Cumhurbaşkanı
Demirel'in yükseköğretim için önerdiği 2000 hedefleri arasında, öğrenci sayısı 15 bini aşan üniversitelerin bölünmesi de vardı. Tıpkı
Paris ve
Roma üniversiteleri gibi.
Söz konusu öneri yıllardır gündemde. Ama ne zaman dile getirilse en sert tepki ilgili üniversitelerden geliyor. Şimdi de öyle oldu. Büyük üniversite rektörleri, her ne kadar öneri bu kez Çankaya'dan gelse de işi pişkinliğe vurup,
"Hayır Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir öneri yapmaz" deyip bölünmeye yine karşı çıktılar. Halbuki öneriyi ciddiye alıp, enine boyuna düşünseler, üniversitelerine en büyük iyliği yapmış olurlar. Ama hayır! 30, 40, 50, 60, 80 bin öğrencinin rektörü olmak varken, yüzlerce trilyona hükmederken ne diye ellerindeki gücü başkalarıyla paylaşsınlar! Üniversite kan kaybediyormuş kimin umrunda...
Dünya ölçeğinde üniversitelerde maksimum öğrenci sayısı 10 bin. İdeali ise 2, 3 bin.
Koç ve
Sabancı gibi öğrenci sayısını çok sınırlı tutanlar yok değil. Ancak asıl önemli olan vakıf üniversitelerinin değil, devlet üniversitelerinin ne olacağı?..
Öğrenci sayısı 15 binin üzerinde 15 üniversite var. Bunlardan
ODTÜ, Selçuk, KTÜ, 19 Mayıs gibi tek kampus içinde olanlar için belki şimdilik bir bölünme lüks olabilir. Ama
İstanbul, Hacettepe, Marmara, Gazi gibi çok sayıda kampusa sahip üniversitelerde bölünme kaçınılmaz. Eninde sonunda aklın gereği yerine getirilecektir. Bu aşamada önemli olan bölünmenin yasayla ya da YÖK dayatmasıyla değil en uygun koşullarda kendi içinde gerçekleşmesidir...
Eğer bir yükseköğretim reformu gündeme gelecekse, tek tip üniversite modelinden de vazgeçilmesi gerekir. Her üniversitenin kendine göre bir misyonu ve uzmanlık alanı olmalı ki, sadece Türkiye'de değil dünyada da söz sahibi olabilmeliler.
El atılması gereken konulardan biri de üniversitelerin devlet dışında yeni kaynak arayışına girmeleridir. Devlet yükseköğretim konusunda bugüne kadar çok büyük yatırımlar yaptı. Türkiye'nin dört bir yanına dört dörtlük üniversite kampusları kurdu. Üniversiteler, pek çok il için bacasız fabrika oldu. Tıpkı KKTC'de olduğu gibi ekonomiyi ayakta tutan kurumların başında geldi. Peki kentler üniversiteye ne verdi? Koçaman bir hiç. Tıpkı üretkenlikte kısır kalan akademik kadrolar ve kendileri için harcanan kaynakların yüzde 5'ini bile vermekten kaçan öğrenciler gibi...
Burs konusu da yükseköğretim reformunun olmazsa olmaz ayaklarından biri. Bedava vasat eğitim yerine, paralı ve kalitelisi sorgulanabilir eğitimin gündeme gelebilmesi için başarılı ama fakir öğrencilerin vakıf ve yurtdışı üniversiteleri de dahil her koşulda desteklenmeleri gerekiyor...
Özetin özeti: Eğitime yön verenlerin kendilerini affetirebilmeleri için yapacak o kadar çok iş var ki...
Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr