The Others SÜREKLİ SEKS ÜZERİNE KONUŞUYORUZ

SÜREKLİ SEKS ÜZERİNE KONUŞUYORUZ

30.05.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yaşasın cinsellik, kahrolsun aşk!

SÜREKLİ SEKS ÜZERİNE KONUŞUYORUZ
Gözleri nasıl parlıyordu uzun beyaz saçlı cinsellik uzmanımızın, ailemizin "seks doktoru" olan Haydar Dümen'in. "Müjde artık Viagra var beyefendi!" diye neşeyle sesleniyordu telefondaki 79'luk delikanlıya. Utanmasa ortalığa atlayıp zıplayacak gibi heyecan doluydu. Öte yanda "Televole"lerin sevilen "meme - ikonu" Nadide Sultan, göğüs boyundan çektiklerini ballandırarak anlatıyordu. Okan Bayülgen bulduğu bu konuklardan pek hoşnut, onları tatlı dille konuşturuyordu. Bu arada Haydar Dümen anlatıp duruyor, cinselliğe, hakiki aşka dair mesajlar veriyor, gözlerinin içi parıldayıp duruyordu.
Farkındasınızdır sanırım bu aralar çenemiz iyice düştü, sürekli cinsellik üzerine konuşup duruyoruz. Cinsellik önce dergilerde, gazetelerin eklerinde başlamıştı, şimdi ise TV ile büyük bir ivme kazandı ve kendi konularını, konuklarını ve uzmanlarını yarattı. Anlaşılan hızla modernleşiyoruz. Bu benim tesbitim değil, aksine Fransız fikir tarihçisi Michel Foucault'nun önemli bir önermesi. Bu önermeye bakılırsa, Batı toplumları modern çağdan itibaren bireyin "cinselliğini" de keşfetti. Biliyorum, şimdi bazılarınız, ne demek yani modern çağdan önce cinsellik yok muydu diye soracaktır. Foucault'ya bakarsak, bir "bilgi alanı" olarak yoktu. İnsanlar bizim cinsellik diye tarif ettiğimiz eylemi yaşıyorlardı ama bu alana dair sistematik veri toplayıp bu bilgileri tasnif etmiyorlardı.
Eğer bu doğruysa, modernleşmenin en önemli göstergesi cinsellik üstüne sürekli konuşmaya başlanmasıdır. Modernite, cinsellik üstüne bir gevezelik, bir itiraf furyası ve bir susmama halidir. Son yıllardaki Türkiye medyasını düşünürsek çok tanıdık bir şeyden söz ettiğimi hemen anlayacaksınız. Cinsellik, "Televole"lerde başlayan, gecelerin beyaz saçlı prensi Yıldo'nun fır dönen gözlerinden geçip Haydar Dümen'in Ayşe Özgün şovunda sonlanan bir gevezelik durumu değil de nedir? Batı'nın altmışlarda yaşadığı "cinsel devrimi" çok değil belki bir otuz yıl sonra hızla yaşamaya başlamış gibiyiz. Sanki cinsellik memleketin siyaset dışı gündeminin en önemli meselesi haline gelmiş.
Yine Batı'ya dönüp bu gevezelik halinin öteki iki önemli "keşfini" hatırlamak lazım. Bunlardan ilki "gövde" ötekiyse "ruh"tur. Yani gövdemizle heyecanlanırız ama ruhumuzla severiz. Bu ayrım aynı zamanda kafaların da kolayca karıştığı bir noktadır. Örneğin "aşık olmak" ulvi çağrışımlar yaparken, "aşk yapmak"tamamiyle dünyevidir.
Cinsellik üstüne konuşmanın nedeninin gövdeyi anlama, onun heyecanlanma mekanizmalarını kavrama gibi biraz da teknik bir mesele olduğu ileri sürülüyor. Bir tür olmazsa olmaz temel, bireysel bir altyapı. Bu yaklaşımda beşik kertmesine, görücü usulüne pek yer yok; aksine birbirini tanımayan iki birey bir tür heyecan örtüşmesine uğruyor ve birbiriyle ilgileniyor. Ancak bundan sonra ruh benzerliğine bakılıyor ve varsa bu iki bireyi bir aşk duygusunda birleştiriyor. Kusursuz gibi görünen bu yaklaşım, birçok uzmanın da işaret ettiği gibi pek çalışmıyor. Çünkü modern çağda "cinsellik", yani "gövde" üstüne o kadar çok konuşuluyor ve tartışılıyor ki, bireylerin aşık olmaya mecali kalmıyor. Bu nedenle de modern çağda yaşanan birçok sevgi ilişkisi sadece cinsellik alanında tarif bulup onun karmaşık labirentinde hızla kaybolup gidiyor. Cinsellik, aşkı yaralıyor, yok ediyor ve belki de doğmadan öldürüyor. Aşktan hoşlanılmıyor, bir tür delilik olarak görülebiliyor. Böylece birçok insan cinsel, yani gövdede başlayıp biten ilişkiyi, aşk ilişkisine tercih ediyor. Aşk bir hastalık, kontrolü kaybetme, hatta bir delilik hali olarak algılanabiliyor.
Yine Foucault'ya kulak verirsek, aşka, modern çağdan önce hiç de böyle bakılmazdı. Çünkü "ruh" ile "gövde" ayrışmamış, aşk neredeyse tanrısal bir lütuf gibi görülüyordu. Kutsallığın insanda keşfi, insanda yansıması. Cinsellik tarif edilmediğinden, üstüne sürekli konuşulmadığından, gövdelere değil ruhlara kolaylıkla aşık olunabiliyordu. Kabul edelim, bu ülkede de "ruh" günleri bitti. Artık "gövdemiz", Viagramız var. Ya aşksız ruhlarımız, onlara ne olacak? Onların Haydar Dümen'i falan yok...

orhan.tekelioglu@rocketmail.com