Kadın akademisyen evlenmiyor

       Türkiye'deki kadın akademisyenlerin medeni durumları erkek akademisyenlerle karşılaştırıldığında ortaya çarpıcı sonuçlar çıkıyor. Yakın tarihte yapılan bir araştırmaya göre bekar/dul akademisyen sayısı erkeklerde yüzde 1.9 iken, bu oran kadınlarda yüzde 39'larda.
Bu rakamsal uçurumun kadının ev içi sorumluluğu ile yakından ilgili olduğu, iş yaşamında başarılı olmak isteyen kadın akademisyenlerin bilimsel çalışmalarına yeterli vakit ayırabilmek için evliliği ertelediği ya da boşandığı belirtiliyor.
Kadının toplumdaki rolü nedeniyle ev işleri, çocuk, geleceğe yönelik planlar gibi birçok alanda sorumluluk almak zorunda kaldığını belirten Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü Araştırma Görevlilerinden Hatice Kurtuluş, bu nedenle işinde başarılı olmak isteyen kadın akademisyenlerin önemli bir oranının evliliği tercih etmediğini söyledi. "Akademisyen olupta ilk evlililiğini 40'lı yaşlarında yapan birçok kadın olmasına rağmen, bu durum diğer meslek gruplarında daha alt yaş gruplarında gerçekleşiyor. Evlenen kadın akademisyenler arasında boşanma oranı da bir hayli yüksek. Ayrıca erkeğin maço kültürünün akademik alanda fazla değişmediğini görmek de evliliklerin ertelenmesinde önemli rol oynuyor" dedi.
Akademik Yaşamda Kadın adlı kitaptan alınan diğer verilere göre üst düzey idari görevlerdeki kadın akademisyenlerin yüzde 29.8'i bekar iken bu oran erkeklerde yüzde 3.
Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü araştırma görevlilerinden Şule Necef ise ev içi emek konusuna dikkat çekiyor. Ev içi emeğin yüzyıllardır kadın ile özdeşleşen bir kavram olduğunu belirten Şule Necef, kadını ev işlerinden sorumlu tutan cinsiyetçie ideoloji kadınları erkeklere hizmet vermeye koşulladığından, bunun her sınıftan erkeğe birey olarak yarar sağladığını belirtti. Akademik çalışmaların bir kısmının evde yapıldığını, özellikle eş veya anne olarak ev mekanına girildiği anda ise ev içi emekle yüzyüze gelindiğini söyleyen Şule Necef, akademisyen kadınların bir yandan bilim insanı olmanın gerektirdiği ağır bir sorumluluk altına girdiklerini diğer taraftan ise toplumun onlara cinsiyetlerinden ötürü yüklediği sorumlulukların üstesinden gelmeye çalıştıklarını belirtti.