28 Haziran’da yürürlüğe giren Türkiye Maarif Vakfı Kanunu, tartışmaları da beraberinde getirdi.
Muhalefetten olduğu kadar sivil toplum örgütlerinden de eleştiriler var.
Peki bu yasa bu dönemde değil de farklı bir dönemde çıksaydı, aynı tepkiler yine gelir miydi?
Tepkiler, yasanın kendisine mi yoksa uygulanış şekline mi?
Daha da önemlisi, perde gerisinde, arka bahçe yaratma sevdası var mı, yok mu?
Tartışmalar aylardır sürüyor ve ben özellikle yazmadım. Çünkü önümüzü görmek istedim.
Ve hâlâ, gözü kapalı destekleyenlerin ya da eleştirenlerin ötesinde, ortaya konan bir şey yok!
Neler getirdi?
ünümüz uzmanlık çağı, bu yüzden konu ne olursa olsun, o işin uzmanı aranıyor.
Başka türlü de zaten refah toplumu olamıyorsunuz.
Peki ya bizde?
Gençlerin üçte ikisi, istedikleri bir alanda değil, kazanabildikleri üniversitede okuyor, mezun olduktan sonra da öğrenim gördükleri alanda değil, çok farklı alanlarda çalışıyorlar.
Bu konuda çok çarpıcı bir anket var ama ona geçmeden önce birkaç önemli ayrıntıyı daha sizinle paylaşmak istiyorum!
İlki meslek çeşitliliği.
Tanımlanmış ve eğitimi yapılan meslek çeşitliliği bizde 800 civarında, gelişmiş ülkelerde ise 10 binin üzerinde.
Bayram tatilinde, küçük oğlumuzun mezuniyeti nedeniyle Fransa’daydık.
Tam da futbol çılgınlığının içine düştük.
Her ne kadar futbolla, uzaktan yakından ilgim olmasa da Avrupa kupası maçlarını ta en başından beri izliyorum.
Nasıl ve niye elendiğimiz konusunda onlarca yazı yazılırdı ama bu benim işim değil diye hiç bulaşmadım.
Fransa’da olup da, üstelik Fransızlar için gerçek final niteliğindeki Fransa-Almanya maçının oynandığı Marsilya’da olup da bu maça gitmemenin mantığını, futbolla yatıp, futbolla kalkanlara bir türlü anlatamadım.
Tıpkı Fransa-Portekiz arasındaki şampiyonluk maçını, sahada değil de havaalanında izlediğim gibi...
Buradaki çok önemli maçlara gittiğimde de, genelde sahadaki atmosfere takılır kalırım, golleri de dev ekranlardan izlerim, en azından tekrarı oluyor!..
Yarı final, final öncesi ve sonrası, sokakların halini yazacağım ama 2016 Avrupa Şampiyonası’nda aklımda kalan en önemli kare
Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen, son yıllarda, çok sayıda kolej ve üniversiteye yabancı ortak ya da yabancı patron geldi.
Birçoğu da, en kârlı işlere yatırım yapan uluslararası fonlardı...
Birkaç aydır özel okulların patronaj yapılarında ciddi bir hareketlilik gözleniyor.
Yabancı fonlar gidiyor, onların yerine farklı sermaye sahipleri geliyor.
Görünen o ki, bu el değiştirmeler daha uzun süre devam edecek.
Özellikle de hormonlu bir şekilde büyüyen zincir okullarda.
Çünkü bu yük, herkese ağır gelmeye başladı!..
Prof. Dr. Dursun Zengin Hocamız, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. O da, ilgili herkes gibi, LYS’deki kendisiyle ilgili sorulara göz atmış ama sonuç ÖSYM açısından tam bir felaket olmuş. Tespitlerine göre en az 15 sorunun iptal edilmesi gerekiyor.
Dursun Hoca’nın ÖSYM Başkanlığı’na gönderdiği bilgi notu, ülkemizde gençlerin geleceğine yön veren kurumumuzun geldiği son noktayı da ortaya koyuyor!
Vah ÖSYM vah!
LYS’deki Almanca 25 Haziran 2016 tarihinde yapılan Lisans Yerleştirme Sınavı-5 Yabancı Dil Almanca testinde birçok dilbilgisi, yazım ve anlam hataları tespit edilmiştir.
Hepimizin bildiği gibi, bir virgül bile anlamın değişmesine ve farklı sonuçların doğmasına neden olabilir.
Birçok gencimizin girdiği ve geleceğini belirlediği böyle ciddi bir sınavda bu tür hataların yer alması kuşkusuz doğal karşılanamaz. Çünkü adayların geleceği söz konusudur.
Bir sorunun doğru ya da yanlış yapılması bile çok şey değiştirmektedir.
Ancak aşağıda verilen örneklerde de görüldüğü gibi, çok sayıda hata yer almaktadır.
YÖK’ün yeni patronu Saraç, YÖK’e çekidüzen vermek için nereye el atsa, elinde kalıyor.
Deneme yanılma yöntemiyle öğrenme şekli ve bir parmak bal politikası, çok gerilerde kaldı sanıyorduk ama görünen o ki hâlâ değişen bir şey yok!..
Bir YÖK düşünün ki kontenjan ve tercih sayısına bir türlü karar veremiyor.
Bir YÖK başkanı geliyor, kontenjanları üniversitelere bile hiç sormadan yüzde 20 artırdım diyor. Sonra bir başkası geliyor, böyle rezalet olmaz deyip, pek çok fakülteyi kapatıp, kontenjanları da indirebildiği kadar indiriyor!
Tercih sayısı konusunda yaşananlar ise tam bir komedi.
Bir ara 18’di, sonra 24’e çıkarıldı. Son yıllarda da 30’du.
Ve her sayı artırımında, daha fazla özgürlük denildi.
Turizmciler nihayet sevinmişe benziyor.
Tatil yöreleri tıklım tıklım.
Muhtemelen okullar açılıncaya kadar bu böyle devam eder.
Peki sezonu zararsız, ziyansız kapatabilirler mi?
Evet demek çok zor!
Peki, tatilciler hallerinden memnun mu?
Onlara sorarsanız, kriz turizmcileri hiç akıllandırmamış!
Mutlu bay- ramlar.
Didiş- menin her türlüsü, bayram sonrasında, zaten sizi bekliyor.
Bu yüzden, en azından önümüzdeki üç beş gün boyunca her şeyi geride bırakıp, bayramın tadını çıkarın.
Mutluluğu da o kadar uzaklarda aramayın.
Kore gezisi sonrasında, Uzakdoğu’dan aklımda kalan üç beş anekdottan biri de bu:
Sizi ne mutlu ediyorsa onu yapın!..
Peki, oralarda da bayramlar var mı?