The Others Modernizm Doğu’da da olur

Modernizm Doğu’da da olur

02.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Modernizm Doğu’da da olur

Modernizm Doğu’da da olur

New York’lu Türk sanatçı İpek Duben’e göre iki kültürlülüğün güçlükleri
Modernizm Doğu’da da olur

Yurtdışında yaşayan üç Türk sanatçı, Barbara & Zafer Baran (Londra), İpek Duben (New York) ve Canan Tolon (San Francisco), Borusan Kültür ve Sanat Galerisi’nde eserlerini sergiliyor. "İstanbul Gidiş Dönüş - III" adını alan sergi 6 Aralık tarihine kadar görülebilir. Sanatçılardan İpek Duben ile "çok kültürlü sanatçılık" üzerine konuştuk. Duben, Chicago Üniversitesi’nde siyaset bilimi masterı yaptıktan sonra, sanat tarihi dalında doktorasını Mimar Sinan Üniversitesi’nde tamamladı; New York Studio School’da sanat öğrenimi gördü.
Şahin Alpay

- Sizi "göçebe sanatçı" olarak nitelemek doğru mu?
Sanmıyorum. Hayatım yarı yarıya ABD ile Türkiye arasında, uzun yıllar kalmacasına gidiş gelişlerle geçti. ABD’de önce psikoloji ve siyaset bilimi öğrenimi gördüm, sonra sanat eğitimi aldım. İki toplum arasında göçebeden ziyade, iki topluma aitim; iki kültürlüyüm.
New York’taki sanat eğitimimin sonunda, yoğun bir şekilde kendi kültür köklerimin ne olduğunu anlama ihtiyacını hissettim. Orada güçlü bir milli kültür bilinciyle karşılaştım. Bu sanat aleminde olan bir şey... Fransızlarla Amerikalıların kimin kimi etkilediğine dair çekişmesi, bunun bir yansıması.
Onbeş yıl ABD’de kaldıktan sonra ilk kez, Türk olarak kimliğimi savunma ihtiyacını duydum. Okula çok ünlü bir sanatçı gelmişti... Benim için "Bakalım Türkler resim yapabiliyor muymuş?" dedi. O zamana değin New York gibi bir yerde böylesine ağır bir saldırıyla karşılaşmamıştım.
Bu lafın kendisi beni Türkiye’de sanat tarihi üzerine doktora yapmaya sevketti. Türk resmi nedir? Ne zaman başlamıştır? Türkler resim yapabilir mi? Bu soruları araştırdım.

Postmodern nefes
- "İki kültürlülük" böyle mi başladı?
"İki kültürlüyüm" diyebilmem hayli zaman aldı. İstanbul’a döndüğüm 1977’den 1994’te açtığım sergiye kadar Türk kültürünü özümsemek ve bunun aldığım Batılı eğitimle, felsefeyle sentezini yapmak çabası içinde oldum. Kültürler sentez edilmeden, yoğrulmadan da, yanyana üst üste varolabilir diyen post - modernizm de biraz nefes verdi. "Manuscript / Elyazması: 1994" adlı sergim, iki kültür arasında yaşadığım çatışmayı ve çözümünü yansıtıyordu.
Postmodernizmin heyecanla yaşandığı 1980’ler çok kültürcülüğü ortaya çıkardı. Bunun Batı’da gerçekten çok kültürlü bir sonucu olacağını umduk. Oysa çok kültürlülüğün söylemi vardı, ama tam anlamıyla böyle bir yaklaşım benimsenmiyordu. Hatta "Magicienne de la Terre" sergisinde Batılıların çok kültürcülük dediği şey, Üçüncü Dünya’daki halk sanatlarına ilgi şeklinde tecelli etti.
Ve mesela Japon ya da Türk modern sanatına bir ilgi doğurmadı. Amerika’nın en önemli sanat eleştirmeni Clement Greenberg bunun felsefesini yaptı: "Modernizm Doğu’da olamaz" dedi. Doğu’dan gelen bütün modern sanat ürünlerinin bir değer taşımadığını, hepsinin taklit olduğunu, öykünme olduğunu söylüyordu.

- Haksız mıydı?
Evet, haksızdı. Modernizm Doğu’da da olur. Nitekim, 1980’lerden itibaren resim ve heykelde, enstelasyon sanatlarında, farklı sanat dallarının birbirleriyle iletişimi içinden çıkan eserlerde Doğu modernizminin örneklerini gördük.

Türk ve Bach
- Kültürün evrensel bir dili yok mu?
Eğer sanat yüksek bir düzeyde yapılıyorsa dünyanın her yerinde takdir görür. Ancak sanatı takdir etmek ve "anlamak" bir eğitimi gerektiriyor. İnsanların genlerine girmiş bazı tercihler var. Örneğin bir Türkün Bach dinlemesi, belli bir eğitimden sonra mümkün oluyor. Türkiye’de bugün modern caz’a gösterilen coşkun ilgi, bunun mümkün olduğunu gösteriyor.

- İki kültürlülük sanatınızı nasıl etkiliyor?
İki kültürlü olduğun zaman sorunlara her zaman iki gözlükle, mukayeseli olarak, belki daha toleransla bakabiliyorsun. Kendini başka insanın yerine koyabiliyorsun. Bunun getirdiği zenginlikler ve zorluklar var. Kendini bir dünya vatandaşı olarak görüyorsun. Ama bir sürünün parçası olma duygusunu ve onun getirdiği rahatlığı yaşayamıyorsun.

- Bu serginizde bütün ülkeler için geçerli olan bir temayı, "aile içinde şiddet" olayını işliyorsunuz... Bu konu neden sizi bu kadar düşündürdü?
Sevginin olmasının beklendiği yerde gördüğümüz dayak, şiddet, vahşet... Bu konuya eğilmem Türkiye’deki kadınların mazlum durumu hakkındaki siyasi bilincimin bir yansıması. Çağdaş bir Türk kadını olarak, dinimi inkar etmeyen bir insan olarak, benim gibi kadınlara yapılan muameleye karşı çıkıyorum. Sergide kadınların erkeklere karşı uyguladıkları şiddet de var... Türkiye ve ABD’den 117 vaka sunuyorum. Diyorum ki, tarih içinde ve evrensel olarak tekrarlanan bir durum bu. Bunu görmezden gelemeyiz...

- "New York dünyanın sanat merkezidir" diyebilir miyiz?
New York’un bu sıfatı Paris’ten devralmaya başlaması 2. Dünya Savaşı’na uzanıyor. Savaş sırasında çok önemli Avrupalı sanatçılar ABD’ye sığındı. Bunun sonucu Amerikan sanatına büyük bir ivme ve kimlik kazandırma oldu. New York sanat ekolü ortaya çıktı. Şimdi kesinlikle dünyanın sanat merkezi New York.
New York’ta bugün dünyanın her yerinden yaklaşık 500 bin sanatçı yaşıyor. Binden fazla sanat galerisi var. Dünya sanatında ne olduğunu görebilmek için New York’a gitmek gerekiyor. Amerikalılar 1980’lerdeki yüzeysel "çok kültürcülük" dönemini de aştılar; artık dünya sanatıyla gerçekten ilgililer.



ENTELLEKTÜEL BAKIŞ