Öğrenci affı ve beceri kursları konusunda tam bir komedi yaşanıyor. Olup bitenleri ya biz anlamıyoruz ya da bu işin mimarları yeterince aydınlatıcı değil.
Üçüncü bir şık da toplumun balık hafızalı sayılması ki bunu da kimsenin aklından geçirdiğini sanmıyoruz.
Her iki proje konusunda da görüşlerimizi açıklamadan önce isterseniz gelin önce şu iki maile göz atalım:
Sorun eğitimde değil
“İyi günler Abbas Bey daha önceki ‘Beceri Kursu Enflasyonu!’ başlıklı yazınızı okudum. Tabii ki yazınıza içtenlikle katılıyorum.
Televizyonlarda, gazetelerde, duyuyoruz okuyoruz, Türkiye’de işsizlik sorunu yok, kalifiye eleman sıkıntısı var deniliyor.
Bu söylem, beni gerçekten çok üzüyor, kırıyor...
Hatta geçenlerde önemli bir kurumun müdürü de aynı şeyi söyledi.
Türkiye’de mesleksizlik diye bir durum var o nedenle işsizlik yüksek dedi.
Yetkili bir kişiden bunu duyunca, ben de kendimden şüphe ettim.
5 yıl üniversite, 2 yıl tezsiz yüksek lisans, 2 yıl da alanımda tezli yüksek lisans yaptım...
Sonunda bu okullar bittikten sonra diplomaları aldım ama yine de öğretmen olma vasfına sahip olamadım.
Şimdi ben, mesleğim olmadığı için mi işsizim?
Yakında doktoraya başlıyorum belki o zaman kalifiye bir eleman olurum. Kalifiye olmak için daha ne kadar okuyacağım bilemiyorum. Galiba, bu beceri kurslarına da gitmem gerekiyordu, en büyük hatayı burada yaptım sanırım...”
Af neden işe yaramaz
“54 yaşındayım. İ. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 20 yıldan beri doktora öğrencisiyim. 1998’den beri çıkan aflarla 7 defa yeterlilik sınavına girdim ve başarısız oldum. Lisansı bilmem ama, yüksek lisans ve hele doktora eğitimi tam bir rezalet, tam bir keşmekeş. Yeterlilik sınavı tamamen objektiflikten uzak, sübjektif kriterlere göre yapılıyor. Uluslararası bilim dergilerinde yayınlanmış tek makalesi bile olmayan hocalar, sınav jürilerine başkanlık yapıyor, dilediklerini geçiriyor, dilediklerini bırakıyorlar. Enstitü yöneticilerinin uygulamakla yükümlü oldukları yönetmelikten haberleri bile yok.
İ. Üniversitesi’nde doktora yeterlilik sınavını geçemediğim için ABD’ye gelip ikinci bir doktoraya başladım ve bitirdim. Bir Amerikan üniversitesinde iş buldum ve halen çalışıyorum. 2004’te yardımcı doçent, 2009’da doçent unvanını aldım. Uluslararası bilim dergilerinde yayınlanmış 7 makalem, uluslararası konferanslarda sunulmuş 14 bildirim var.
Doktora yeterlilik sınavları merkezi bir kurum tarafından yapılmadıkça sistem maalesef iyileri/yeterlileri elemeye devam edecektir.”
Kim haklı?
Gelen her iktidarın, istihdamdan sorumlu her bakanının ve aklına sosyal sorumluluk projesi gelen her sivil toplum örgütünün denediği projelerden birisi de beceri kazandırma kursları oluyor.
Bugüne kadar onlarcasına şahit oldum.
Eğer beceri kursları ile işsizlik önlenebilseydi, Türkiye’de bugün işsize rastlamak mümkün olmazdı.
Tıpkı okuma-yazma kursları ile cehaletin yenilemediği gibi.
Türkiye’nin asıl sorununun kalifiye eleman sıkıntısı değil, istihdam yani yeni iş alanları açmak olduğu gerçeği, nedense bir türlü kabul görmedi. Dolayısıyla teşhis yanlış olunca, tedavi de yanlış oluyor.
Kalifiye eleman fazlalığı hemen her alanda var.
Mühendisi de, teknisyeni de, sosyal bilimcisi de ortaya bir kriter konulduğunda gereğini fazlasıyla yerine getiriyor.
Peki sistem ne yapıyor? Onları ödüllendiriyor mu?
Örneğin KPSS’de birinci olanı, istediği yere atıyor musunuz? Yoksa işsiz mi bırakıyorsunuz? Bu mu çözüm?
Yarın beceri kursları açıldığında ya da mezun olduğunda ne olacak? Geçmişte defalarca örneğini gördük...
İşe mi yerleştirilecekler? Kaçını?..
Kaynaklar heba olmasın
Özel sektörün milyonlarca gence kurs verecek parası ve kadrosu varsa, keşke bunu eğitilmiş insanları ikinci kez eğitmek için değil de, birinci eğitimlerinin daha iyi olması için harcasa.
Pek çok ülkede mesleki eğitimi, meslek odaları finanse ediyor. Kriterleri belirleyip, parayı da veriyorlar. İşte o zaman üniversite de memnun kalıyor, işveren de...
Keşke temcit pilavına dönen projeler yerine bu siteme geçilse.
Çünkü herkesin işi kendine. Öğretim kurumları insan yetiştirir, ticari kurumlar da para kazanır.
Herkes birbirinin işini yapmaya kalktığında da kaos doğar...
Özetin özeti: Türkiye’de kalifiye elaman sorunu yok, istihdam sorunu var. Bunun yolu da kurs değil, yeni işyeri açmaktır...