Eğer yolunuz bir üniversite hastanesine ya da tıp fakültesine düşerse, ne olur 5 dakikanızı da onları dinlemeye ayırın. İşte o zaman göreceksiniz ki, yeni “sağlık reformu” onlardan çok, bizi ilgilendiriyor.
Rektöründen tıp fakültesi dekanına, hastane başhekiminden profesörlere, asistanlardan intörn öğrencilere kadar hemen herkes, dayatılmaya çalışılan yeni yönetmelikten şikâyetçi.
Yeni düzenlemeleri Sağlık Bakanlığı “reform” olarak nitelendiriyor. Üniversitelerin bu konudaki yorumu ise tek kelime ile “facia”.
Peki, doğru olan hangisi?
Hocaları dinlediğiniz zaman, kesinlikle onlar haklı gözüküyor. Sağlık Bakanlığı ise ben yaptım oldu anlayışında olduğu için bu sese kulak vermiyor. Oysa ortada ciddi bir kriz söz konusu.
Üniversite Hastaneler Birliği (ÜHB), bu konuda düzenli toplantılar yapıyor. Sonuncusu da önceki hafta Kocaeli‘nde yapıldı. 17 rektör, 6 rektör yardımcısı, 28 tıp fakültesi dekanı, 7 dekan yardımcısı, 23 başhekim, 21 başhekim yardımcısı, 10 hastane müdürü ve 70’i de öğretim üyesi olmak üzere 172 kişi katıldı.
Bu kadroların neredeyse tamamına yakını, bu dönemde atandı. Yani iktidara karşı bir tutum içerisinde olmaları söz konusu değil. Ama onlar bile isyan ediyorsa, gerisini siz düşünün.
Bu noktada rektöründen hocasına üniversite camiasının en fazla kırgınlık duyduğu konu ise YÖK’ün üniversitelerden yana değil Sağlık Bakanlığı’ndan yana bir tavır sergilemesi!..
Özele yönlendirme var
Toplantıda alınan kararlara geçmeden önce bu konudaki bir kaç tespiti özellikle kamuoyu ile paylaşmak istiyorlar. İşte onlardan bazıları:
- Kaytaran, çalışmayan ya da dışarıda çalışan yüzde 10’luk kesim yüzünden yüzde 90 cezalandırılıyor.
- Üniversitelerdeki yetişmiş akademik kadro sanki özellikle, özel sektöre kaçırılmak isteniyor.
- Eğer söz konusu yönetmelik devreye girerse, tıp fakülteleri ve araştırma hastanelerinde eğitim ve bilimsel araştırmalar dibe vurur.
- Akşam 5’ten sonra üniversite hasta bakma ve ameliyat özendirici olmaktan çıkartılırken, özel hastanelere gitme adeta ödüllendiriliyor.
- Çalışmayanı değil, çalışan cezalandıran bir sistem getirilmek isteniyor. Hocalar memur haline getiriliyor. Hekimlik sanatı ve ettiği yemin yok sayılıyor.
- Hocalara, eğitimi, bilimi, etik değerleri unutun, daha çok hasta bakın, daha çok para kazanın deniliyor.
- 30 Ocak 2010’da çıkan tam gün yasası’nın uygulama yönetmeliği aradan bir geçmesine karşın hala ortada yok.
- En ağır fatura da hastalara çıkacak.
Zor günler kapıda
ÜHB, sonuç bildirgesinde, tıp fakülteleri, üniversite hastaneleri ve genel sağlık sistemini, zor günlerin beklediğini özellikle vurguluyor. Eğer ciddi önlemler alınmazsa eğitim, araştırma ve sağlık hizmetine ilişkin faaliyetlerin nitelikli bir şekilde yürütülmesinin sıkıntıya gireceğine dikkat çekiliyor.
Bu noktada bilim insanlarını en fazla rahatsız eden konu ise maaşlarının matematiksel formüllere dönüştürülmesi. Ortada öylesine formüller var ki, üniversite puanlarının hesaplanmasından daha karışık. O karma karışık formülleri buraya yazmaya kalksak ne köşe yeter ne de bir şey anlarsanız. İşte size bir cümle:
“Bir öğretim üyesi ve görevlisine yapılacak ek ödemede, yönetim kurullarınca belirlenen ek ödeme oranın en fazla yüzde 75’ine kadar mesai içi gelir getirici faaliyeti (B1) puanı, en fazla yüzde 25’ine kadar eğitim-öğretim faaliyeti (C) puanı, en fazla yüzde 25’ine kadar bilimsel yayın faaliyeti (D) puanı ve en fazla yüzde 15’ine kadar diğer faaliyetler (E) puanı dikkate alınır. Bunların toplamı yönetim kurullarınca belirlenen tavan oranı geçmez. Nöbet ücretleri hariç olmak üzere mesai dışı gelir getirici faaliyette bulunulması halinde bu faaliyetlerine karşılık olarak hesaplanan oran, yönetim kurulunca belirlenen ek ödeme oranının yüzde 50’sinden fazla olamaz...”
Yönetmelik bu minvalde gidiyor. Hastane başhekimleri bunu takip etmenin mümkün olmadığı yönünde. İstismar edileceği ama daha da önemlisi, doktorluk gibi kutsal bir mesleğin tüccarlıkla eşdeğer tutulduğu yönünde.
Bu konuda daha fazla ayrıntıya, http://www.uhbd.org adresinden ulaşabilirsiniz.
Özetin özeti: Sağlık konusu dayatmaya gelmez!..