Bugün
Öğretmenler Günü. Bu vesile ile tüm öğretmenlerimizi bir kez daha canı gönülden kutluyor, bu zorlu görevlerinde başarılar diliyoruz...
Hemen her mesleğin kendine göre zorluğu var. Ama işini ciddiye alanlar için öğretmenlikten daha meşakkatli bir meslek tanımıyorum. Hiçbir ürün ya da üzerinde çalışılan hiçbir konu insan kadar önemli değil. Hele bu insan, bir de çocuk ve genç ise görev ve sorumluluk daha da önem kazanıyor.
Çocuklar ailenin, gençler de ülkenin gözbebeği. Onlar ne kadar başarılı ve mutluysa, bizler de o kadar başarlı ve mutlu sayılırız. Onların eğitimde aradığını bulamaması, dolayısıyla başarısızlığı en büyük üzüntü kaynağımızdır...
Atatürk ülkenin geleceğini gençlere emanet ederken, onları yetiştirme görevini de öğretmenlere verdi. Çünkü, biliyordu ki, çağdaş Türkiye ancak onların maharetli ellerinde şekillenebilirdi. Nitekim Cumhuriyet'in ilk yıllarında genç Türkiye Cumhuriyeti onların gayretleriyle sağlam temellere oturtuldu...
Öğretmenin dünkü saygınlığı ile bugünkü saygınlığı kıyaslandığında arada gece ile gündüz kadar fark var. 1950'ye gelinceye kadar protokolün en ön sıralarında yer alırken, şimdi pazarda limon satar hale getirildi. Eskiden öğrencinin, velinin, kasabın, manavın karşısına dimdik çıkan öğretmen, maalesef artık cebindeki üç kuruş maaşla aybaşını nasıl getireceğinin hesabını yapıyor.
Böyle bir günde de olsa, saklamanın hiç gereği yok. Öğretmenin kalitesi çok düştü. Ne artık öğretmenin toplumdaki saygın yeri kaldı, ne de onların idealleri. İçlerinde her şeye rağmen hala dimdik ayakta duran dört dörtlük öğretmenler yok mu? Elbette var. Hem de sayıları bir hayli fazla. Ama 500 bin kişilik öğretmen ordusu içinde eriyip gidiyorlar.
Öğretmenliğin bugün sıradan meslek haline gelmesinde başta devlet olmak üzere hepimizin çok büyük hataları oldu. En fazla özeni onlara göstermemiz gerekirken, en kolay olunan mesleklerden biri haline getirdik. En az maaşı onlara verdik. Kamuoyu olarak sıkıntılarıyla hiç ama hiç ilgilenmedik. Yaptığımız tek şey hep eleştirmek oldu...
Gençler bir ulusun geleceği ise, öğretmenler de onların mimarlarıdır. Mimar yetersiz ise binanın mükemmel olmasını beklemek hayal olur. Oysa biz iyi mimarlar yetiştirme yerine, hep onların zaaflarıyla zaman öldürdük. 2000'e sadece takvim yapraklarında değil, kafaca da girmek istiyorsak, çağdaş Türkiye'nin restorasyonuna önce mimarlardan yani öğretmenlerden başlamak gerekiyor.
Kamu bankalarında çalışanlar, özel bankalarda çalışanlara göre çok düşük maaş aldıkları için, maaşları 4 kat artırılıyormuş. Ne güzel. Biraz da aynı güzelliği öğretmenlere yaşatsalar fena mı olur!..
Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr