Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

O Ses Türkiye’yi öyle ya da böyle mutlaka izlemişsinizdir.

Yıllardır devam ediyor ve oldukça da keyifli.

Aslında programı hangi gözle izlediğiniz çok önemli.

Müzik ya da eğlence gözüyle bakıyorsanız, orada başlayıp orada bitiyor.

Sosyolojik açıdan bakıyorsanız, Türkiye’nin bir aynası.

Bir televizyon şovu olarak izliyorsanız, ses, renk, görüntü, ışık ne ararsanız var.

Eğitim penceresinden baktığınızda ise eğitimin yerlerde sürünen halini daha iyi anlatan bir program olamaz!..

Çoğu meslekte olduğu gibi alaylı-mektepli tartışması, müzikte de hep süregelir. Tıpkı bizim meslekte olduğu gibi...

Haberin Devamı

O Ses Türkiye’nin değişmez ritüellerinden biri de müzik öğretmenleri ve konservatuvar mezunlarının patır patır elenmeleri.

Yarışma öncesinde yapılan röportajlarda hemen hepsi çok iddialı oluyor. Final hesapları yapıyor...

Daha önceki yarışmalarda da sık sık rastladığımız gibi, önceki gece, yine, konservatuvar mezunu bir arkadaş, final hayalleri kurarken, jüri üyelerinden hiçbirisi dönmediği için daha ilk turda elendi.

O da kendinden önce elenen konservatuvar mezunları gibi şoke oldu. Ama söyleyecek sözü yoktu...


Jüri üyeleri

Programın moderatörü Acun, jüri üyeleri de Hakan-Gökhan, Murat Boz, Hadise ve Ebru Gündeş.

Hepsi de kendi alanında en iyiler arasında yer alıyor.

Üstelik kameralara öylesine alıştılar ki bazen aşırıya kaçar gibi olsa da dozunda esprilerle müthiş bir performansa ulaştılar.

Şimdi gelin isterseniz hep birlikte programla ilgili bazı tespitlerde bulunalım, sonra da bu programın eğitim için neden çok önemli bir gösterge olduğunun altını çizelim!

- Sahne performanslarında, özellikle de müzikte, önemli olanın eğitim değil, ses olduğunu çok net olarak görebiliyorsunuz.

- Eğitimli olanlar genelde işin tekniğine yoğunlaştıkları için kendilerini yeterince gösteremezken, alaylı olanlar doğallıklarıyla jüriyi ve izleyiciyi daha kolay etkileyebiliyor.

- Jüri üyelerinden Hakan ve Murat konservatuvarlı, Gökhan, Hadise ve Ebru alaylı. Yani bir denge söz konusu. Ayrıştıkları noktalar var ama 5’te 5 döndükleri de çok oluyor. Yani iyi bir performans hepsinin ilgisini çekebiliyor.

Haberin Devamı

- Yaş ağaca şekil vermek daha kolay örneğinde olduğu gibi, eğer çok iyi değilse, oturmuş seslerden özellikle kaçılıyor. Çünkü onlarla sonuç almak da daha zor gibi algılanıyor.

- 10-15 yıldır sahne alan isimler bile patır patır eleniyor. Bazen onlara, bazen jüriye, bazen de onları dinleyenlere şaşırıyorsunuz!

- Beyaz Türkler gibi muhafazakâr çevreden de katılım yok denecek kadar az. Aristokrat, zengin, kolejli, türbanlı yarışmacıya hiç rastlamadım.

- Almanya ve özellikle de Azerbaycan yurtdışı katılımda ön sıralarda yer alıyor. Azeri yarışmacıların çok dikkat çektikleri aşikâr. Onlardaki müzik eğitimi sanki bizden birkaç adım daha önde izlenimi yaratıyor!


Eğitim farkı!

Bugüne kadarki elemelerde ipi göğüsleyenlerin çoğu alaylıydı. Şampiyonlar ise konservatuvarlı.

Geriye dönüp baktığınızda, yarışmanın ötesine geçip, müzik dünyasına damgasını vuran ise yok gibi!

İşte bu noktada şu sorular akla geliyor:

- Konservatuvarlara iyi öğrenci seçilip, iyi mezunlar veriliyor mu?

Haberin Devamı

- Eğer iyi eğitim veriliyorsa, neden böyle peş peşe eleniyorlar?

- Benzer yarışmalar farklı alanlarda yapılsa, doktor, mühendis, iletişimci ve öğretmenler de bu şekilde dökülecekler mi?

- Sahne sanatlarında sadece teknik yetiyor mu, yetmiyorsa, konservatuvarlarda görsellik, profesyonellik ve iletişim teknikleri de öğretiliyor mu? Öğretiliyorsa, çıkanlardan bazıları, sahneye ilk kez çıkanlara göre neden daha heyecanlı ve sönük!

Özetin özeti: Yetenek, arzu, hırs, mücadele ruhu ve sempatiklik ne kadar yüksek olursa olsun, eğer eğitimle desteklenmiyorsa bir yere kadar! Ya da tam tersi, eğitim var ama diğerleri yoksa işiniz yine zor. Ve tabii ki şans da önemli!