Eğitim sistemimiz tamamen bir facia. Milli Eğitim Bakanları ve YÖK Başkanlarının da bunda çok payı var.
Birileri çıkıyor, eğitim sistemini ve üniversiteleri yerden yere vuruyor!
Tık yok!
Yaptıkları işin arkasında kendileri bile duramıyorlar…
Ama bir de mutsuz ve huzursuz öğretim kadrolarının yarattığı tahribat var ki, işte bu, hiçbir şekilde bağışlanamaz...
Eğitimin ve eğitimcinin amacı, her koşulda, öğrencileri kazanmaktır.
Elitist bir anlayışla, başarılı öğrencilerle ilgilenip, diğerlerini “ıskarta”ya çıkartmak, hiçbir eğitim sisteminin de, eğitimcinin de haddine değildir.
Her çocuğun başarılı olacağı bir alan mutlaka vardır.
Bunu bulup çıkarmak da, sistemin ve daha çok da eğitimcilerin görevi.
Peki bunu, ne kadarımız yapıyor?
Maalesef çok azımız.
Ve daha da vahimi, herkesin kendine göre bir mazereti var.
İşte en acı veren de bu.
Ona, buna, şuna kızıp, görevi ihmal etmek kadar yani öğrenciyi kendi haline bırakmak kadar, acı veren başka ne olabilir ki?
Öğretmenler, öğretim görevlileri ve eğitime yön veren diğer kişiler, kendilerini, geleceğin mimarları olarak görürler.
Öyle de.
İşini hakkıyla yapanlara da şapka çıkartırız. Ama görevinin bilincinde olmayan ve yeterince ciddiye almayanlara da sitemlerimizi iletiriz.
Çünkü her şeyi yeniden yapabilirsiniz, geri getirebilirsiniz ama geçen zaman ve yıkılan hayaller, asla bir daha gelmez...
Hoca saltanatına son
Öylesine dediğim dedikçi hocalar var ki, öğrencilerin hayatlarını altüst ediyorlar. Acı vermek sanki kendilerine haz veriyor. Oysa eğitimde temel bir kural vardır:
Eğer sınıftaki öğrencilerin çoğunluğu başarısızsa, ya seçilme kriterleri yanlıştır ya da hoca başarısızdır...
Böylesi durumlarda, öğrencilerin diğer derslerindeki başarılarına bakılır. Eğer tüm derslerde başarılı oluyor ve bir Hoca’nın dersinde patır patır dökülüyorlarsa, işte o noktada, öğrencilerden çok hocaları sorgulamak gerekir.
Pek çok ülkede, aynı dersi veren çok sayıda hoca oluyor ve öğrencilere tercih hakkı veriliyor. Sınavları da, dersi veren hocalar değil, başkaları yapıyor. Yani, öğrenciye şirin gözükmek için bol keseden not dağıtmak mümkün değil...
Eğitim reformu şart!
Yılan hikayesine dönen hükümet kurma görevi bir an önce tamamlansa da, Bakan kim olacak öğrensek. İşin garibi, daha koalisyon gerçekleşmeden erken seçim hesapları yapılıyor ki, böylesi bir ortamda eğitim reformu hak getire.
Tek başına iktidar dönemlerinde, eğitimde hiçbir şey yapılmadığını gördük, önceki koalisyon dönemlerini de biliyoruz. Peki o zaman ne yapılması gerekiyor?
Belki de Milli Eğitim ve Milli Savunma gibi çok özel bakanlar, ki buna Adalet ve İçişleri bakanları da eklenebilir, direkt meclis tarafından üçte iki çoğunlukla seçilse ve reformlar ortaklaşa gerçekleşse ne iyi olur. İşte o zaman belki biraz ümit ışığı doğabilir...
Özetin özeti: Eğitimde patinaj devri artık sona ermeli! Önce öğrenci denmeli!..