01.02.2022 - 10:53 | Son Güncellenme:
Mustafa Özge Özden - ELDER Genel Sekreteri
Bugün Türkiye’nin elektrikli otomobil sektörü için tüm tarafların ortaya koyduğu motivasyonla, ana bir hedefimiz var. O da Türkiye’nin her noktasını, doğusunu batısını, kuzeyini güneyini, kentini ve kırsalını ayırmadan en kısa sürede bir elektrikli araç altyapısını hayata geçirmek. Bu noktada gerek teknolojik maliyetler gerekse ülkemize özgü koşullar nedeniyle bunun sadece piyasa dinamikleriyle gerçekleştirilmesi önünde ise aşılması gereken bazı zorluklar bulunuyor. Bunlardan ilki, yatırımların mevcut maliyet koşullarıyla geri dönüşünün ticari anlamda uzun olduğu gerçeği. Bu durum elektrikli araca talebin düşük olduğu yerlerde yatırımların ekonomik olmasını da engelliyor. Bu da bizlere bir başka gerçeği hatırlatıyor. Ülkemizin sosyoekonomik gelişmişliği maalesef homojen değil. Bu nedenle elektrikli araçlara yönelik talep bölgeden bölgeye değişkenlik gösterecektir. Bir başka deyişle, Hakkari ve Van şehir merkezleri ve arasındaki kara yollarındaki talep ile Ankara ve İstanbul şehir merkezleri ve arasındaki kara yollarındaki talebin aynı olmasını beklemiyoruz. Şarj istasyonu yatırımları elektrikli araç sayısını takip edecektir ancak yeterli altyapının olmamasının da talebi düşürmesi söz konusu. Bu ikilemi aşma noktasında, şarj istasyon sayısını artırmak, ihtiyaç duyulan altyapıyı önden sağlamak, elektrikli araçların daha hızlı yayılmasına yardımcı olacaktır. Elektrikli araç kullanımını artırmak amacıyla gerekli altyapıyı önden sağlama noktasında ise, elektrikli dağıtım sektörü de önemli rol oynama kapasitesine ve deneyimine sahip.
“ELDER olarak yaptığımız modelleme çalışmasıyla, 2030 yılında 1 milyon aracın yollarda olacağı kabulüyle, Türkiye genelinde ek puant yük oranını hafta içi yüzde 5,4, hafta sonunda yüzde 4,2 olarak hesapladık. 3 bölgemizde yüzde 10’un üzerinde ek puant yük oluşma potansiyelini de tespit ettik.”
Şarj ve şebeke yatırımları tarifeden karşılanabilir
Şarj istasyonları elektrik dağıtım şebekesine bütünleşik ve ek yük getiren bir yapı. Bu durum bağlantı noktalarının seçiminde, maliyetleri düşüren, şebeke esnekliği ve direncini gözeten, ekonomik ve operasyonel bir optimizasyon gerektiriyor. Bu noktada elektrik dağıtım şirketleri devreye girebilir. Ayrıca özellikle kritik ana arterlerde DC şarj istasyonlarına yönelik yatırımlarda dağıtım şirketlerinin de yer alması önemli bir opsiyon olabilir. Çünkü teknik yeterlilikler, iş modeli ve tarife yapması anlamında da elektrik dağıtım şirketleri önemli bir teknik tecrübe ve bilgi birikimine sahipler. Şarj istasyonu ve ilişkili şebeke yatırımlarının tarifeden karşılandığı ve toplumsallaştırıldığı bir seçenek ülkemizin tüm bölgelerine çok hızlı bir şekilde altyapıyı yaygınlaştırma imkanı sunacaktır. Bu tip bir iş modeli ve yatırım mekanizması büyüme, istihdam ve teknolojik gelişimin de önünü açar.
AB ile paralel ilerlemeli
Vatandaşlarımızın tamamı, hem bireysel hem de toplu taşıma araçları aracılığıyla ulaşım sektörünün bir paydaşı olduğundan, ulaşımda iklim hedefleriyle uyumlu çevre dostu bir dönüşümün toplumun tamamının katkısıyla hayata geçirilmesi çok önemli. Zamanlaması gecikmemiş bir ulaşım altyapısı dönüşümü Avrupa Birliğine paralel bir ajanda ile ilerlemeli elbette. Böylelikle Avrupa’dan ülkemize yönelebilecek yaşlı içten yanmalı motorların önüne geçilmeli ve ülkemizin yeşil ekonomiye yönelik sanayi ve teknoloji yetkinlikleri de güçlendirilmelidir.
Tüketicilere en az maliyet yansıtılmalı
Elektrikli araçlar, depolama ve dağıtık üretim santrallerinin sayısının artmasıyla elektrik dağıtım şirketleri geleneksel rollerinin yanında şebeke işletmecisi olarak çalışarak talep yönetimine katkı sağlayacaklar hatta piyasa katılımcıları için fiyat sinyalleri üretecekler. Yeni nesil şebeke yapısında da esneklik ve direnç (resilliency) gibi özelliklerin ön plana çıkmasını bekliyoruz. Şarj istasyonlarının şebekeye bağlantı süreçlerinde, projelendirme, kurulum ve kabulleri için elektrik dağıtım şirketlerinin onayını kritik önemde görüyorum. Şebekeye getirilen yükler sonucunda işletme ve bakım harcamalarının optimum düzeyde olması böylelikle tüketicilere en az maliyetin yansıması da yine çok önemli.
Yatırım planları bölgelerin özelliklerine göre yapılmalı
Öte yandan elektrikli araç pazarının büyümesiyle, şebekenin kaldıramayacağı yüklerin oluşması, şarj istasyonlarının operasyonelliğini tehdit ederken, mesken ve ticarethane gibi elektrik tüketicilerine kesintisiz enerji tedariki için de sıkıntılar yaratma olasılığını barındırıyor. Bu doğrultuda, pik yük projeksiyonlarının yapılması ve ek yükler sonucunda oluşacak bakım ve özellikle yatırım ihtiyaçlarının bugünden belirlenmesi kritik düzeyde önemli. ELDER olarak yaptığımız modelleme çalışmasıyla, 2030 yılında 1 milyon aracın yollarda olacağı kabulüyle olası ek puant yükünü hesapladık. Çalışma dahilinde hafta içi ve hafta sonu eşzamanlılık faktörlerini, mevcut içten yanmalı motorlu otomobil parkını ve benim çok önemsediğim sosyoekonomik gelişmişlik endeksini esas aldık. Çalışma sonucuna göre, Türkiye genelinde ek puant yük oranı hafta içi yüzde 5,4 olarak oluşurken hafta sonunda yüzde 4,2 olarak oluştu. Bununla birlikte 3 bölgemizde yüzde 10’un üzerinde ek puant yük oluşma potansiyelini tespit ettik. Dolayısıyla master yatırım planları yapılırken bölgelerin karakteristik özelliklerine dikkat edilmesi oldukça kritik. Bununla birlikte, elektrikli araçların rahatça yollara çıkması durumunda bazı darboğazlarla karşılaşabileceğimizi de hatırlatmakta ve bu gibi durumlara karşı hazır olmak için şimdiden bazı çözümler üretmemizde fayda var. Bunların bir kısmı binalarımızdan, kent planlarımızdan kaynaklanıyor, bunlara da özel çözümler üretmemiz gerekecek. Ülkemize özgü koşullardan kaynaklanan söz konusu darboğazlar ve zorluklar arasında, site tipi yüksek katlı yapılaşmanın olduğu ve sıkışık yapılaşmanın olduğu bölgeleri, özellikle bayram ve tatillerde şehirler arası yollarda oluşan yüksek araç trafiğini ve trafo kapasitesinin büyütülemediği, bina içi yer altı trafolarının olduğu mahalleleri sayabiliriz. Bu darboğazlara getirilecek çözümler arasında, mikro şebekeler, belirli dönemlerde kullanılabilecek mobil servis sağlayıcı çözümler gibi opsiyonları uygulamak için bugünden çalışmalara başlamak gerektiğini düşünüyorum. Bu sayede elektrikli araçların tetiklemesiyle ortaya çıkabilecek pik yükleri azaltırken, ileriki yıllarda araçlarımızı da bir “türetici” olarak şebekeye katmamız mümkün olacaktır.