Limanda demirlemiş gemiler bir anda
kentin içine giriyor. Çünkü,
liman kayboluyor. Yollardaki asfaltlar bir anda
ayakta kalabilen evlerin çatısına çıkıyor. Çünkü, ortada
yol kalmıyor.
Alaska, 1964...
20. yüzyılın en şiddetli depremi Alaska'yı vuruyor.
9.2 şiddetindeki deprem, tam yedi dakika sürüyor. Ne liman, ne yol, ne bina, ne santral bırakıyor. Yıkım, binlerce insanın yaşamına mal oluyor.
17 Ağustos 99 depremiyle birlikte, Türkiye'de yeni bir sendrom hepimizi sarıyor. Daha önceki yıllarda benzer şiddet ve yıkımdaki depremler, bizde
gelip geçici etkiler yaratıyor. Ama, 17 Ağustos
bir milat gibi hayatımızın parçasına dönüyor. İlk kez, 17 Ağustos'ta
bilinçlendiğimizi sanıyoruz.
Hani, ne yaptık?..
Ancak, bu sadece bir
varsayım. Çünkü, daha sonraki gelişmeler
o bilincin boş halkalarıyla dolu.
Deprem,
en zayıf yanımız. Hem psikolojik, hem de
deprem sonrası için somut çalışmalar olarak. Ayrıca,
depreme hazırlık açısından en çok yalan söylediğimiz yönümüz.
O ilk hızla,
okullara deprem dersleri koyuyoruz. Şimdi çoktan unutulmuş. Ne işe yarayacaksa,
Deprem Konseyi kurulması kararı veriliyor. Aradan on ay geçmiş, ortada
deprem var, konseyi henüz askıda!..
Arada Anadolu'nun ve dünyanın değişik yerlerinde depremler birbirini izliyor. İki gün önce
Endonezya'daki deprem hepimizi rahatsız ediyor.
Herkes
"acaba" diye sorarken, dün
Ankara ve Çankırı sallanıyor. Tüm Türkiye yeniden
deprem sendromuna giriyor. Çok doğal.
"7.5 - 7.7 arasında, iki dakika"
Bilim adamlarına göre,
"her an, her şey mümkün." Özellikle de,
İstanbul depremin ağzında. Ama, bu 17 Ağustos'tan beri hep söyleniyor.
Dün
dünya çapındaki bilim adamlarından
Prof. Celal Şengör'e soruyorum. Şengör:
"Çankırı ve Ankara depremi rutin olay. Öd patlatacak bir şey yok. Orta boy bir deprem."Ve sonra asıl dikkat çektiği nokta:
"İstanbul'a hazırlıklı olmak gerek. Otuz yıl içinde, ama ne zamansa, fakat mutlaka, İstanbul bir deprem yaşayacak. 7.5 ile 7.7 arasında ve iki dakika sürecek bir deprem. Yıkımı çok acı olacak."Göz göre göre, zaman otuz yıla doğru yol alıyor. Hazin, ama gerçek, Tuzla'dan başlayarak, tüm o kıyıyı tarıyor ve Halkalı'ya uzanıyor. Birinci köprünün Karadeniz tarafını değil, Marmara tarafını etkileyecek biçimde.
17 Ağustos'la birlikte, Türkiye bu tartışmaları yoğun biçimde izliyor. Halkın dünkü çırpınması bunun ürünü. Ama, ne yazık ki,
ne devlet, ne belediyeler, ne de halk üzerine düşeni yapıyor. Depremi değiştirmek mümkün değil, ancak hasarını en aza indirmek mümkün. Şu ana kadar, kimde var bu çaba?..
Yazara E-Posta:
ydogan@milliyet.com.tr