Koç ve Sabacı'nın şansı varmış ki, Doğramacı iş dünyasına girmedi. Ecevit ve Demirel'in de şansı varmış ki Hocabey, politikanın hep uzağında kaldı. Yoksa, rekabet onlar için çok daha zor olurdu.
85'lik Doğramacı hep hoca olarak kaldı. Belli ki bundan sonra da öyle devam edecek. Ama o her şeyin içindeydi. Politikaysa politikanın, ekonomi ise ekonominin, sanatsa sanatın, bürokrasiyse bürokrasinin hep en göbeğindeydi. Aşağıdakilere değil ama, yukarıdakilere hep çok yakın oldu. Her ne kadar İstanbul, Paris, New York gibi dünyanın pek çok yerinde evleri bulunsa da o hep Ankaralıydı. İlk ününü çocuk doktoru olarak yaptı. Ardından yoktan var ettiği Haccepe Üniversitesi, dikkatlerin üzerinde toplanmasını sağladı. 12 Eylül'ün gözdesi olarak YÖK'ü kurup başkanlık koltuğuna oturmasıyla da Türkiye'nin en tartışmalı isimlerinden biri haline geldi. Genel kanı üniversiteleri mahvettiği yönündeydi. Ama destekleyeni de az değildi. Etkili çevrelerle kurduğu sıcak ilişkiler sayesinde, tüm siyasi partilerin programında kaldırılmasına ilişkin vaatler bulunmasına karşın hiçbiri YÖK'e dokunamadı. Üstüne üstlük kim iktidara geldiyse, muhalefetteyken zehir zemberek eleştirdiği YÖK'ün en büyük destekçisi oldu...
Türk eğitim camiasında olduğu kadar, dünya akademik çevrelerinde de tanınan Doğramacı'nın son eseri ise Bilkent Üniversitesi. Her ne kadar Hacettepe vakıflarının bu amaçla kullanıldığı tartışma konusu olduysa da, Bilkent'in yüksek performansı nedeniyle çabuk unutuldu. Bütün mal varlığını Bilkent vakıflarına bağışlamasına karşın saltanat yaşamı sürdürmeye devam eden Doğramacı, veliaht olarak da oğlu Ali Doğramacı'yı bıraktı.
Hacettepi'yi kurarken yaşama geçirdiği Tepe Mobilya, Meteksan Dilek İnşaat gibi şirketlerin sayısı şu anda 100'ü aştı. Turizmden inşaata, bilgisayardan enerjiye, mobilyadan bilişime kadar kar getiren hemen hemen her sektöre yönelen Bilken Holding'in yıllık iş hacmi "milyar dolar"larla ifade ediliyor. Hafta başında açılan ve milenyum havaalanı olarak isimlendirilen Atatürk Havaalanı Dış Hatlar Terminali, Türkiye'nin en yüksek binaları olan İş Bankası'nın İstanbul'daki gökdelenleri, milyonlarca dolara satılan Beykoz Konakları, Ankara'da Çiller'in de oturduğu Bilkent konutlarının arkasında hep Doğramacı gölgesi vardı...
Hocabey, Bilkent Holding'i oluşturan şirketlerde kendisi de dahil hiç kimsenin tek kuruşluk hissesinin bulunmadığını, bütün gelirin vakfa aktarıldığını, onların da Bilkent Üniversitesi'nde daha iyi eğitim için harcandığını söylüyor. Biz bugün varız, yarın yokuz. Ama Bilkent ilelebet ayakta kalmalı görüşünde. Öğrenciden alınan harçların masrafın sadece yüzde 28'ini karşıladığına da dikkati çeken Doğramacı, şirketler işte bunun için var. Hedefimiz dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olarak Türkiye'ye ilk Nobel ödülünü kazandırmak diyor...
Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr