Okullardaki şiddet olaylarıyla ilgili olarak TBMM Araştırma Komisyonu'na bilgi verirken, Disiplin Yönetmeliği'nde değişiklik yaptıklarını ve kontrol altına alınamayan öğrencilerin açık liselere kaydırılacağını söyledi ve "Liselerde suça eğilimli olan ve zapturapt altına alamayacağımız öğrencileri örgün eğitimden yayın eğitime vereceğiz" dedi.Şimdi bu açıklamaları okuyanların kafasında, açık lisenin bir sürgün yeri olduğu imajı yerleşecek. Oysa mevcut durum bunun tam tersi. Çalışmak ya da eğitimlerine çeşitli nedenlerle ara vermek zorunda kaldıkları için açık liseye gitmek durumunda kalan öğrencilere, bundan daha incitici bir söz söylenemezdi. Dahası, böylesi incitici sözü söyleyen en son kişi Milli Eğitim Bakanı olmalıydı. Ama tam tersi bir durum yaşanıyor.Okullar olmasaydı eğitim idare etmek çok daha kolay olurdu diyen Osmanlı Nazırı ile haylaz öğrencileri okul dışına iten bakan arasında ne fark var? Asıl bu türdeki öğrencilerin örgün öğretim sistemi içinde tutularak kazanılması gerekiyor. Onları sokağa atmak, yapılabilecek hataların en büyüğü. Oysa okulda kalıp, rehberlik birimlerinin gözetim ve denetimi altında bulunsalar, normale dönmeleri çok daha kolay olurdu...Açık lise öğrencilerinden bu konuda yoğun tepki var. "Bakan Bey, kırdığı potu bir an önce telafi etmelidir. Yoksa, toplumun bize bakış açısı değişir" diyorlar.Öğrenciler haksız da sayılmazlar, benzeri bir durum Açıköğretim Fakültesi için gerçekleşmiş ve yanlış imajın değişmesi yıllar almıştı.Bazı aklıevvellere göre, Açıköğretim Fakültesi, hiçbir yeri kazanamayan, başarısız öğrencilerin gittiği bir yerdi. Onları işe almak doğru değildi. Ama gerçekler görünenden çok farklıydı. Açıköğretim öylesine başarılı mezunlar verdi ki, birçok alanda örgün öğretimi geride bıraktı. Açık öğretimliler için tam o kötü imaj ortadan kalkmışken, Bakan Çelik'in bu son değerlendirmesi, eski yaraların yeniden kaşınmasına neden oldu.Öğrenciler şimdi haklı olarak soruyorlar:"Peki evde yaramazlık yapan çocuğu ne yapacağız? Bakan Bey'in yaptığı gibi sokağa mı atmamız gerekiyor?.." Aynı mantıkla yola çıkıldığında, evet, sokağa atmak gerekiyor. Ama hangi anne baba buna razı olur. Milli Eğitim Bakanı da bir anlamda, tüm öğrencilerin babası sayılır. Bir aile reisi olarak, nasıl böyle bir mantık yürütür ve nasıl böyle bir açıklama yapar, anlamak mümkün değil.Ancak son zamanlarda siyasetçilerden öylesine açıklamalar duyuyoruz ki şaşıp kalıyoruz. Sanki birbirleriyle pot kırma yarışı içerisine girmişler. Kime ne faydası varsa... Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, önceki gün öylesine bir pot kırdı ki, tamir etmesi çok kolay olmayacak. Açık lise öğrencileri, Bakan Bey'in okullarını sürgün yeri olarak gösterme yerine sorunlarıyla ilgilenmeye çağırdılar. "Kayıtlar temmuzda yapıldı. Ama hâlâ kitaplarımız gelmedi. Bu yüzden ocak ayında yapılacak sınavlar, marta ertelendi. Ama kitapların ne zaman gönderileceğine yönelik hâlâ bir açıklama yok. Sınavdan birkaç hafta önce gönderilen kitaplarla ne zaman ders çalışıp da, nasıl başarılı olacağız? Son dakika gelir ve başarısız olursak, bunun sorumlusu biz değil, bakanlıktır" dediler.Özetin özeti: Sorumluluk makamında oturanlar, ağızlarından çıkan her söze dikkat etmek zorundadırlar. Daha da önemlisi, sorunlu öğrencileri, sistemin dışına iten bir çözüm anlayışı çağdışı ve inciticidir... aguclu@milliyet.com.tr Kitapları göndersinler