Önceki akşam bir televizyon programında 3.5 saat eğitimi ve sınavları tartıştık. Saat sabaha karşı 03'ü gösterdiğinde biz hala daha iyi eğitimin nasıl olacağı konusunda ortak bir noktada buluşmuş değildik. Stüdyodaki 12 kişinin yanı sıra programa telefonla katılan çok sayıda isim vardı. Onların da bizden farkı yoktu. Birinin ak dediğine, diğeri kara diyordu.
En çok dikkatimi çeken eğitim konusundaki bilgisizliğimizin dorukta oluşuydu. Ama daha da enteresanı bugüne kadar eğitime hiç kafa yormayanların, adeta işin uzmanı gibi ahkam kesmeleriydi. İnsanların bir konuda eleştiri getirebilmeleri için, en azından o konuda olup bitenleri takip ediyor olmaları ve sorunu çözücü alternatif geliştirmeleri gerekir. Ama ara ki bulasınız.
Öğrenciler bilgisiz, öğretmenler ilgisiz, veliler duyarsız, sendikacılar da her zaman olduğu gibi popülizm peşindeydi. Onca yıldır bu konuların en göbeğinde olan birisi olarak, zaman zaman isyan noktasına gelmedim desem yalan olur. İzleyenler bilir. YÖK'ü ve Milli Eğitim Bakanlığı'nı en fazla eleştirenlerden biriyken, Kanal 6'daki Dr. Stress'te, onları savunan ben oldum. Çünkü, getirelen eleştiriler, öylesine haksız ve kasıtlıydı ki, sık sık "bu kadarı da olmaz ki" deme gereği hissettim. Ve gecenin ilerleyen saatlerinde şu kanıya vardım: Bu kafayla gittiğimizde değil eğitimin, Türkiye'nin hiçbir sorununu çözmemiz mümkün değil...
Eğitim sendikaları hala ayda 500 bin liralık eğitime katkı payına karşı çıkıyor. Neymiş? Arkasından paralı eğitim gelirmiş. Eğitim devletin asli göreviymiş ve üzerine düşeni yapmalıymış...
Israrla şunu anlatmaya çalıştım. 75 yıldır eğitimi devlete havale ettik ve geldiğimiz nokta: kişi başına 3.6 yıllık eğitim süresi. Bu yükü tek başına devletin sırtına yüklemeye devam edersek, Cumhuriyet'in 100. yılını kutladığımızda da değişen bir şey olmayacak. Gelin bu taşın altına el koyalım. Söz konusu olan çocuklarımızın, ülkemezin geleceği dediysem de özellikle sendikacılara pek anlatamadım. Bugüne kadar şikayetin ve kısır politik söylemlerin ötesinde "daha iyi eğitim" konusunda pek bir icraatları olmayan sendikacılardan da zaten daha fazlasını beklemek hayal olurdu.
Türkiye'de hemen her şeye harcanacak para bulunuyor, ama söz konusu eğitim olunca kıyamet kopuyor. İlk tepki de nedense eğitimcilerden geliyor. Sigaraya ve kozmetik ürünlere harcanan para, üniversitelere ayrılan bütçeden katbekat fazla. Dershanelere akan trilyonlarla her yıl en az 5 üniversite kurulur. Halkın parasıyla yapılan camilerin sayısı, toplam okul sayısının neredeyse iki katı. Anlayacağınız her şeye para buluyoruz ama iş eğitime gelince, topu devlete atıyoruz. Devletin bu konuda geldiği nokta ise havanda dövülen su ve 3.6 yıllık vasat bir eğitim...
Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr