The Others Nükleer enerji ekolojik değil

Nükleer enerji ekolojik değil

20.02.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Nükleer enerji ekolojik değil

Nükleer enerji ekolojik değil

Greenpeace - Yeşilbarış Örgütü Başkanı Dr Thilo Bode nükleer enerjiye niçin karşı olduğunu açıklıyor

Mersin'de kurulması planlanan Akkuyu nükleer enerji santrali ihale aşamasına geldi. Böylece, kamuoyunda nükleer enerjiye yandaş ve karşıt görüşler de belirginleşiyor. Akkuyu aleyhinde yörede daha önce protesto gösterileri yapılmıştı. Ancak, nükleer enerji karşıtları 28 Mart'ta Ankara'da geniş çaplı bir protesto gösterisi yapmaya hazırlanıyor. Nükleer enerji başta olmak üzere çevreyi kirleten her türlü girişime karşı durmasıyla ünlü Greenpeace - Yeşilbarış örgütünün Alman başkanı Dr. Thilo Bode, Türkiye'ye geldi. Sosyoloji ve siyaset bilimi öğrenimi yaptıktan sonra başta Arjantin, Paraguay, Tayland, Filipinler, Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerde yatırım, kalkınma ve çevre konularında uzun yıllar çalışan Dr. Bode, 1995 Eylül ayında Greenpeace başkanlığına seçildi. Kendisine, nükleer enerjiye niçin karşı olduğunu sorduk.
- Çevre konularına hükümetlerin dikkatini, ancak kamuoyu çekiyor. Kamuoyu, çevre politikalarını büyük ölçüde etkiliyor. Siz de her halde bir hükümetten önce, kamuoyunu etkilemeyi hedefliyorsunuz?
Greenpeace gibi bir örgütün amaçlarına ulaşabilmesi ancak kamuoyu desteğiyle mümkündür. Çünkü bizimki gibi bir sivil toplum örgütünün, kamuoyu desteği olmaksızın mesajını iletmesi mümkün değil. Biz polis değiliz. Önerilerimizi kamuoyunun yararına yapıyoruz. Kamuoyu ile ilişkimizi ise medya sağlıyor.
- Ancak, medya her ülkede farklı kurallara göre çalışır. Farklı beklentilere hizmet eder. Siz, her ülkedeki medyadan, umduğunuz desteği bulabiliyor musunuz?
Eğer kampanya yürüttüğümüz bir ülkede medya özgür değilse işimiz çok zor. Çünkü çevre kmonusundaki önerilerimizi konferans ve toplantı yoluyla da açıklayabiliriz. Ancak bunu kamuoyuna duyurmada medya bize yardımcı olmazsa o zaman, bizim ne dediğimizi kamuoyu bilemez.
- Kampanyalarınızın kamuoyuna mal olması, duyulması ve üzerinde tartışılması için demokratik bir ortam şart o zaman?
En azından medya özgür olmalı. Yine de bu, o ülkede demokrasinin tam anlamıyla işlediğini kanıtlamaz. Örneğin Lübnan'da epey özgür bir medya var. Ama acaba Lübnan'da gerçek bir demokrasi var mı?.. Tunus, demokrasi yerine diktatörlükle yönetiliyor. Medyası da buna uymuş durumda... Demek istediğim, her ülkenin koşulları farklı. Bizim beklentimiz, her ülkede, o ülke halkının iyiliği için önerdiğimiz görüşleri, yine o ülke halkının özgürce öğrenip tartışabilmesi.
- Ya bu koşulların hiç biri yoksa? O zaman da kampanyadana vazgeçmiyorsunuz?
Elbette. Örneğin Çin'de kampanya yürütüyoruz. Çin halkının, çevre konularında ne düşündüğünü anlamak istiyoruz. Hükümet izin vermiyor. Ben Pekin'de Tienanmen Meydanı'nda bu nedenle tutuklandım iki yıl önce... Ya da başka bir ülkeye bizim kampanya gemimiz gidiyor. Protesto gösterisi yapılıyor. Medya olayı anlatıyor. Ama hükümet hiç oralı olmuyor... Bu koşullarda dahi kampanyadan vazgeçmiyoruz. Ama elbette, eylem ve görüşlerimizin kamuoyuna sansürsüz aktarılması, bizim yararımıza...
- Bir de tabii, her ülkenin kendi kültürel ve tarihsel koşulları var. Çevre konusundaki kampanyalarınızı buna uygun yapmanız gerek.
Son 9 yılda bir çok ülke demokrasiyi seçti. Özellikle Doğu Avrupa ülkeleri ve Sovyetler Birliği... Biz yıllarca Sovyetler Birliği'nde, özgür olmayan bir medya ile çalıştık. Şimdi, bunun yararını görüyoruz. Bizim, eskiden beri sözünü ettiğimiz konuları bu ülkelerdeki medya hala hatırlıyor. Ve bize destek oluyor... Ama elbet her ülkenin kendine göre bir kültürel geçmişi var. Mesajlarımızı buna göre vermemiz gerek. Örneğin Çin'de çevre konusunda bir mesaj vermek istiyorsak, o kültüre uyacak öyküler anlatarak yapmak zorundayız bunu.
- Ülkelerin enerji ihtiyacı hep artıyor. Buna karşılık siz, tehlikeli de olsa ucuz bir enerji üretim biçimine karşı çıkıyorsunuz.
Bence nükleer enerji ile demokrasi arasında bir ilişki var. Çünkü nükleer enerjiden yana olmak demek, devletin daha az şeffaf olmasından, daha baskıcı olmasından yana olmak demek.
- Ama Amerika ve Avrupa ülkelerinde de nükleer enerji kaç yıllardır kullanılıyor.
Ne var ki bu ülkeler, artık bu tür enerji üretiminden vazgeçmenin yollarını arıyor. Bu elbette bugünden yarına olacak bir şey değil. Yıllar alacak. Ama Çin ve Endonezya gibi ülkeler dışında, artık nükleer enerji santrali inşa etme hevesinde olan ülke yok gibi bir şey. Japonya bile vazgeçiyor.
- Nükleer enerji yerine başka seçenekler var elbette. Ama henüz hükümetler bu konuda ikna olmadı.
Çok iyi seçenekler var. Gerek enerji üretim maliyeti gerekse tesis inşa maliyeti açısından... Örneğin birleşik ısı gücü santralleri. Bunlarda elektrik üretimi, doğalgazla yapılıyor.
- Elektrik daha mı ucuza mal ediliyor?
Nükleer yöntemle elektrik üretilirken bunun üçte ikisi yok olur. Oysa ısı olarak açığa çıkar. Isı ve elektrik üretimi, sınai amaçlarla bir arada çözülebilir. O zaman üretim çok daha etkin olur. Daha az kirlilik üretir. Enerji tüketimi daha az olur.
- Kısacası, nükleer santrale, yarattığı çevre kirliliği nedeniyle karşı çıkıyorsunuz.
Bu teknolojinin büyük sorunları var. Bize göre bu teknoloji, dünün teknolojisi. Çözülemeyen büyük sorun şu: Nükleer atıklar uzun vadede ne olacak? Bugün hiç bir yatırımcı, kuracağı fabrikanın atıkları ile nasıl başedeceğini bilmeden o yatırımı yapamaz. Nükleer enerji santralleri kurulurken, çevre sorunları üzerinde fazla düşünülmemişti. Önemli olan, ucuz elektrik üretimiydi.
- Atıklar konusu çözülemediği için, yeni nükleer santralerin kurulması, bu sorunu daha da ağırlaştıracak.
Türkiye'yi ele alırsak, hükümet, elektrik hizmetlerini özelleştirmekten yana. Ama nükleer enerjiyi özel sektöre devretmesi söz konusu değil. Çünkü özel sektör böylesine sorunlu bir konuyu yüklenmek istemez. Kaldı ki, bugünkü bilgilerimiz, nükleer santraller kurulurken de olsaydı eminim ki bir çok hükümet bu tür bir yatırıma kalkışmazdı. Çünkü o tarihlerde başımıza bu kadar büyük çevre sorunları çıkacağını bilmiyorduk... Türkiye'de kurulması düşünülen santralin atıklarıyla Türkiye Elektrik Kurumu ilgilenecek. Nasıl ilgilenecek? Bu, dünya çapında bile çözülememiş bir sorun.
- Türkiye'nin enerji ihtiyacı nasıl giderilecek o halde?
Türkiye'de seçenekler çok. Nehirleriniz var. Rüzgar enerjisinden yararlanabilirsiniz. Tarımsal atıklar yeni bir enerji kaynağı yaratabilir.
- Bütün bu seçenekler ne ölçüde ekonomik? Bunlar gerçekten çok ekonomik olsaydı, dünyada kullanımı daha yaygın olmaz mıydı?
Finlandiya, neredeyse bütün elektrik ihtiyacını tarımsal atıklardan elde ediyor. Elbette her ülkenin kendine özgü ihtiyaçları var. Türkiye'deki jeotermal enerji niçin kullanılmasın? Sularınızdan acaba yeterince yararlanıyor musunuz? Ya güneşiniz?
- Akkuyu santrali inşa edildiği takdirde bu, Doğu Akdeniz'deki ilk nükleer santral olacak.
İsrail'de gizli bir nükleer tesis var. Ancak bunun, elektrik üretimi için olmadığını biliyoruz. Üstelik bu tesis Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu denetiminde de değil. Doğu Akdeniz'de başka bir ülkede nükleer santral yok. Mısır da düşünüyor.
- Türkiye'de kamuoyu, Akkuyu konusunda fikir sahibi. Ancak, Avrupa'da nükleer enerji karşıtı protesto gösterilerinin benzerleri, en azından o boyutta Türkiye'de henüz olmadı.
Kamuoyu, gücünü sokakta gösterir. Bir de oy sandığında. Hükümetler, kamuoyunun gücünü dikkate almamakla büyük hata ederler. Bunun çeşitli örneklerini dünyada çok gördük. İnsanlar, Çernobil'de olup bitenleri hiç unutmadı. Ve aynı şey bir daha olmasın istiyor. Temiz enerji istiyor. Enerji uğruna çevrenin kirlenmesine kimsenin artık tahammülü yok. Yunanistan, Girit Adası'ndaki termik santrali niçin güneş ısısıyla enerji üreten bir santrale dönüştürdü?
- Ermenistan'da bir tane nükleer santral vardı. 1989'da bir deprem oldu. Santral zarar görmedi. Ama halk, santrale güvenmediği için kapatılmasını istedi. Hükümet buna uydu. Ne var ki ülke yoğun bir enerji sıkıntısına düştü. Ve santral şimdi yeniden açıldı... Kamuoyu baskısı hem işe yaradı hem yaramadı yani.
Kamuoyu şunu, hükümet bunu isteyebilir. Bu, her zaman böyle. Ancak çoğulcu bir demokraside hükümetler, kamuoyunun isteklerine kulak vermek zorunda. Biz hiç bir şekilde şiddete başvurmadan bu konudaki görüşümüzü aktarıyoruz. Biz polis değiliz. Biz sadece öneride bulunuyoruz. Çoğu kez de öne sürdüğümüz görüşler hükümetler nezdinde de kabul görüyor. Çünkü nükleer santraller artık ekonomik de değil, ekolojik de değil.

Greenpeace - Yeşilbarış, 27 yıldır çevre koruma konusunda faal. Siyaset üstü, hiç bir hükümete yandaş olmayan, gönüllü kişi ve kuruluşların bağışları ve parasal katkılarıyla ayakta duran bir kuruluş. Çevre korumaya yönelik görüş ve önerilerini şiddet kullanmadan, kimseye saldırmadan savunuyor. Halen 30 ülkedeki 43 bürosunda 1,330 kadar görevli çalışıyor. 158 ülkede 5 milyon kadar üyesi var. Örgütün gemileri, çevre korumaya yönelik faaliyetler hakkında dünya kamuoyunun dikkatini çekmede veya bir protesto kampanyası sırasında kampanyanın odaklandığı yerde eylemde bulunmada kullanılıyor. Rainbow Warrior - Gökkuşağı Savaşçısı adlı gemisi Fransa'nın Büyük Okyanus'taki nükleer denemelerini protesto amacıyla Yeni Zelanda'dayken Fransız ajanlar tarafından Auckland limanında batırılmıştı. Örgütün halen ******* gemisi var.
Örgütün her bürosu, "konsey"de temsil edilmek üzere bir üye seçer. Konsey yılda bir kez toplanarak bütçeyi onaylar ve yapılacak protesto eylemlerini saptar. Bir de genel başkan seçer.
Çevre korumaya yönelik her konuda faal olan Greenpeace, nükleer enerji konusuna özel önem veriyor. Bunun başlıca nedeni, nükleer enerji üretiminin, çevreyi kirletmeye en uygun ve en tehlikeli üretim biçimi olması. Çünkü nükleer enerjinin 50 yıldır çözüm bulunamayan en büyük sorunu, enerji üretiminde açığa çıkan plütonyum başta olmak üzere radyoaktif maddelerin nasıl saklanacağı. Enerji üretiminde kullanılan yakıt çubukları, İsveç ve ABD'de, santralden çıkartıldığı biçimde saklanıyor. İngiltere, Fransa ve Japonya'da ise çubuklar ise plütonyumu ve uranyumu kimyasal olarak yeniden ayrıştırılmak üzere uzman tesislere gönderiliyor. Bu, çok yüksek düzeyde radyoaktif materyal kara, deniz veya hava yoluyla, adresine ulaştırılıyor. Şimdiye kadar ciddi bir kaza henüz olmadı. Ancak ciddi bir kazada, etrafa radyoaktivite yayılması kaçınılmaz. Böyle bir kazanın Çernobil türü bir çok ciddi kirlenmeye yol açacağı korkusu ise hep var. Öte yandan, ayrıştırma işlemi de kendi başına yeni bir kirlilik kaynağı.