The OthersOsmanlı'da 400 tekke Cumhuriyet'te 300 medrese

Osmanlı'da 400 tekke Cumhuriyet'te 300 medrese

15.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Osmanlı'da 400 tekke Cumhuriyet'te 300 medrese

Osmanlıda 400 tekke Cumhuriyette 300 medrese


İrticanın görünmeyen yüzü
Nail GÜRELİ

Siyasal İslamcı terör örgütü Hizbullah'ın insanlık dışı vahşet eylemlerinin ortaya çıkmasıyla toplum sarsılırken, bir yandan da ülkenin nasıl buralara geldiği konuşulmaya başlandı. İslamcı kesimin de kendini sorgulaması gereği gündeme gelirken, eğitim sistemi, imam hatip okulları ve bu bağlamda dinci kesimdeki bir kısım vakıfların durumu üzerinde durulmaya başlandı.
Biz bu kısa incelemede, herhangi bir spekülasyona yol açmamaya özen göstererek ve olayların "magazin" yönüne uzak durarak "neden - sonuç" ilişkisine değineceğiz. Bugünkü duruma nasıl gelindiği sorusunun, özellikle siyaset, eğitim ve vakıflar bağlamında yanıtını aramaya çalışacağız.


Bugün kimi anayasal kurumlarca Cumhuriyet'in karşısında bir tehlike oluşturduğu vurgulanan "irtica" hareketinin bu hale gelişinin başlıca nedeni politikacıların ve siyasal iradenin sorumsuzluğu ve gafletidir. Eğer "irtica" hareketi ya da köktendinci akımlar belli bir noktaya gelmişse, bunlar iki yoldan ilerlemiştir. Birinci yol eğitim, ikinci yol ise vakıf ve derneklerdir.
Bugüne kadar hemen her dönemde siyasal irade bu iki yolu gerici akımların ilerlemesine açık tutmuştur. Atatürk döneminde dahi bu sorun kökten çözülememiş, Cumhuriyet devrimi bir açmazı aşamamıştır. Bu açmaz devlet ile din ilişkisinde yatıyor.
Sorunun kaynaklandığı bu açmazı, gerek eğitimde gerek vakıflar konusunda otorite olan Zekai Baloğlu(*) ile konuşuyoruz.
Bugün gelinen noktayı daha iyi belirleyebilmek, bugün yaşananları daha sağlıklı değerlendirebilmek için, tarihi bir süreci özetlemekte yarar var.
Osmalı'da padişahın iki gücü vardı. Sultan olarak devlet gücünü, halife olarak din gücünü kullanıyordu. Halifenin gücünün tabana yayılması vakıflar yoluyla oluyordu. Okulları, zenginlerin kurduğu vakıflar eliyle bir bakıma halk yapıp yaşatıyordu.

İnkılap yapıldı ama...

Osmanlı döneminde 19 tarikat ve 438 tekke vardı; bunlar bir anlamda o çağın sivil toplum örgütleriydi.
Cumhuriyet'le birlikte ordunun siyasetle ilişkisi kesildi. Şer'iye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı, ama yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu, tarikatlar yasaklandı, tekkeler kapatıldı, kısacası Osmanlı'nın üçüncü sektörü ortadan kaldırıldı. Tekkelerin yerini halkevlerinin doldurmasının düşünüldüğü söylenebilir.
Ayrıca eğitim Tevhidi Tedrisat Kanunu ile Maarif Vekaleti'ne bağlandı.
1924 Anayasası'nda devletin dininin İslam olarak kabul edildiği de unutulmamalı.
Sorunun kaynaklandığı soru şuydu:
Din eğitimi verme ve din görevlisini yetiştirme görevini kim yapacaktı?
Eskiden bu görevi medreseler yapıyordu.
Eğitimin tek kanalda toplanmasını amaçlayan Tevhidi Tedrisat Kanunu'nun 4. maddesi "İmamet ve hitabet gibi hidamatı diniyenin ifasıyla mükellef" (imam hatiplik gibi din hizmetlerini yerine getirmekle yükümlü) kimseleri yetiştirmek üzere Maarif Vekaleti'nin ayrı "mektepler küşad etmesini" (okullar açmasını) öngörüyordu. Yüksek diniyat mütehassısları yetiştirmek üzere de Darülfünun'da (üniversitede) ilahiyat fakültesi açılması hükme bağlanmıştı.

Atatürk döneminde 29 imam hatip

Buna dayanılarak Atatürk döneminde 29 imam hatip okulu açıldı.
Buralarda Kur-an - ı Kerim Arapça okunuyor, din öğretisi yine Arapça verilmeye devam ediyordu.
Atatürk şu açmazı saptadı: Din eğitimi Arapça olduğu sürece ne dini kurallarda ne de din kurumlarında bir değişiklik yapmaya olanak vardı. Din dilini değiştirmek gerekiyordu. Bunu yapabilmek için de dinin devletle ilişkisi kesilmeliydi.
Nitekim 1928'de Anayasa'dan "Devletin dini İslamdır" maddesi çıkarıldı, hemen arkasından harf devrimi kabul edildi, böylece Arapça yasaklanmış oldu. Ezan Türkçeleştirildi, hutbe Türkçe okundu. Kur-an - ı Kerim'in Türkçeleştirilmesi için Mehmet Akif, Kahire'ye gönderildi. Fakat, bazı kaynaklara göre, Mehmet Akif, Kur-an'ı tercüme ettiği halde, din dilinin değiştirilmesinin öncüsü olmak istemediği için getirip vermedi ve Atatürk ile arası bu yüzden açıldı.
Harf devrimiyle beraber ilkokullardan sonra ortaokullardan da din dersi kaldırıldı, öğrencisi kalmadığı gerekçesiyle imam hatip okulları kapatıldı. 1930'da öğretmen okullarında Arapçaya son verildi.
Böylelikle Tevhidi Tedrisat Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığı'na yüklenen din görevlisi yetiştirme ve din eğitimi verme görevi, Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun ile kendiliğinden kalkmış oldu, ama öteki yasa, yani Tevhidi Tedrisat Kanunu yürürlükteydi.

İnkılabın boş tarafı

Zekai Baloğlu, "İşte inkılabın boş tarafı burada oldu, diyor, bugün de boş bu. Din görevlisi yetiştirme ve din eğitimi görevi Milli Eğitim Bakanlığı'na Tevhidi Tedrisat Kanunu ile verilmiştir. Ama Harf İnkılabı Kanunu ile eski harfler yasaklanınca, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu görevi yapması önlenmiş oldu. Böylece inkılap kanunlarından biriyle konulmuş esas, ötekiyle geçersiz kılınmış oldu. 1928'den 1948'e kadar koskoca 20 yıl devlet din görevlisi yetiştirme ve din eğitimi verme görevini ihmal etti, din cahillerin elinde kaldı."
Baloğlu'na göre, bu sorunun çözümünün tek yolu Kur-an - ı Kerim'in ve ibadetin Türkçeleştirilmesiydi.
Bugün Doğu'da hocalarına müderris adı verilen 300 kadar medrese bulunduğunu, bunların 10 bin dolayında öğrencisi olduğunu, bu bilgilerin istihbarat örgütlerinin raporlarında da yer aldığını belirten Baloğlu, bunların arkasındaki ilk önemli güç kaynağının Süleymancılar olduğunu söylüyor.

Seçmece isimler

Bu dizinin konusuyla ilgili olmamakla birlikte, değişik alanlarda çalışan binlerce vakıf hakkında bir fikir vermek üzere, bazı vakıf isimlerinden seçmeleri sunuyoruz.
İlme Hizmet Vakfı, İnsanlığa Hizmet Vakfı, Bereket Vakfı, Türk Toplumunu 2000'lere Hazırlama ve Yaşatma Vakfı, Vuslat Vakfı, Su Vakfı, Acil İhtiyaç Projesi Vakfı, Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı, Otomatik Kontrol Vakfı, Popüler Müzik Sanatı Vakfı, Türkiye Yüzme Atlama ve Sutopu Vakfı, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Türkiye Yangından Korunma ve İtfaiye Eğitim Vakfı, Türkiye Deprem Vakfı, Su Teknolojisi vakfı, 3 G Girişim Gücünü Geliştirme Vakfı, Son Çağrı Vakfı, Dağlılar Vakfı, İmam Verdi Vakfı, Alvarlı Efe Hazretleri İlim ve Sos. Hizmetler Vakfı, İmdat Vakfı, Selam Vakfı, Binbir Çiçek Vakfı, İnsan Vakfı, İnsanlık Vakfı, Karşılıksız Hizmet Vakfı, İslami İlimler Araştırma Vakfı, Yirmi Birinci Yüzyıl Anadolu Vakfı, Asımın Nesli Vakfı, Yeni Dünya Vakfı, Yürüyenler Bereket Vakfı, Göz Nurunu Koruma Vakfı, Lokman Hekim Sağlık Vakfı, Türk Halıcılık Vakfı, Şenkayalılar Vakfı, Hava Ambulans Taşımacılık Vakfı, Türkiye Sokak Çocukları Vakfı, Mezarlıklar Vakfı, Isıtma Soğutma Klima Araşt. Ve Eğitim Vakfı. Genç Başarı Eğitim Vakfı. vd.

"Açma yaşatma" dönemi

Bu sürece "açma ve yaşatma dönemi" denilebilir. Tarikatlar yasak olduğu için, örgütlenme dernek yoluyla gerçekleştiriliyordu. Derneklerin adı da ...Kur-an Kursu Açma ve Yaşatma Derneği şeklinde son buluyordu. "Açma ve Yaşatma" dernekleri pıtırak gibi bütün yurda yayıldı. Bu dernekler Vakıflar Yasası'nda 1967'de yapılan değişiklik sonucunda vakfa dönüştü.
Bu arada, 1965'te Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun tasarısına "Kur-an kurslarını açmak, yönetmek ve din görevlilerini yetiştirmek, din eğitimi vermek" görevini Diyanet İşleri Başkanlığı'na yükleyen hükümler konulmuştu. Bu hükme Talim Terbiye Kurulu kesinlikle karşı çıkışını ve gelişmeleri kurul üyesi Zekai Baloğlu şöyle anlatıyor:
"İki eğitim kanalını ihya ediyorsunuz, dedik, biri genel eğitim kanalı, öteki dini eğitim kanalı. İllerde birinin başında İl Milli Eğitim Müdürü, ötekinin başında müftü. Bu, ülkeyi birbirine katar.

Gece yarısı kanunu

Hükümet o maddeyi çıkararak tasarıyı Meclis'e gönderdi. Ben Meclis'te takip ediyorum. Gece saat 24.00'te Meclis'te 15 - 20 milletvekili var. Tasarıdan çıkarılan o madde birkaç milletvekilinin imzaladığı bir önergeyle aynen getirildi. Başkan hükümetin görüşünü sordu. Diyanet İşlerinden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy çıktı, Kur-an - ı Kerim okumanın din görevi olduğunu, bunu okumayı öğretmenin bir eğitim görevi değil, bir din görevi olduğunu, bu itibarla Kur-an kurslarını açıp yönetme görevinin Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevi olduğunu söyledi ve kanun o madde eklenerek çıktı.
Ardından bir de kadro kanunu çıkarıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı 10 bin kadar imam kadrosu aldı. Kursları tarikatçı dernekler açtı. Tayinler yapıldı, Süleymancıların hepsi devlet memuru oldu. Böylelikle din eğitimi adı altında devlet örgütü içinde Süleymancılar maaşlı memur haline getirildi.
Eski 19 tarikatın yerine, o kadar değilse de, 10 kadar büyük dini hareket oluştu. Adları tarikat değil, ama kendi yorumlarına göre Allah'a ulaşmanın yolunu gösteren dini akımlar çıktı. Hepsi elemanlarını yetiştirdi, kadrolarını kurdu. Öyle hale geldi ki, bu akımların camileri bile ayrıldı, birbirlerinin camilerine gitmez oldular."
Bugün karşılaşılan dehşet verici tablolar üzerine sorumlu aranıyor, bazı sorgulamalar yapılıyor. Bunların sorumlusu "şeriatçı" olduğu söylenen bazı vakıf ve dernekler mi? Zekai Baloğlu'na göre, "Hayır efendim! Devlet yaptığı hatalarla vakıfları ve dernekleri, gerekli düzenlemeyi yapmadığı için, yasak olan tarikatların aracı haline getirdi."
Bugünün tablosundan şaşıranların ve rahatsızlık duyanların, "sebep - sonuç" bağlamında görmeleri gereken daha başka kilometre taşları da var.
---------
(*) Zekai Baloğlu, uzun yıllar eğitim bürokrasisinin zirvesinde, Talim Terbiye Kurulu'nda üye (1962 - 66) ve başkan (1966 - 75) olarak görev yapmış bir eğitimci. Halen çeşitli vakıf ve derneklerin oluşturduğu Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) Başkanlığını yürütüyor, vakıflar konusunda uzman. "Türkiye'de Eğitim / Sorunlar ve Değişime Yapısal Uyum Önerileri" ile "Daha Sağlıklı Demokrasi ve Sivil Toplum İçin / Türkiye'de Vakıflar ve Dernekler" adlı kitapları var.


Yarın: Dinci vakıflara kıyak

KEŞFETYENİ
Survivor'dan elendikten sonra Yiğit Poyraz'dan ilk paylaşım!
Survivor'dan elendikten sonra Yiğit Poyraz'dan ilk paylaşım!

Cadde | 03.05.2025 - 07:13

Survivor All Star 2025'e sürpriz bir şekilde veda eden isim Yiğit Poyraz olmuştu. İlk paylaşımını yapan Poyraz'ın 'Usta' ifadesi dikkat çekti.

Yazarlar