da tıpkı Batılılar gibi Osmanlı topraklarında imtiyazlar içeren kapitülasyonlar imzalamak gibi bir menfaat arayışı var, bu nedenle hiçbir zaman diplomatik ilişki kurulmuyor. Ve benzer kaygılarla, Lozan Antlaşması'nın imzalanması bekleniyor; bu nedenle 1928'e kadar sürer diplomatik ilişkilerin tam olarak kurulması.
*Osmanlılar çökerken, Japonlar büyük devletler arasına giriyordu. Nedir bu başarının nedenleri?
Biz hep Japonlar başardı biz başaramadık havasındayız, ben bunu kırmak istiyorum. Japonların gelişme sürecine hız veren faktörler neydi diye sormak daha doğru. Japonya, Batı'nın hegemonya kurduğu dünya sistemine çok şanslı bir dönemde, 1850'lerde açılıyor, Batı devletleriyle savaş yapmak zorunda kalmıyor. Ve yöneticiler çok parlak bir siyaset geliştirmeyi başarıyorlar. Osmanlılar gibi kapitülasyonları yumuşatmaya çalışmak yerine, İngiltere'nin menfaatine oynamayı seçiyorlar, Japonya'nın Kore'de ve kuzey Asya'da çıkarlarını geliştirmesinin İngiltere'nin lehine olacağına ikna ediyorlar. 1902'de İngiltere'yle ittifak kuruluyor. Bizim böyle bir oyunu oynama şansımız yoktu. İngiltere'yle daha önce müttefik olmuştuk ama, İngiltere emperyal bir güç haline geldikçe çıkar çatışması çıktı. Biz hep topraklarımızı koruma çabasındaydık, Japonya'nın böyle bir kaygısı yoktu.
*Japonların 19. yüzyıl sonundaki Meiji Restorasyonu ile bizdeki Tanzimat çok benzer reform hareketleri. Modernleşme açısından farkları neydi?
Reşit Paşa ile, daha sonraları yaşamış olan Meiji Prensi İto arasında gerçekten benzerlikler var. Ama önemli bir de fark var. Ortadaki beşeri malzeme çok farklı. Japonya'da okuma yazma oranı geleneksel yönetim altında bile çok ilerlemişti, erkeklerin yüzde 40'ı, kadınların yüzde 20'sinin okuma yazması vardı, bu Avrupa standardının da üzerinde. Osmanlılarda 1820'lerde Müslüman nüfusta okuma yazma oranı yüzde 3 ya da 4. 1908'e gelindiğinde bu oran yüzde 15'e çıkıyor ama Japonlar o sırada yüzde 80' ulaşmış. Japonyanın iç ekonomik sistemi de büyük gelişme göstermiş, Asya'da parasallaşan ilk ekonomi. Ulusal pazarı kurmuş ve 250 senelik bir barış ortamında yaşamış.
*Yani Kurosawa'nın filmlerinde gördüğümüz o karınca gibi ezilen insan kitleleri faciası bitmiş mi feodal Tokugawa merkezileşmesiyle?
Evet. Fakirlik ortadan kalkmıyor, gelir dağılımı hala eşitsiz ama feodal toplumun içinde zengin bir halk zümresi çıkmış, bunu bütün iktisatçılar kabul ediyor.
*Neden Japon sanatçılarında o dönemle ilgili bir saplantı var?
Bizde yok mu? Bugünkü sorunlarımızın çoğunu Osmanlı'da ve geçmişte aramıyor muyuz? Kimi der ki Tanzimat beyhudeydi, kimi der ki yetersizdi. Aslında bugünü tartışıyoruz. Japon entellektüeli için de öyle. O sözünü ettiğiniz korkunç iç savaş dönemi ve 16. yüzyıl Japonlar için bir simgedir. Bireyin ortaya çıkamaması, sınırsız zulüm. Ama Kurosawa'da o döneme karşı bir sevgi de vardır, modernleşmenin büyük yaralarından önceki dönemde bir saflık ve güzellik bulur, tıpkı Yaşar Kemal'in Çukurova'da anlattığı o güzel atlara binip giden o güzel insanlar gibi...Unutmayalım, modernleşmenin pek de sevimli bir tarihi yok. Bugün gördüğümüz refah bir dış görünüştür, ama büyük sancılar çekilmiş.
*Peki Japonya bugün süper güç olabilir mi?
ABD'nin küçük erkek kardeşi olmaktan ve eziklikten kurtulup bağımsızlaşmak gibi bir söylem var Japonya'da ve bence olumlu. Ama süper güç deyimini ABD veya Çin anlamında kullanıyorsanız, hayır bu olmayacak çünkü bunun askeri ve siyasi öncülük gibi bir koşulu var. Sadece ekonomik güç yetmez. Ama bağımsız dış siyaset güdüp vesayetten kurtulması için ille süpergüç olması gerekmiyor. Kendinden emin bir gelişmiş ülke rolüyle de çok etkileyici olur ve bu daha sağlıklı çünkü Asya'yı da korkutmaz.
*Sizin için Türk Japon ilişkilerindeki öncelik nedir?
Türkiye'de Japoncayı ekonomide, siyasette ve kültürde anadili konuşabilen çakı gibi 20 tane Japonolog istiyorum. Japonya'da bugün 40 tane Türkolog var. Japonca dil eğitiminde ilerledik, Doğu Akdeniz'de birinciyiz artık. Boğaziçi, Ankara, Çanakkale, Erciyeş Üniversitelerinde başarılı programlar var, şimdi uzmanları yetiştirmeliyiz. Sonra da Japonya'nın Ortadoğu ilişkilerinin tarihi yazılsın istiyorum!

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki Sempozyumla aynı sıralarda ilginç bir rastlantıyla Ertuğrul öyküsüyle ilgili iki kitap yayınlandı; Osman Öndeş'in Ertuğrul Faciası, Aksoy Yayıncılık'tan, Çetinkaya Apatay'ın kitabı ise Milliyet Yayınları'ndan.




EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler