Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Edirne’den döneli günler oldu ama aklım hâlâ orada.

Böylesi dünya mirası efsane bir kente sahip çıkmak, sadece Edirnelilerin değil, hepimizin görevi.

Sadece Edirne’ye mi? Elbette hayır. Ülkemizin daha pek çok kenti Edirne gibi görkemli bir tarihe sahip ve maalesef onların durumu da farklı değil.

Edirne ile bunu başarabilirsek devamı da gelir. İşte bu yüzden yeni bir model arayışına girmek gerekiyor. Bugüne kadarki çözüm yollarının işe yaramadığı kesin ve sonuç ortada!..

Tarihi kentlerin korunması için, tıpkı yerli aşıda olduğu gibi, devlet iradesini ve her türlü desteği içine alan bir fon oluşturulmalı ve gereği yerine getirilmelidir.

Haberin Devamı

Ve her şeyden önce de kendi çabalarıyla tarihe sahip çıkanlara köstek değil, destek olunmalıdır!

Neden mi? İşte cevabı:

“Edirne’nin Karaağaç Mahallesi’nde doğup büyüdüm. Dedemlerden kalan evler kerpiçtendi. Şimdi o evleri yapmamız mümkün değil. Baba mirası olan bu yerde, yasalara uygun ev yapmaya kalktık. Karaağaç’ı güzelleştirelim dedik ama ne mümkün! Her adımda, ya belediye ya da imar işlerine aylarca takılıyor. Tabiat ve Kültür Varlıkları diye bir kurum çıkardılar başımıza, diğerleri yetmedi üstüne bir de yıllarca oralara takılıyoruz.

Camı uymadı, proje değiştir. Kapı olmadı, proje değiştir. Binanın yeri orası olmaz, buraya olacak, tekrar proje değiştir. Dış cephe öyle olmaz, değiştir, değiştir, değiştir...

Böyle bir ortamda, vatandaş olarak şehrimizi nasıl güzelleştirelim? Tabiat Kültür Varlıkları’nın aradığı özelliklere uymayan o kadar çok yapı var ki onlara ses çıkartılmıyor. Yasalara uygun yapayım dediğin anda burnundan fitil fitil getirip pes ettiriyorlar.

Bir proje götürüyorsun, 3 kat yapabilirsiniz diyorlar. Projede değişiklik yapıp götürüyorsun, 2 kata düştü diyorlar. Ancak müteahhitlerin yaptığı yeni yerleşim yerlerinde 5 kat, 10 kata izin veriyorlar. Diğer yerlere bir çivi çakmak için bile izin aldırıyorlar. Onlara ses yok. Vatandaşı bu kadar yorunca, o da pes ediyor. Vatandaş olarak, hadi gel de güzelleştir bakalım. Şimdi de Kovid bahane ediliyor. Anlayacağınız Edirne’mizi güzelleştirmemek için ellerinden gelen bahaneleri öne sürerek engel üzerine engel çıkartıyorlar.”

Haberin Devamı

Benzeri o kadar çok şikâyet var ki konuya devam edeceğiz!..

Sınav ekonomisi

Üniversite sınavlarına yine rekor bir ilgi var. 2 milyon 607 bin 903 aday başvurmuş!

1 milyon 700 bini eski mezun! Çok daha ilginci, 373 bini hâlâ üniversite öğrencisi, 227 bini üniversite mezunu, 54 bini de üniversite terk!

En ilginç olanı ise 333 bininin açık lise mezunu olması!

Zorunlu eğitim çağındaki çocuklarımıza bile yüz yüze eğitim olanağı sağlayamıyoruz! Ellerinde ne bir meslek var ne de hayal, peki okul yüzü görmeden hayata nasıl tutunacaklar?..

Nereden bakarsanız bakın, tablonun elle tutulur bir yanı yok ve tek kazananı var o da sınav sektörü.

Rakamlar çok net, kazanamayalar kadar, kazananlar da mutsuz. Tekrar, tekrar sınava girmeleri de bu yüzden! Peki, bu yıl hayallerine kavuşabilirler mi?

O da mümkün değil!

Dahası, mutsuzlar kervanına bu yıl da yeni yüz binler katılacak!..

Haberin Devamı

Peki, daha ne kadar ve nereye kadar kendimizi kandırmaya devam edeceğiz?

Devlet katında bir Allah’ın kulu çıkıp da aşağıdaki tablolara bakmıyor mu?..

Telafi isyanı

MEB, telafi eğitim takvimini kesinlikle gözden geçirmelidir. Belirsizlikler nedeniyle zaten bitkin ve kırgın olan öğretmenler arasında müthiş bir huzursuzluk yarattı. ‘Günü kurtarma’nın ya da ‘göz boyama’nın faturası onlara çıkmamalıdır!..

Veli ve öğrencilerden böylesi bir talep var mı, katılım olur mu, daha da önemlisi bir yararı olur mu?

Bu soruların cevabı samimiyetle aranmalı ki verimli bir sonuç alınsın.

Hem pandemi hem de uzaktan eğitim öğretmenlerimizi de öğrenci ve velilerimizi de çok yordu. Keşke biraz nefes alsalardı!

Telafi eğitim okullar bir hafta erken açılarak, bir hafta da gelecek öğretim yılından alınarak iki hafta artı hafta sonlarına sığdırılsa daha iyi olmaz mıydı?

Keşke bu konuda sahadaki öğretmen ve okul yöneticilerinden de bilgi alınsaydı.

MEB, önce karar alıp, sonra görüş sorma huyundan artık vazgeçmelidir. Çünkü aldığı kararlar ya kalıcı olmuyor ya da verimli. Bu da en çok kendilerini yoruyor ve yıpratıyor.

Özetin özeti: Her şeyin çok daha iyisine layığız ve bunu yapabiliriz! Yeter ki isteyelim...