Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

YÖK’ün lisansüstü eğitim programları açılması ve yürütülmesine yönelik olarak aldığı son kararı, dün olduğu gibi, bugün de tartışmaya devam ediyoruz. Çünkü bilimde ilerleme sağlamadan bilim toplumu olmamız, bilim toplumu olmadan da kalkınmış ülkeler ligine yükselmemiz mümkün değil.
Peki, yeni YÖK yönetiminin bu yöndeki çabaları doğru mu, yeterli mi, samimi ve en önemlisi de umut verici mi?
İşte Akdeniz Üniversitesi’nden bir başka hocamızın değerlendirmesi...
Yanlış hesap!
Lisansüstü tez danışmanlığının 12 ile sınırlanmak istenmesini hiç yadırgamadım, bilakis, olumlu buldum.
Çünkü bana sorarsanız, özellikle mühendislik, ziraat gibi uygulamalı alanlarda bir hocanın ilgilenebileceği öğrenci sayısı en fazla 4 olabilir.
Belki sosyal alanlarda 6-8 öğrenci makul olabilir ancak fen ve mühendislik alanlarında kesinlikle fazladır. Örneğin, benim ideal öğrenci sayım 2’dir, 3 öğrenciye “eh” derim ama 4-5 için yanıtım “asla”dır.
2013’te doktora tezini sunan bir öğrencim, danışmanlığımda gerçekleştirdiği çalışmalardan yaklaşık 15 adet SCI’lı yayın yapmıştır. Böyle sonuçlar için öğrencinin de yetenekli ve samimi olması, hocanın da ciddi şekilde emek harcaması şarttır.
Ülkemizde akademik çalışmalar için gerekli altyapı son derece zayıftır. Bu bakımdan en şanslı akademik birimler tıp, diş hekimliği fakülteleridir.
Lisansüstü öğrencilere ders vermek ve özellikle çok sayıda tez yazan öğrenciye sahip olmak, hocalara hatırı sayılır bir ek gelir (ek ders ücreti, yılda 8 ay boyunca aylık maaşın dörtte biri) getirmektedir.
Ayrıca öğrencilerimizin tez çalışmaları bizlerin de yayın yapma faaliyeti olarak görüldüğünden oldukça önemlidir. (Önümüzdeki yıldan itibaren performansa dayalı ek ödeme yapılacaktır.)
Bir hocanın 10-12 bilge insanı aynı anda yetiştirmek istemesinin ve buna cesaret etmesinin ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulamamız gerektiği kanaatindeyim.
Öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu, çok sayıda öğrenci almada heveslidirler ancak onları iyi yetiştirmede genellikle pek de hevesli değillerdir.
Jüri denetimi
Lisansüstü tez jürileri de büyük çoğunlukla sadece jüri önünde, izleyicilere kapalı olarak yapıldığından, başarısız öğrenci ve hocaların faaliyetleri uygun jüri seçimiyle rahatlıkla aklanabilmektedir. Doktora (hatta yüksek lisans) ve doçentlik jürileri mutlaka diğer akademisyenlere hatta ilgili sektörün temsilcilerine (özel sektör ve kamudan) açık yapılmalıdır, paydaşlar birbirini bu şekilde denetlemelidir.
Ben de sizin gibi Sayın Saraç’ın başında olduğu YÖK’ü daha samimi buluyorum, Sayın Başbakan’ın konuyla ilgili açıklamaları da umut vericidir.
Sayın Güçlü, akademik kurumların en önemli eksiği de karşılaştığı her yanlışa “hayır” diyen ve şerh koyan akademisyenlerin aşırı derecede azlığıdır. Çoğunluk devlet kesesinden “hovardalık” yapmanın, az şey üreterek ve kötü yöneterek yıllarca var olabilmenin keyfini sürmektedir. Bunlar keşke sadece son 10-15 yılın ürünü olsaydı o zaman daha kolay çözülürdü, ancak son dönemde iyice arttığı, vıcık vıcık bir hal aldığı da aşikârdır.
Ortak akıl şart!
Değil koalisyon, güçlü bir tek parti iktidarının bile bu sorunu çözmesi hiç de kolay olmayacak ve zaman alacaktır. YÖK’ün son açıklamaları ve tutumları yüksek kalite arayışında demokratik ve pek tepeden inmeci olmayan bir yaklaşıma sahip olunduğunu işaret etmektedir ve bu çok sevindiricidir. Koalisyonun da güçlü tek parti iktidarının da çözemeyeceği kalite artışını ancak ultra-şeffaflık ve iç-dış paydaş denetiminin artırılması çözebilir.
Ülkemizdeki akademik sorunun aslında bir çeşit kurumsallaşma sorunu yani kurumlaşamama gerçeği olduğu göz ardı edilmemelidir. Temel sorumuz “Akademik kurumlardaki kitlelerin ‘bilgeliğini’ nasıl artırabiliriz, kurumsal ortak aklı nasıl hızla geliştirebiliriz?” olmalıdır.
Özetin özeti: Önemli olan, koalisyon hükümetini kimlerin nasıl kuracağı değil, geldiklerinde ne yapacakları... Ama bu hiç gündeme gelmiyor. Siz hiç ağzından bilim sözcüğü çıkanı duydunuz mu?..