Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



12 Eylül öncesini yaşamış biri olarak üniversitelerde huzurun ne demek olduğunu çok iyi bilenlerdenim. Bir bozulmayagörsün, herkes bir bahane bulup ortamı gerdikçe gerer...
Üniversiteler son yıllarda siyasal baskılardan ve YÖK dayatmasından uzak, kendi ayakları üzerinde durur hale geldiler. Ne rektörler eski rektör, ne de öğrenciler eski öğrenciler.
12 Eylül'ün yıllarca süren bastırılmışlığından ve YÖK'ün tek tipçi dayatmalarından yeni yeni kurtulmaya başladılar. Koalisyon hükümetlerinin sadece bu yararı oldu. Üniversiteleri kendi hallerine bıraktılar.
YÖK giderek güçsüzleştiği için eskisi gibi üniversitelere karışmayı çoktan bıraktı. Vakıf üniversitelerinin yaygınlaşması ise rekabeti getirdi. Rektörlerin seçimle gelmesi ve vasıfsız rektörlerin üniversiteyi ileriye değil de geriye götürdüğünün anlaşılması da yönetimde kaliteyi getirdi.
Şimdi taşlar tam yerli yerine otururken 12 Eylül YÖK'ünü aratmayacak bir şekilde baskı ortamının yaratılması, üniversitelere huzursuzluktan öte bir şey getirmez.
Hükümetin yangından mal kaçırırcasına yasallaştırmaya çalıştığı yeni YÖK yasa tasarısı, üniversiteleri siyasetin güdümüne sokuyor ki bunu kabullenmek mümkün değil. Nasıl ki camiye, kışlaya siyasetin girmemesi gerekiyorsa, eğitim kurumlarının da siyasi etkilerden uzak durması, olmaz ise olmaz evrensel kurallardan birisidir.

Hükümet ile üniversiteler arasındaki en önemli sorun, güven bunalımının doruğa çıkması. Her iki taraf da birbirine zerre kadar güvenmiyor. Her iki taraf da birbirinin doğrularından çok yanlışlarını görüyor. Gerginliğin asıl nedeni bu.
Bu güven bunalımı nasıl aşılır? İşte asıl önemli sorun bu. Daha önce de yazdım bu konuda her iki tarafın da saygı ile karşılayacağı isimlere ihtiyaç var. Ama bu öyle ortalarda akil adam yakıştırması ile dolaşanlarla olmaz. Sadece bir tarafın değil, toplumun tüm kesimlerinin takdirini alması gerekir. Ben ısrarla Demirel diyorum çünkü, üniversiteler üzerinde çok emeği var. Demirel, derken de elbette Cumhurbaşkanı Demirel'i kastediyorum. Başbakanlığı dönemine yönelik eleştirilere de sonuna kadar katılıyorum. Ama onlar çok gerilerde kaldı.
TÜSİAD'ın bu konudaki samimi çabaları da takdire şayan. Bu yöndeki gayretlerin, eğitime gönül verdiğini çok yakından bildiğimiz Arzuhan Yalçındağ'dan gelmesi de ayrı bir güven kaynağı. Biliyoruz ki hiçbir önyargısı ve beklentisi yok. Tek amacı üniversitelerimizdeki huzur ortamının devamı, sorunlarının çözümü ve akademik standardın Batılı ülkeler seviyesine gelmesi. Umarız bu samimi girişimi, TÜSİAD bünyesinde olduğu kadar, akademik çevreler ve hükümet kanadında da hak ettiği ilgiyi ve desteği görür.
Özetin özeti: Görünen son tablo şu: Hükümet YÖK yasasını ya çıkaracağız ya da çıkaracağız inadında. Üniversiteler ise zor çıkarırlar görüşünde. Oysa böylesi durumlarda inada değil sağduyuya ihtiyaç var.