Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Türkiye’deki sistemin adı bürokratik oligarşidir”
Haberin Devamı

Halkın Sesi Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, önceki gece Galatasaray Üniversitesi’nde Genç Bakış’ın konuğuydu. Öğrenci olaylarından anayasaya, yargıdaki depremden ekonomiye kadar Türkiye’nin güncel sorunları ele alındı. Öğrenciler ısrarla HAS Parti’nin, Ak Parti ve Saadet Partisi’nden farkının ne olduğunu sordu, o da her defasında hangi noktalarda farklı olduklarını ve yollarının neden ayrıldığını anlattı.
İşte programdan satır başları:
- Erbakan’ı hastanede ziyaret etmedim ama telefon ettim. Ankara’ya gittiğimde de ziyaret edeceğim. Hayat sadece politikadan ibaret değil, önemli olan insani ilişkilerin düzgün bir şekilde yürütülmesi.
- Biz sömürüye karşı, antiemperyalist, yerli, Türkiyeci bir partiyiz.
- Özellikle Ortadoğu’ya bakış, ekonomi politikaları, Avrupa Birliği ve bazı temel politikalarda en baştan itibaren bazı temel farklılıklarımız vardı. Bunlar başlangıçtan itibaren AK Parti ile beraber olmamamızın en temel nedenleridir. AKP’ye katılmayarak doğru karar verdiğime inanıyorum.
- HAS Parti bölmeyen, kamplaştırmayan yeni bir siyaset dilini ortaya koyuyor. Bu çerçevede cemaatler, tarikatlar, siyasi partiler bütün bunların hepsini bir kısmı geleneksel bir kısmı da modern kurumlar olan varlıklar olarak görüyoruz ve hiçbirisinin millet egemenliğinin üzerinde olmamasını öngörüyoruz.
- Biz başkaları gibi şu anda AKP hükümeti var ama biz onlardan daha iyi işler yaparız diye sahne kenarında sıramızı beklemiyoruz.
- Saadet Partisi’nde iki yıl genel başkanlık yaptım. Partinin oylarını yüzde 1’lerden yüzde 5.5’e çıkardık. Ve bu oyların çok büyük bir kısmını milli görüş geleneğinden gelmeyen kitlelerden, yeni seçmenlerden aldık. Ciddi adımlar atıyorduk sonra tüm milletin gözü önünde önce kongre baskını, sonra iftar baskını gibi son derece çirkin birtakım saldırılarla maalesef ben ve arkadaşlarım partiyle yolumuzu ayırmak zorunda kaldık.
- Ben Erbakan hakkında; bu süreçlerde öyle oldu ki olgunluk anlamında sanki biz yaşça büyük, karşı taraf küçükmüş gibi davrandı dedim. Yoksa asla siyasal büyüklük anlamında değil. Böyle bir şeyi değil Sayın Erbakan için hiç kimse için söylemem. Biz daha olgun davrandık manasında bir sözdü.
- Tutukluluk sürelerini sınırlayan bu düzenlemeden sonra ortaya çıkan bu tablo çok açık bir öngörüsüzlüktür.
- Adalet Bakanı’nın bu konuda söylediği “bilen bilmeyen herkes konuşuyor” sözünün üzerinde durmak lazım. Zaten esas sorun temel meselelerimizin parlamentoda çok açık şekilde konuşulamıyor olması.
- Özellikle 1961 ve 1982 Anayasası’yla ortaya konulmuş olan anayasal yapıda bazı vatandaşlar özde bazıları sözde olarak algılanıyor. Müslüman, Sünni ve Türk etnisitesine bağlı olan ve devletin istediği kadar Müslümanlığı yaşayan bir kişi birinci sınıf vatandaş olarak görülüyor. Dolayısıyla bu tanımlama gereği gayrimüslim vatandaşlarımızın, Alevi vatandaşlarımızın, Kürtlerin, diğerlerinin ve devletin tanımladığı şekilde değil, kendi inandığı kadar Müslümanlığı yaşamak isteyen Sünni çoğunluğun sorunları var. Tek tek bu grupların her birisinin sorunlarını alıp çözmek Türkiye’de sorunları karmaşık hale getiriyor. Yapılması gereken yeni bir anayasal reformla Türkiye’de herkesin özgürlüklerinin ve haklarının tanımlanması.
- Halk diyor ki Türkiye’de bugün bir hukuk devleti yok, kanun devleti var. Bu ülkede yaşayan 72 milyon vatandaşın hepsinin eşit ve özgür olduğu, kamuyla arasındaki sorunlarda da devletle eşit olduğu yapıya hukuk devleti derler. Böyle baktığınız zaman maalesef Türkiye’de hukuk devletinden bahsetmek zor.
- Son zamanlardaki öğrenci olaylarında, Dolmabahçe’den beri gördüğümüz şey, polisin son derece sert müdahalesidir. Hiçbir öğrenci böyle kötü muameleyi, aşağılanmayı hak etmiyor.
- Biz de Avrupa da biliyor ki Türkiye hiçbir şart altında serbest dolaşımın verildiği tam üyeliği kazanamayacaktır. 17 Aralık’ın tek cümlelik bir özeti vardır; “Siz verdiğimiz bu ev ödevlerini tamamlamayı başarırsanız sizi içimize almayı konuşmaya başlamayı düşünebiliriz.”
- İrtica Türkiye’nin çok eski bir tartışması. Son 8 yıldır da devam ediyor. Ama halkın birebir ilgilendiği bir konu değil. En önemli sorun işsizlik.
- Zorunlu din kültürü dersi olabilir. Türkiye’deki Alevi, Sünni herkesin ortak inanç değerlerini savunan, Müslümanlık ile ilgili kısmı ve diğer dinleri de kapsayan bir din dersinin bu ülkenin kültürü anlamında olması doğrudur. Ancak din eğitimi anlamında seçmeli olması ve bu konuda hiç kimsenin zorlanmaması gerek.
- Türkiye’deki sistemin adı demokrasi filan değil, bürokratik oligarşidir. Yani hiçbir hükümet, hiçbir parlamento olmasa bile işlerin yüzde 80’i bürokrasi tarafından yürütülüyor. Yani Yüksek Askeri Şûra, Milli Güvenlik Kurulu, YÖK ve 40 küsur tane ekonomik üst kurul gibi kurumlar.
- Derviş-Fisher dediğimiz ekonomi programı üretici kesimlerin gücünü azaltmış, emeği değersiz hale getirmiştir. CHP de AK Parti’nin bu ekonomi politikalarına kökten farklı yaklaşmak yerine ben bu programı sizden daha iyi izlerim diyor.
- Evet rakamsal olarak enflasyon düştü ama bir ekonomi sadece enflasyon rakamları ile değerlendirilmez. Enflasyon düştü diye yaşam tarzında bir iyileşme ortaya çıkıyor mu onu sormak lazım.
Özetin özeti: Kurtulmuş’u dinleyen, izleyen çok beğeniyor. Peki oy verirler mi? O ancak sandık zamanı belli olur!..