O bir gazeteciydi, o bir politikacıydı, o bir kütür adamıydı, o bir hocaydı. Çağdaş Türkiye özlemi duyanların başında geliyordu. Yazılarında, söylemlerinde, derslerinde hep bu özlemini dile getiriyordu. Gazetedeki köşesi, dün akşamki konferansı, iletişim fakültesindeki öğrencileri hep onu bekliyordu. Ama acı haber ondan önce gitti. Onu bekleyen yerlere...
Kışlalı Hoca'dan önce de yüzlerce öğretmen ve öğretim üyesini lanet teröre kurban verdik. Belli ki birileri onların saçtığı aydınlıktan korkuyorlar. Oysa ellerinde kalem, dillerinde sevgiden başka bir şey yoktu...
Prof. Dr.
Bahriye Üçok 1990'da bombalı paketle, Prof. Dr.
Muammer Aksoy yine 1990'da silahlı saldıyla, Prof. Dr.
Bedri Karafakioğlu 1978'de bombayla, Prof. Dr.
Cavit Orhan Tütengil 1979'da otobüs durağında silahlı saldırıyla, Prof. Dr.
Ümit Doğanay yine 1979'da silahlı saldırıyla, Doç. Dr.
Bedrettin Cömert 1978'de Ankara'da eşiyle birlikte otomobilinde,
Necdet Bulut ve
Orhan Yavuz hocalar da yine silahlı ve bombalı saldırı sonucu yaşamlarını yitirdiler. Ayrıca çok sayıda öğretim üyesi de yaralandı. PKK terörünün hedefi ise genelde köy öğretmenleriydi. 100'e yakın eğitim meşalesini söndürdüler. Ama yerleri hiç boş kalmadı. Aynı şevk, aynı aşkla arkadan gelen pırıl pırıl genç öğretmenler o boşluğu doldurdu. Lanet terörde umut arayanlardan yakalanabilinenler ise şimdi dört duvar arasında pişmanlığın arkasına gizleniyorlar...
Faili meçhul her cinayet bir sonrakine davetiye çıkarıyor. Eğer daha önce yine teröre kurban verdiğimiz
Abdi İpekçi, Çetin Emeç gibi ağbeylerimizin katilleri yakalanabilmiş olsaydı, bugün
Ahmet Taner Kışlalı ağbeyimizi lanet törere bu kadar kolay kurban vermezdik. Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı ve diğerleri artık nefret eder hale geldiğimiz pişkinlikleriyle
"Kanı yerde kalmayacak. Failler yakalanacak" mesajı veriyorlar. Ama yıllardır yaptıkları katilleri yakalamak değil, onların salıverilmeleri için af yasaları çıkartmak...
Terörün dini, imanı, ideolojisi olamaz. Gün gelir kendisini besleyenleri yok eder. Gün gelir kendisini görmezlikten gelenleri, suskun kalanları, haklı çıkartmaya çalışanları namlunun karşısına getirir...
Türkiye hemen her alanda çok yüksek potansiyeli olan bir ülke. Milenyum devletlerinden biri olması işten bile değil. Ama attığımız her adımda çelme yiyoruz. Çelmeciler her kimler ise belli ki profesyoneller. Tetikçiler, bombacılar, profesyonelse devletin de profesyonel olması gerekmez mi? Güvenlik birimlerimizin yüzlerce, binler yıllık devlet tecrübesi yok mu? Birikimlerini, güçlerini böyle zamanlarda değil de, ne zaman gösterecekler? Valiler, işadamları, politikacılar, güvenlik güçleri, hocalar, gazeteciler... Yarın sıranın kime geleceği belli değil! Umarız bu son işleri olur...
Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr