Merve Hanım'lı bir akşam

Ekonomi, geçim derdi ve hatta "Galatasaray şampiyonluğu garanti mi ?" sorusu bir kenara, varsa yoksa Merve Hanım... Helal olsun bize. Ve de tabii kendilerine de. Biz işi sulandırarak çözüm yolunu buluyoruz. Bize has ve içgüdüsel olan bu panzehirimiz sayesinde gerilsek de, gersek de sonuçta öyle kalıyoruz.
Kendileri sanırım epey TV programından teklif almıştır. Ali Kırca bu şerefe nail olan ilk TV habercisi oldu. Aslında "A Takımı", "A'dan Z'ye", "Dr. Stres" gibi yapımların da Merve Hanım'lı bir programı rüyalarında görüp tatlı tatlı hayal kurduklarına eminim. Ama bu işi aslında en iyi Mehmet Ali Erbil yapardı. Ben Merve Hanım'ın yerinde olsam, Mehmet Ali Birand yerine (ki olmadı), Mehmet Ali Erbil'in programına çıkmayı kabul ederdim. Mehmet Ali yumuşatma ve kurulama konusunda bir numara. Şimdi "Canım Türkiyem" gerilmiş vaziyette TV karşısına oturacak ama inanın programın sonunda rahatlamış şeriat korkularından arınmış cuppa yatağa gidebileceklerdi.
Öğrendiğim kadarıyla, Merve Hanım'ın bulunduğu bölümlerin izlenme oranı yüzde 12'ye vurmuş.
Görüntü uzmanı olarak gördüğüm bazı eş dosta Merve Hanım'ı TV'de nasıl bulduklarını sordum. "Aynı Tansu Hanım'ın tekniğini uyguluyor" dediler. Yani sürekli aynı şeyi söylüyor. Süreklilik olduğu için de inandırıcı olabiliyormuş. "Görüntüde en ufak bir falso yok" dediler. Yani eli yüzü (tesettür aslında yüz hatlarını daha net ortaya çıkartıyor) düzgünmüş. Mesajını karşısındakine kabul ettirmiş (yani Ali Kırca'ya). Ali Kırca "beklenen soruları sormamakla" eleştiriliyor. Yeterince ısrarcı olmadığı da vurgulanıyor.
Bir medyatik gecemiz daha bitti. "Yenilerine bakalım" derim. Tabii ki yenileri. Biz onun görüntüsünü eskittik bile.