17 Ağustos Marmara depreminden hemen sonra, çok önemli bir noktaya dikkat çekmiştim: Türk toplumu belki de ilk kez bilimi ve bilim adamını keşfediyor. Bu yüzden çok dikkatli olmaları gerekiyor. Oysa onlar birbirine girdi. Birinin ak dediğine diğeri kara diyor. YÖK'ün ya da hükümetin zaman geçirmeden deprem alanında uzmanlaşmış bilim adamlarına ve bu konudaki bilimsel verileri tek çatı altında bir araya getirmesi doğru olur" diye yazmıştım. Aklın yolu buydu. Birinin öne çıkması diğerlerini rahatsız edebilirdi. Nitekim korkulanların hepsi oldu...
Deprem konusunda uzmanlaşmış bilim adamlarıyla, teknik altyapının yoğunlaştığı kurumları şöyle sıralayabiliriz: Kandilli nedeniyle Boğaziçi, İTÜ, ODTÜ, Hacettepe, TÜBİTAK, MTA. Bazılarında çok donanımlı teknolojik altyapı var, bazılarında ise çok iyi bilim adamları.
Bilimin kökeninde şüphecilik yatar. Birinin ak dediğine elbette hepsinin birden ak demesi beklenilmez. Ama sergilenen tutum çok farklı. İş bilen bilmeyen, anlayan anlamayan kavgasına dönüştü. Şimdilik kapalı kapılar ardında süren bu kavganın 7.4 büyüklüğünde kamuoyuna yansımasına çok az kaldı. Bakalım o zaman "aman bu işe bizi bulaştırmayın" diyen hükümet, Cumhurbaşkanı ve YÖK ne yapacak?..
17 Ağustos sonrasında öne çıkan üç kurum var: İTÜ, ODTÜ ve Boğaziçi. Üçü de Türkiye'nin gözbebeği. Üçünün rektörü de gelinen noktadan çok ama çok rahatsız. Söz, bugün İTÜ Rektörü Prof. Dr. Gülsün Sağlamer'de: "İTÜ'nün kadrosunda deprem konusunda uzmanlaşmış dünyaca ünlü bilim adamları var. 17 Ağustos öncesinde 'deprem geliyor' diye uyaranların en başında bizim arkadaşlarımız geliyor. Deprem sonrasında da en geniş kapsamlı araştırmaları yine biz yaptık. Marmara Denizi'nin altından geçen fayları herkesten önce biz inceledik. 30 yıl içinde İstanbul'da büyük bir depremin beklendiğini arkadaşlarımız yıllardır dile getiriyor. Eğer yıkılmaz ya da takviye edilmezlerse, İstanbul'daki konutların yarısının oturanlara mezar olacağını 17 Ağustos'tan sonra bir kez daha dile getirdik. Ama bugüne kadar ne ilgilenen, ne de 'peki ne yapmalıyız?' diye soran oldu...
Bizim dünya çapındaki arkadaşlarımızla, bu konuda hiçbir birikimi olmayan sıradan bilim adamları aynı kefeye kondu. Hatta onlar öne çıkartıldı. İTÜ doğruları buluyor, doğruları söylüyor. Ama bu kimsenin işine gelmiyor. Ülkemiz için elimizden gelen her şeyi yaptık, ama Türkiye'nin çivisi çıkmış. Sırf İTÜ'nün dediği olmasın diye gerçekler gözardı ediliyor.
Aykut Barka, Düzce hattındaki fayın kırılacağını 8 Ekim'de açıkladı. Işıkara ise 11 Kasım'da. Ama, Barka'nın söyledikleri dikkate alınmadı. Şimdi aynı uyarıları İstanbul için yapıyoruz. Ama yine dinleyen yok. Uyarmaktan bıktık artık. Durumu Cumhurbaşkanı'na da anlattım. İTÜ'ye, Türkiye'ye haksızlık yapılıyor dedim. Dinledi, siz yapabileceklerinizi yapmaya devam edin dedi. Peki ama nereye kadar?"
Sağlamer, MTA'dan İTÜ'ye gönderilen Marmara Denizi'ndeki sismik bulgulara ilişkin olarak ise, akşam saatlerine kadar bu yönde kendisine ulaşan bir bilgi olmadığını söyledi. Akşam ise, "İlgili birimlere bazı sismik bulgular gelmiş. Ama bu çalışmalar öyle birkaç günde bitmez. Zaman alır. Ancak geminin yetersizliği nedeniyle ölçümler çok sınırlı. Bu yüzden sonuçlardan mucize beklemek yanlış olur. Bittiğinde MTA ile grup çalışması yapılacak" dedi.
Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr