Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Binlerce yıldır onlarca medeniyete ev sahipliği yapan dünyanın en güzel kenti İstanbul, göz göre göre yok oluyor!
Kimilerine göre, İstanbul daha da büyüse, daha da modernleşse de, bu biraz da hormonlu bir gelişme.
Obezite bir kent oldu.
Hatta obezitenin bir sonraki aşaması ne bilmiyorum ama onu bile geride bıraktı.
Ulaşım felç!
Güvenlik, her geçen gün daha sıkıntılı hale geliyor.
Yeşilin yerini beton aldı.
Sanat, kültür, spor hak getire.
Pahalılık aldı başını gidiyor...
Ülke nüfusunun dörtte biri burada yaşıyor!
Tarihi doku yok olma tehlikesiyle karşı karşıya!
Peki İstanbul’u İstanbul yapan özellikleri ne kadarımız yaşıyor?
Bir milyonumuz bile değil.
Yüzde 95’imiz için İstanbul=eziyet haline geldi!
Bir yerden bir yere 5-6 saatte gidip gelemiyorsanız, arabanızın içinde bile gün içerisinde en az birkaç kez öyle ya da böyle tacize uğruyorsanız, çok uzun yıllardır İstanbul’da yaşamanıza rağmen bırakın girmeyi, deniz bile görmediyseniz, köyde yaşadığınız standartların bile altında bir yaşam sürdürüyorsanız, beton yığınlarından gökyüzünü göremiyorsanız, yürüyüş yapacak bir yol, arabanızı park edecek bir otopark bulamıyorsanız, Boğaz’ın her iki yanında çöplüğe dönüşen sahil şeritlerinin daha da çirkinleştiğine hemen her gün şahit oluyorsanız, her köşe başına devasa AVM’ler yapılırken okul yapmaya yer bulamıyorsanız, bu kentte yaşamak keyif mi, yoksa işkence mi kararı siz verin...
“Sizi buraya davet eden ya da zorla tutan yok, çekin gidin o zaman” diyen aklı evveller çıkabilir. Onlara önerimiz, eğer İstanbul’un bu hale gelmesinde kendi payları varsa, asıl onların çekip gitmeleri.
İstanbul’u yaşanmaz hale getirmek her şeyden önce tarihe ihanettir. Ve bunda hepimizin payı var.
İstanbul’u İstanbul yapan değerlerin bir bir yok olup gitmesine seyirce kalmak torunlarımıza ihanettir. Bunda da hepimizin suçu var.
İstanbul’u rant kapısı olmaktan çıkarmanın yolu, ona saygı göstermekten geçiyor.
Peki, bu saygı ortamı nasıl oluşacak?
İşte bunun yolu da önce İstanbul’u mahvettiğimizi kabul etmekten geçiyor.
Eğer bunu kabullenir ve gidişata dur diyebilirsek, sonrası daha kolay gelir.
Yoksa, tarih, İstanbul’u bu hale getirenleri hiç affetmeyecektir...
Kimlik konusuna gelince, Roma, Paris, Londra gibi tarihi bir kent olarak mı kalacak yoksa New York gibi finans merkezi mi olacak?
Ya da bir üniversite kenti mi, turizm merkezi mi, sanayi şehri mi, liman kenti mi, ulaşım noktası mı olacak?
Görünen o ki her şey dahil tatil köylerinde olduğu gibi arabesk bir kent olarak kalmaya devam edecek...
Dershaneler kapanıyormuş
Bugün tarihi günmüş, dershaneler kapanıyormuş. Gelin de gülmeyin. Dershaneleri kapatıyoruz derken, liselerin yarısı dershaneye dönüştü. Bir ara da faizi kaldırıyoruz demişlerdi. Sadece adı değişti. Kâr payı oldu. Şimdi olan da ondan farklı değil!
Üstelik veliler dershanelere bir ya da iki yıl para veriyordu, şimdi üçe, dörde katlanmış halini 4-5 yıl ödeyecekler...
3. yerleştirme!
Liselere girişte en az 5-6 kayıt dönemi var ama üniversitelerde sadece iki yerleştirme hakkı bulunuyor. Daha da vahimi, en az 100 bin kontenjan boş kalacak. Hem de içlerinde tıp, hukuk ve mühendislikler de var. YÖK’ün görevi olup biteni seyretmek değil, çözüm üretmek olmalıdır!
Özetin özeti: Siyasetçiler seçim derdine düştü, her şeyi oluruna bıraktı. Sonuç da ortada...