The OthersModernliğimiz farklı

Modernliğimiz farklı

21.03.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Modernliğimiz farklı

Modernliğimiz farklı

Nilüfer Göle yeni ve kıyaslamalı bir "sosyoloji enternasyonali" öneriyor

Prof. Dr. Nilüfer Göle bir süredir Ortadoğu'dan Çin'e uzanan, farklı meslektaşlarının bir araya geldiği bir projenin içinde; amaç, batılı olmayan ülkelerin modernleşme serüvenine kıyaslamalı bir çerçeve çizmek. Geçen yıl Berlin'deyken karşılaştığı Samuel Huntington'un batı dışı modernleşmelere ilişkin tezlerini çürüttüğü bildirisi de, ulaslararası bilim çevrelerinde hala yankılanıyor. Türkiye'de islam - modernlik ilişkisi üzerine söyleşimizin ikinci bölümünde bu bağlamda sohbet ettik.

*İran'da çarşaflı kadının Nike ayakkabı giymesi yahut Erbakan'ın Versace kravatı neden önemli göstergeler sizce?
Çünkü bunlar modernliğin kaçınılmaz bir boyutu olduğunu gösteriyor. Modernliği sadece tüketim olarak da görmek şart değil, bir hız kavramına da bakabiliriz mesela; bugün Türkiye'deki bazı islamcılar İran'a gittikleri vakit en büyük rahatsızlıkları, İran'ı yeterince gelişkin ve hızlı bulmamaları. İslamcılar gibi, her sonradan gelen daha doymamış olduğu için modernliği daha da bir arzu metası haline getiriyor. Siyaset de bir yükselme biçimi. Sistemin içinde taşeronların yükselmesine olanak tanıyor. Bazıları o kadar yükseldi ki, kadın değiştirmeye gitti, ikinci eşlerini daha okuyan kızlar arasından almaya başladılar. Buna da kılıf olarak liberten ideolojiyi getirmek yerine sünneti getirdiler. Bunlar İslami kesimin toplumdaki gelişmeden ve modernlikten pay almak istemesidir.
*Bu pay alışın çok sancılı olmasının bir sebebi de, kültür politikalarının zayıflığı değil mi? İnsanlar biraz da mahrumiyetten inanca sarıldı çünkü kültürle beslenecekleri kamusal alanları yaygınlaştıramadık.
Hayır, biz siyasi partiler yoluyla sosyalleşiyoruz; bizde siyaset ve futbol var sadece. Bir de şimdi süpermarket var. Yani Türkiye bayağılık derecesinde pragmatik; yemek, içmek, eğlenmek istiyor. Bugün laik kesimin ne ürettiğine bakın. Hangi estetiği üretebildik? Kendimizi anlamak, kendimizi anlarken eser vermek, kendimize bir dil kazandırmak, böyle bir kültür anlayışı yok. Çünkü ideoloji baskın çıkıyor. Siyaset zihinlerimizi kuşatıyor. Onun için ben siyasi aydın kavramına da karşıyım biraz, rahatsızım. Kültürde çok fukarayız, halbuki kültür ürün vermektir. Bizde şimdilik üretim biraz karalama halinde gidiyor, çok kaba hatlarla. Bu incelecek mi? Kendi medeniyetimizle modernlik arasında yeni bir alışveriş olacak mı? Ben bunun göstergelerini arıyorum.
*Batı dışı modernlikten bunu mu kastediyorsunuz?
Evet. Batılı olmayan toplumların bir modernlik üretme biçimi olabilir mi sorusu. Yoksa onlar modernlik karşısında kimi zaman Batı'ya öykünen, kimi zaman reddeden bir tavır içinde gidip gelecekler mi? Öykünürken tamamen tüketici konumundasınız; reddederken de bu sefer kimliğinizle modernliği yok etmeye kalkıyorsunuz, ister milliyetçilik olsun, ister İslamcılık.
*İslamcıların modernlikle ilişkisinde cemaatleşme mi engel? Modernliğin temeli bireycilik değil mi?
Hayır, bence cemaat ilişkileriyle de modenliği kurabilirsiniz, bazı avantajları olabilir. Kuşkusuz cemaat ilişkileri çok baskıcı olabiliyor, totalitarizmin yahut ahlakcı baskıların odağı olabiliyor, ama dönüştürmek de mümkün.
*Bu nedenle mi Fethullah Hoca cemaatine daha olumlu bakılıyor sizce?
Ben Fethullah Hoca hareketini daha çok muhafazakar bir hareket olarak görüyorum, İslamcı bir hareket olarak görmüyorum. Cemaatten yola çıkalım da demiyorum, ama bazı yapılar kullanılabilir. Büyük kentlerde birbirimizi denetliyor olmamız her zaman baskıcı değil, bazen güven ilişkileri de geliştiriyor. Müthiş dayanışmacı bir toplumuz. Bunlar modernist ideolojiler adına kolay vazgeçilecek şeyler değil. Ben varolan yapılara daha çok şaşabiliriz diye düşünüyorum. Bazen yabancı bir gözle bakmak lazım.
*Yabancı gözle bakarsak, türban konusunda çizgi nereden çekilmeli?
Üniversitedeki yasak çok saçma, artık Türkiye bunu aştı bence. Ama lisede aynı soru sorulsa, düşünürüm, çünkü çok önemli sualler karşısında bırakıyor bizi, acaba kamusal alanı biz nötr ve laik olarak mı düşünmek durumundayız, buna hazır cevaplar yok, Batı da bunu tartışıyor, Fransa'da türban olayı gibi.
*Batı'nın bizdeki modernliği bakışında büyük yanılgılar da var. siz mesela Berlin'deyken Samuel Huntington'la bir buluşmanız oldu, onun tezlerine karşı getirdiğiniz yorum hala konuşuluyor. Neydi bu yorumunuz?
Kanıma dokunmuştu tezi. Bir Türk sosyoloğun Huntington'u okuyup da mesele edinmemesi kolay değil. Aslında doğru gözlemleri var, ama getirdiği cevaplar tepkisel, nerdeyse Batı'nın korkusunu dile getiriyor. Nedir gözlemlediği? Bugün modernlik Batı'nın tekelinde değil artık diyor, bu doğru bir saptama. Cevabının tepkiselliği şurada, bu insanlar modernleşiyor ama batılılaşmıyor diyor, yani Batı kaybediyor, insanların modernliği kendi tarihleri bağlamında yeniden yorumlaması onu rahatsız ediyor. Dolayısıyla bu hareketleri medeniyet çatışması olarak görüyor. Burada da bir yarı - doğru yan var, çünkü İslami hareketler aslında "medeni insan eşittir Batılı insan" denklemini bilerek ya da bilmeyerek sorguluyorlar. Huntington'u rahatsız eden bu, ama İslamcı kesimde bazı insanlarla birleşme nedeni de bu. Sizi bırakalım kendi isteğinizle içinize kapanın, partikülarist olun diyor; bunu yaparken de fevkalade reaksiyoner, Fransa'daki faşist hareketle buluşuyor adeta, çünkü Batı'yı Batı yapan değerlere ihanet ediyor. Yani merak, diğer kültürlere doğru gitmek, diyalog, evrensellik, bundan vazgeçiyor. Dolayısıyla Türkiye onu çok rahatsız eden bir model. Çünkü Türkiye bu melezleşmenin örneği, modernliği kendi içsel sesi olarak çıkartmaya en iyi örneklerden bir tanesi. Ve islami hareketler de bundan pay alabiliyorlar. Dolayısıyla Huntington İran'daki demokrasiyi tercih ediyor!
*Halbuki Osmanlı - Türk modernizmi o kadar da başarısız değil?
Hayır, başarısız olduğunu düşünmüyorum. Mesela eşitlik ilkesi toplumsal muhayelemize nüfuz etmiş, bugün kimse eşitliğe referans vermeden konuşamıyor. Türkiye geleneksizleşmiş, fakat modern olmadığını söyleyemeyiz. Çok daha fazla modernliğe öykünüyoruz; tek derdimiz, geleneği bunun içine nasıl sokacağımızı bilmiyoruz. Bu açıdan batılı olmayan toplumlar arasında ortak noktalar var. Mesela Çin'de de bizim gibi geçmişten kopmak ve yenilik isteği bir ideoloji haline gelmiş. Böyle bir sürü paralellik var. Biz sosyal bilimciler hep batının aynasından kendimizi görmeye çalıştık. Bu iyi bir şey ama çok dikey bir ilişki.
*Şimdi sarkaç öbür tarafa mı gidiyor?
Şimdi artık yatay ilişkiler oluşturarak bilgiyi zorlayabiliriz diye düşünüyoruz. Bilgiyi açmak böyle bir şey. Sosyal bilimleri açmanın en önemli yolu, toplumun bilgiyi zorlamasıdır. Biz topluma yeterince şaşmıyoruz. Halbuki bizi kızdıran, anlamadığımız paradokslara dil kazandırabiliriz. Batı dışındaki modernlik biçimlerini kıyaslamak bu açıdan önemli. Çünkü ciddi sorular var. Buna hala modernlik diyebilecek miyiz? Aydınlanma mirasından ve batı coğrafyasından koptuğu vakit ne hale geliyor modernlik? Klasik bilgiye meydan okuyan bu konular beni hayacanlandırıyor.
*Yani biz de artık modernliğimizi eleştirecek, kendi post modern'imizi yaratacak olgunlukta mıyız?
Çok güzel dediniz. Batıda modernliğin yeniden düşünülmesi, modernizme yeni bir ivme bile kazandırdı, bir çeşit "süper modernizm" çıktı. Bizim de kendi modernliğimizi dillendirmemiz, belki artık eleştirel hatta mizahı bir ilişki kurmamız gerekiyor. Sadece korkarak değil coşku ve haz duyarak da bilgi üretebiliriz, artık o aşamaya geldiğini düşünüyorum Türkiye'deki modernliğin.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler