Sevgili Okurlar,
Hava sıcaklıklarının birden düşüp sıcak soğuk değişimlerinin fazla olduğu bu günlerde grip ve soğuk algınlığı gibi mevsimsel hastalıkların sıklığı da artmaya başladı. Hele bir de düşük bağışıklık sisteminiz varsa hastalık sezonu sizin için açılmış demektir.
Hava sıcaklıklarının bu ani değişimi her ne kadar bizleri hastalıklara açık hale getirse de, aslında bu hastalıkları kış mevsiminde daha fazla görmememizin asıl sebebi soğuk havalar değil! Soğuk hasta yapmıyor, etrafımızdaki hasta kişiler bizleri hasta yapıyor. Bu hastalıkları kötü havalarda daha fazla görmemizin sebebi, soğuk havalarda daha fazla kapalı ortamlarda bulunmamız, bulunduğumuz ortamın havalandırmasını yeterli yapmamamız ve böylece hasta olan kişilerden hava yoluyla bulaş olması.
Nezle, grip, zatürre gibi üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarının sebebi olan virüsler damlacık yolu dediğimiz, hasta kişilerle aynı ortamda bulunmakla kolaylıkla bulaşabilmektedir. Hasta kişilerin hapşırması, öksürmesiyle küçük damlacıklarla havada asılı kalan veya eşyaların üzerine yayılan virüsler, hasta olmayan kişilere kolayca bulaşmaktadır. Kalabalık şehirlerde kapalı alanlar, toplu taşıma araçları, okullar ve alışveriş merkezleri gibi toplu halde bulunulan alanlar enfeksiyonun yayılması için en uygun ortamlardır.
• Sıklıkla seyahat edenler,
• Kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunan kişiler,
• Bağışıklık sistemi yetersiz olan kişiler,
Sevgili Okurlar,
Yaz mevsimini arkamızda bırakıp sonbaharı yaşadığımız bu günlerde tıpkı bağışıklık sistemimizi kışa hazırladığımız gibi cildimizi de yaz aylarından kalan hasardan kurtarıp kışa hazırlamamız gerekiyor. Yaz mevsiminin cildimizde bıraktığı hasarların başında nemsiz ve ölü hücre birikmesinden dolayı matlaşan bir cilt gelmektedir.
Yaş aldıkça cildimiz kuruyup elastikiyetini kaybeder. Yaz aylarında uzun süreli güneşlenme sonrasında da cilt kurur. Kuruyan cilt ise elastikiyetini ve nemini hızlıca kaybediyor, parlaklığını yitiriyor. Zamanında yapılan müdahaleler ile cildi derinlemesine nemlendirmek ve canlandırmak ise mümkün. Bunun içinde cildinize uygun doğru ürünleri ve içerikleri seçmemiz çok önemli.
Cildimiz en büyük organımızdır. Antioksidanlar cildimizi serbest radikallere ve oksidatif strese karşı korur. Cilt bakım ürünlerindeki antioksidanlar cildimizin sağlığı ve görünümü için yaşlanma belirtilerini azaltmak da dahil olmak üzere birçok olumlu etki gerçekleştirebilirler. Antioksidanlar, cildinizi hasara karşı korumak için bu serbest radikalleri etkisiz hale getirir. Hatta bazı antioksidanlar cildinizi aydınlatır, tahriş ve kırışıklık oluşumunu engellemeye destek olurlar.
Aromaterapide değeri en az bilinen bitkilerden bir tanesi defne! Latince ismi Lauris nobilis olan defnenin, yaprak yağı, extresi ve alt suyu aromaterapide kullanılıyor. 4 mevsim yaprağını dökmeyen Defne ağacı doğanın mucizesi.
Laurus nobilis yaprak uçucu yağları antioksidan, antikonvülsan, analjezik,antiinflamatuar, antifungal, antibakteriyal özelliği nedeniyle literatüre girmiştir. Özellikle antioksidan özelliği ile ilgili literatürde pek çok çalışma bulunmaktadır.Güçlü antioksidan kapasitesi sayesinde defne yaprak uçucu yağı birçok cilt probleminde önleyici ve iyileştirici özelliği bulunmaktadır. Cilt kanseri, cilt kırışıklıkları gibi cilt problemlerinde önleyici olarak kullanılmaktadır.
Özellikle yaz sonrası bakımınızda hiç eksik etmemeniz gereken ürünlerden bir tanesi peelingtir. Kullandığınız peeling ürünlerinin antioksidan içerikle güçlendirilmiş olması daha nemli ve parlak bir cilt için önemlidir.
Sevgili Okurlar;
Mevsim geçişinde olup sonbaharı yaşadığımız bu günlerde hem bağışıklığımızı kuvvetlendirip hastalıklardan korunmak hem de günlük yaşamımızın yoğun temposunu yakalatacak enerji ihtiyacımızı karşılamak için multivitamin desteklerini kullanmak yardımcı olabiliyor.
Vücudumuzdaki birçok fonksiyonun en iyi şekilde yerine getirilmesi için karbonhidrat, protein, yağ, A, B, C, D vitamini, magnezyum, demir ve çinkoya kadar her şeye günlük ve belli miktarda ihtiyaç duyarız. Keşke tüm bu ihtiyaçlarımızı beslenme şeklimizle karşılayabilsek. Fakat beslenme ihtiyacımız artarken, maalesef tükettiklerimizin besin değerleri de o derece azalmış durumda.
Bugün üretilen besinlerin vitamin ve mineral içerikleri geçmişte üretilen besinlere oranla ortalama %80 daha az. Bir de üstelik kalan besin değerlerini de, pişirme, dondurma, konserveleme ile kaybediyoruz. Yani dedemizin yediği mandalinadan aynı miktarda vitamini almak için bizim 7 tane yememiz gerekiyor.
Özellikle;
• Mevsim geçişlerinde,
1.İpucu: En Büyük Destekçiniz: PrebiyotiklerBağışıklık sistemi hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsaklarda bulunur. Bu sebeple bebeğinizin beslenme kaynakları, bağışıklığının güçlenmesinde büyük rol oynar. Bebeğinizin birincil besin kaynağı anne sütüdür. Anne sütü, içeriğindeki antikorlar ve prebiyotik bileşenler sayesinde onun bağışıklık sistemini güçlendirir. Çünkü prebiyotikler, bağırsakta bulunan yararlı bakterilerin varlığını ve aktivitesini arttırır. Zararlı bakterilerin de bağırsakta yerleşmesini önler.
Bebeğinize ilk 6 ay sadece anne sütü içirerek bağışıklık sisteminin gelişimini destekleyebilirsiniz. Anne sütü eksikliği ya da yokluğunda ise doktorunuzun tavsiyesiyle içeriğinde prebiyotik bileşenler bulunan çocuk devam sütlerini değerlendirebilirsiniz.
2. İpucu: Postbiyotikler
Sevgili Okurlar,
Günümüz modern yaşamda her şey daha hızlı, daha hareketli ve bizler sürekli bir şeyleri yakalamaya çalışıyoruz. Tüm bu tempoya ayak uydurabilmek için ise genç yaşlı hepimizin daha fazla enerjiye ve daha kuvvetli bir bağışıklık sistemine ve bunun için de daha iyi bir beslenme şekline ihtiyacımız var. Fakat beslenme ihtiyacımız artarken maalesef tükettiklerimizin besin değerleri de o derece azalmış durumda. Yapılan araştırmalarda bunu destekler nitelikte. Bugün üretilen besinlerin vitamin ve mineral içerikleri geçmişte üretilen besinlere oranla ortalama %80 daha az. Her ne kadar doğal ve düzenli beslensek de bu, vitamin ve mineral ihtiyacımızı tam olarak karşılamıyor. Bu durumda günlük kullanılan multivitamin ve mineral içeren destekler, oluşan açığı kapatmaya, modern hayattaki tempoyu yakalamaya yardımcı olur.
Vitamin ve minerallerin her birinin vücudumuzun birçok çalışma sisteminde önemli bir yeri bulunmaktadır.
Sevgili Okurlar,
Bugün dokuz günlük uzun bir bayram tatili başlıyor. Öncelikle bayramınızı tebrik eder, daha nice bayramlara sağlık ve barışla erişebilmeyi temenni ederim. Uzun tatil fırsatını değerlendirecekler ve bayram ziyareti gerçekleştirmek isteyenler bugün ve yarın seyahate çıkacak. Bu seyahatlerde hastalıklardan korunmanın en iyi yolu ise bağışıklık sistemimizi güçlendirmek. Betaglukan içerikli ürünler bağışıklığı güçlendirmek için en iyi ürünlerden biridir.
Betaglukan, ekmek mayası hücre duvarından ekstrakte edilen basit bir polisakkaritdir. Bağışıklık sistemimizin ilk savunmasını yapan makrofajlar (beyaz kan hücreleri) üzerindeki özel yüzeylere bağlanarak, bağışıklık sisteminin viral, bakteriyel, fungal ve paraziter enfeksiyonlarla mücadele etme kabiliyetini geliştirdiği için yıllardır bağışıklık sistemi destekleyici olarak ün kazanmış tamamen doğal bir besin desteğidir.
Alanında önde gelen firmalardan olan İmuneksFarma firması bugünlerde örnek bir projeye imza atıyor. Betaglukan içeren kapsül ve şurup ürünleri insanlarda çok iyi bir bağışıklık destekleyici olduğu gibi yıllardır veteriner hekimler tarafından da yeni doğan evcil hayvanlara ve hasta hayvanlara bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için reçete edilmekteydi. İmuneksFarma da bu durumdan yola çıkarak sokak hayvanlarına da ulaşmak, onların da sağlığına katkıda bulunmak istiyor.
İmuneksFarma, Türkiye’nin en büyük hayvan hakları federasyonu HAYTAP ile bir protokol yaparak, ImuneksFarma’nın tüm markaları ile her ay yaptığı satış adetinin belli bir miktarı kadar HAYTAP’ın belirlemiş olduğu lokasyonlardaki barınak ve gönüllülere betaglukan içeren kapsül ve şurup ürünlerinden bağışları ulaştırıyorlar. Onlar da ilgili barınaklarda veteriner hekim kontrolünde bu ürünleri sokak hayvanlarına kullandırıyorlar.
Tüm Türkiye’de eczacılar da bu konuda hassasiyetlerinin yüksek olması sebebiyle, projeyi çok olumlu karşılamış gözüküyor. İmuneksFarma ve HAYTAP sosyal medya hesaplarından projeyi paylaşıyorlar ve şimdiden çok güzel geri dönüşler almaya başlamışlar. Projeyi destekleyen eczaneler “BU ECZANE SOKAK HAYVANI DOSTUDUR” söylemiyle, Haytap temalı ve raf aralarında “Aldığınız her ürünle sokak hayvanlarına destek oluyorsunuz” mesajlı görsel alanlarına eczanelerinde yer vererek tüketicilere de bu hassasiyetlerini gösteriyorlar.
Böylelikle bizler hem kullandığımız ürünlerle kendi bağışıklığımızı desteklerken hem de ihtiyaç sahibi sokak hayvanlarının da bağışıklıklarını desteklemiş oluyoruz.
ÇOK KONUŞULAN: ZERDEÇAL - CURCUMİN
Sevgili Okurlar,
Bayramın yaklaşması, hemen sonrasında okulların kapanmasıyla birlikte artık yaz tatili ve seyahat dönemi başlıyor. Yurtiçi-yurt dışı seyahatler, deniz tatilleri, ziyaretler, tüm bu seyahatlerde bavulunuzda olmazsa olmaz ilk şey çok iyi bir probiyotik.
Seyahatlerde uzun süre yolculuk, hava değişimi, beslenme düzeninin değişmesi gibi sebeplerle sindirim sistemi dengesi bozulabilir. En sık rastlanan seyahat hastalıklarından biri olan turist ishali ise tatile gidenlerin yaklaşık yüzde 50’sinde görülebiliyor. Turist ishali genellikle seyahatin ilk haftasında ortaya çıkar ancak seyahat sonrasında dahi görülebilir. Genç, erişkin ve küçük çocuklar en riskli gruplardır. Başka hastalıkları bulunanlar ve ilaç kullananlarda risk daha yüksektir. Genellikle karın ağrısı, karında kramplar, bir gün içinde 3-4 kez tuvalete çıkmayla görülür ve sizin veya ailenizin tatilinin keyfini kaçırabilir. Ayrıca sıcak havalarda gastroenteritlerin de görülme sıklığı artmaktadır.
PROBİYOTİK NEDİR?
Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre probiyotik, sağlık açısından yarar sağlayan canlı mikroorganizmalardır. Yararlı bakteriler olarak da bilinmektedir. İnsanlar doğal olarak vücutlarında probiyotik barındırırlar ancak çoğu zamanla yok ediliyor. Probiyotiklerin azalması da pek çok hastalığa davetiye çıkarıyor. Çünkü probiyotikler bağışıklık sistemimizi güçlendirip hastalıklardan koruyor ve vücudumuzda dengenin sağlanmasına destek oluyor.
Ayrıca, vücutta zararlı mikroorganizmaların istilasını önleyen bir koruyucu bariyer işlevi görür; bağışıklık sisteminin fonksiyonlarını düzenler; besinlerin sindirilmesine yardımcı olabilir; çeşitli vitaminleri ve diğer yararlı maddeleri sentezler.
Sevgili Okurlar,
Ramazan ayı kötü alışkanlıklardan uzaklaşmak ve hayat şeklinize dair sağlıklı seçimler yapmak için bir fırsat.
Oruç tutmak doğru şekilde yapıldığında, maneviyatı arttırırken aynı zamanda fiziksel sağlığa da katkıda bulunuyor.
Beslenme şekline dikkat etmek hem daha sağlıklı bir Ramazan ayı geçirmeniz için hem de orucun sağlığınıza olan katkılarını elde etmek için çok önemli.
Bu yüzden iftar ve sahurda doğru beslenmenin nasıl yapılacağını öğrenmeliyiz. Özellikle sahurda vücudumuzu yüksek glikozlu yiyeceklerle doldurmak yerine, tam tahıllar ve yüksek lifli gıdalar gibi besin açısından zengin ve düşük kalorili daha sağlıklı yiyecekler seçmeliyiz. İftarda da sıvı miktarını ve kan şekerini yavaşça yükseltmeli ve birden yüklenmemeliyiz.
Ramazanda bulantı, ishal, gaz, iftar sonrası karın krampları ve yorgunluk gibi sindirim sorunlarını ortaya çıkmaktadır. Kabızlık da ramazan boyunca rahatsız edici bir sorun olabiliyor. Bağırsak hareketlerini arttırmak için; yeterli sıvı alımı, yeterli meyve ve sebze tüketimi, lif içeriği yüksek tam tahıl ürünlerin tüketimi, özellikle iftarda yavaş yemek yeme ve fiziksel aktivite önemli.
SAHURA PROBİYOTİKLE BAŞLANMALI