Okudukça, yükseldikçe memnuniyetin artması gerekirken tam tersi oluyor. Geniş çaplı bir memnuniyet anketi yapılsa, muhtemelen en son sırada “okumuşlar“ çıkar.
Daha da vahimi, çalışmak, çabalamak, üretmek “enayilik” olarak değerlendiriliyor.
Liyakatın yerini, “uyanıklar“, “torpil“, “yandaşlık“ aldı. Ama nedense hepimizin şikâyetçi olduğu bu durum, hâlâ birilerini rahatsız etmiyor. İşte size iki çarpıcı örnek:
Üreten insana saygısızlık
“Ülkemizin akademik kadrosu, giderek daha kalitesiz ve kolay yoldan belirli unvan ve kadrolara sahip olmak isteyen sözde akademisyenlerle dolmaya devam ediyor.
Size sadece iki adet (sözde) bilimsel dergi ismi vereceğim (isimleri bizde saklı). Sanırım bunları araştırmanız neden bahsettiğim hakkında size yeterli bilgiyi sunacaktır. Tabii bu dergiler, daha birçok benzer dergiden sadece iki tanesi.
Bu iki derginin özelliği, gönderilen (sözde) bilimsel yazıların, yüksek miktarda para karşılığı (ki bu meblağlar da yayın basıldıktan sonra üniversitelerin verdiği yayın teşvik ikramiyeleri ile yazar tarafından kolayca karşılanabilmektedir) ile doğru düzgün bir hakem incelemesine tabi tutulmadan yayınlanması. Öyle ki makaleler, gönderdiğiniz tarihten en fazla 2 ay sonra basılmış oluyor.
Ülkemizden de bu dergilere çok büyük talep var. Uyanık (sözde) akademisyenlerimiz, bu dergilerde yayınladıkları, bildiri kalitesine bile sahip olmayan makaleleriyle, doçent ve profesörlüğe başvuruyor, bu unvanlara ve kadrolara rahatça yükseliyorlar.
Sizden ricam, lütfen bu dergilerdeki yayınlara bakın. Özellikle ülkemizden, hangi bilim dallarından ne kadar insanın buralarda yayın yaptığını, burada yapılan yayınlarla ne kadar insanın emek hırsızlığı yaparak doçent ve profesör olduğunu (ya da olmak için başvuru yapmış olduğunu) ortaya çıkarmanız.
Dürüstçe çalışan, kaliteli yayınlar üreten bilim insanlarımıza yapılan bu haksızlığı önlemek için bu konunun gündeme getirilmesi, gelecek nesillerimizin iyi ve etik ilkelere bağlı birer bilim insanı olması açısından yararlı olacaktır...”
Avukatları kim savunacak?
“Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisiyim.
Sizden ricamız yalnızca stajyer avukatların değil, son sınıf öğrencisi olan bizlerin de ortak sorunumuza köşenizde yer vermeniz.
Stajyer avukatlar, çok düşük ücrete ve çok ağır koşullarda, meslek öğretiliyor bahanesiyle köle gibi çalıştırılıyor.
Emeklerini karşılığı bir maaş verilmiyor ve üstelik sağlık güvenceleri de yok.
‘Avukatlık ruhsatı’ alabilmek için zorunlu olarak yapmamız gereken bir yıllık staj döneminde, geçimimizi sağlayabilmek için barodan stajyer kredisi almak zorunda kalıyoruz ve mesleğimize başladığımızda bunu faiziyle ödüyoruz.
Hayata yeni başlayan bizler için öğrenim döneminde aldığımız kredilerin borçlarını bile henüz ödeyemezken, üstüne bir de bu stajyer kredisinin borcunun eklenmesi, gelecek açısından bizleri kaygılandırıyor.
Ayrıca geleceğine yön vermek üzere olan son sınıf öğrencilerinden bazıları, sırf bu bir yıl boyunca düşük ücrete çalıştırılmaktan kaçtıkları ya da bir an önce para kazanmak zorunda oldukları için çok sevdikleri ve istedikleri avukatlık mesleğinden vazgeçiyor.
Yargının üç ayağı; iddia, savunma ve hüküm makamıdır. Bunlardan biri olmazsa yargı eksik olur ve adalet sağlanamaz.
Avukatlar, savunma makamının temsilcileridir. Eşit konumda olmalarına rağmen hâkim ve savcı adayları için sağlanan imkânlar, stajyer avukatlar için sağlanmamaktadır.
Özel sektör- devlet ayrımının bu denli göze batıyor olması, yargının geleceği açısından endişe vericidir.
Meslek koşullarının iyileştirilebilmesi için birçok baro çalışmalar yapıyor. Ancak bu durum, konuyu gündeme getirmemize yeterli olmuyor. Stajyer avukatlar ve son sınıf öğrencilerinin ortak isteği şöyle:
- Stajyer avukatlara ödenen ücret, geçim şartlarına uygun düzeye yükseltilmelidir.
- Staj dönemi için sigorta yapılmalıdır.
- Çalışma saatlerine düzenleme getirilmelidir.
Zira birçok stajyer avukat, sabah 8 akşam 8 olmak üzere günde 12 saat çalışmak zorunda bırakılıyor...
Lütfen bizi dikkate alın. Yalnızca, mesleğimize saygı istiyoruz...”
Özetin özeti: Yaptığı işten memnun, neredeyse hiçbir sektör kalmadı. Kabahat, çalışanlarda mı yoksa gelinen noktada mı?..