TRT Çocuk’un sözleşmesini yenilemediği “Pepee” ortada kaldı. Peki bu duruma nasıl gelindi?
“Filler dövüşür, olan çimlere olur” derler ya çizgi karakter Pepee’nin durumu da öyle...
Çocukların sevgilisi Pepee, yapımcı Ayşe Şule Bilgiç’le yayıncı kuruluş TRT Çocuk’un Koordinatörü Can Soysal arasındaki ego savaşının kurbanı oldu...
Çünkü TRT Çocuk, yapımcıyla sözleşme yenilemedi...
Anlatılanlardan anladığım kadarıyla aslında yapımcı da TRT Çocuk’la devam etmek için pek gönüllü değildi...
O yüzden de “Pepee” ortada kaldı.
Gözde Kansu’nun sunduğu “Veliaht”, 2.74 reytingle “En çok izlenen 100 program” listesinde 14’üncüydü, Murat Başoğlu’nun sunduğu yarışma, 2 reytingle 19’uncu oldu...
Geride bıraktığımız haftanın en çok tartışılan, konuşulan konularından biri neydi?
ATV’deki “Veliaht”ın sunucusu Gözde Kansu’nundekoltesi...
Kansu’nun dekoltesi programın yayını sırasında önce sosyal medyayı salladı, sonra gündemi...
ATV, AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik’in göğüs dekoltesine taktığı Gözde Kansu’yu, “Başarılı değildi, biz de değiştirmeyi düşünüyorduk onu” diye gönderip, yerine Murat Başoğlu’nu getirdi.
Kansu’nun sunduğu “Veliaht”ı cumartesi akşamı televizyon karşısına geçen 100 kişiden 7.2’si izlemişti, Başoğlu’nun sunduğu “Veliaht”ı ise 100 kişiden 5.3’ü seyretti.
Gözde Kansu’nun sunduğu “Veliaht”, 2.74 reytingle “En çok izlenen 100 program” listesinde 14’üncüydü, Murat Başoğlu’nun sunduğu yarışma aldığı 2 reytingle 19’uncu oldu.
Kanalların elinde iktidar tarafından hazırlanan bir “kara liste” olabilir mi? Bazı kanalların da bazı ünlülerle çalışmadığını biliyordum, ama bunu ilk kez duydum
Türkiye’deki televizyonların hepsi değil, ama en azından reytinglerini ölçtüren kanallarda neler olup bittiğini yakından takip eden biriyim... Şimdiye kadar bu kanalların işbirliği yaparak Gezi Parkı eylemlerine destek veren sanatçılara toplu olarak ambargo uyguladıklarına dair bir şey duymadım.
Antalya’da ufukta yeni proje var mı diye sorduğum Derya Alabora, “Yok... Çünkü ben de televizyonların yasaklılar listesindeyim” dedi.
Alabora her daim muhalif, ama adı Gezi Parkı eylemlerinde ön plana çıkan bir sanatçı değil.
Hal böyleyken ambargolu sanatçılar arasına alınmasını aklım almayınca niye ki diye sorunca verdiği yanıt şu oldu:
“Memet Ali Alabora yeğenim ya, sadece o yetiyor, kanalların elinde dolaşan yasaklı sanatçılar listesinde adımın olmasına.”
Bazı sanatçıların Kanal 7 ve Samanyolu TV ile çalışmadığını, iktidara yakın gazetelere söyleşi vermediğini, aralarındaki derin görüş ayrılıkları ya da iş ihtilafları nedeniyle bazı kanalların da bazı ünlülerle çalışmadığını biliyordum, ama bunu ilk kez
“50. Altın Portakal Film Festivali”nden hangi oyuncuların ödülle döneceğinin fazla bir önemi yok. Aşağıdaki liste, bunu kanıtlar nitelikte
2012: Anna Andrusenko, Abdulkadir Tuncer.
2011: Devin Özgür Çınar, Erdal Beşikçioğlu.
2010: Nergis Öztürk, Öner Erkan.
2009: Nurgül Yeşilçay, Tayanç Ayaydın.
2008: Özgü Namal, Murat Han.
2007: Sibel Kekilli, Erkan Can.
‘Festival filmi’ diye bir şey var. Bu tür filmleri izlerken yönetmenin yarattığı ‘sanatsal derinlik’te (!) kaybolup gidersiniz. Bulmaca çözmek gibidir bu tür filmlerde senaristin ve yönetmenin anlatmak istediklerini çözmek
Günümüz Türkiye’sinde ‘karakolda işkence’ diye bir sorun var mı? Yok... Peki ‘işkence’ bitti mi? Hayır... “Faaliyet alanım sadece karakollardır” diyen bir canlı değil işkence... Ayrıca ille de fiziki şiddet gerekmiyor işkence için... Kimi zaman işyerinde yöneticiniz ya da patronunuz işkence çektirir size, bazen de izlediğiniz bir filmden hiçbir şey anlamamaktır işkence!
‘Festival filmi’ diye bir şey var. Bu tür filmleri izlerken yönetmenin yarattığı ‘sanatsal derinlik’te (!) kaybolup gidersiniz. Bulmaca çözmek gibidir bu tür filmlerde senaristin ve yönetmenin anlatmak istediklerini çözmek. Zorluğuyla ünlü Cumhuriyet’in bulmacaları bile çocuk oyuncağı kalır ‘Festival filmleri’nin yanında. Çıkışta, sadece ben mi bir şey anlamadım bu filmden kompleksiyle hayatını sinemaya adamış insanlara sorarsın, onların da bir şey anlamadığını öğrenip, yalnız değilmişim diye rahatlarsın.
Bu satırları yazdığım çarşamba sabahına kadar galası yapılan “Sev Beni”,
Sinemaya yılda ortalama 6-7 milyon lira civarında kredi veren Kültür ve Turizm Bakanlığı, 17 Eylül’deki toplantısını tehir etti. Bunun altında yatan nedenin bir müfettiş araştırması olduğu söylense de sinemacılar farklı düşünüyor
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Sinema Destekleme Kurulu” aracılığıyla son yıllarda film çekmek isteyenlere verdiği kredilerle sinemanın önünü mü açtığı yoksa, yazan ve çekenlerden başka kimsenin anlamadığı kasvetli filmlerin seyirciyi sinemadan mı uzaklaştırdığı tartışmaya açık bir konu.
Öyle ya da böyle bu krediler verilmese Türk Sineması’nın yılda 70’in üzerinde film üretmesinin olanaksızlığı da çıplak bir gerçek olarak karşımızda. Bu yıl Antalya’da yarışan 10 filmin jeneriğinde T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı logosunun olma sebebi de bu... Çünkü hepsi Sinema Destekleme Kurulu’ndan alınan maddi destekle çekildi. Yani özetle demem o ki, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sinemaya verdiği destek önemli.
Sinema Genel Müdürlüğü’nün oluşturduğu Sinema Destekleme Kurulu, bu yıla kadar senede iki kez toplanıyordu. Ancak talep fazla olunca Bakanlık bu yıl toplantı sayısının üçe çıkarılmasını kararlaştırdı. Kurul, 2013’ün ilk toplantısını 30 Nisan, 1-2
“Altın Portakal” denince akıllara ilk gelen şeylerden biridir kortej... Festivale gelen ünlülerin üzeri açık otomobiller içinde halkı selamladıkları “ünlüler geçidi”ne bu yıl da ilgi büyüktü
Uzunca bir süre en arkadan takip ettim korteji... Hayalindeki ünlüleri ciplerin üstünde göremeyince hayal kırıklığı yaşayanlar arasında beni tanıyanlar, “Türkan Şoray’la Fatma Girik niye yok? Gazeteci değil misiniz? Niye getirmediniz onları?”, “Ali Bey, yazın bu rezaleti! Birkaç Yeşilçam yıldızıyla kortej mi olur?” diye laf atmalar başlayınca, indim cipten ve finişe kadar yürüdüm.
Kortejin geçeceği yolun iki yanını ünlüleri yakından görme merakıyla dolduran binlerce insan arasında, “Belediye AK Parti’deyken dünyanın yıldızları geldi Antalya’ya. CHP’li belediyede para yok, hacizlerle boğuşuyor ya, Türkiye’nin yıldızlarını bile getiremedi buraya” diyenlere de rastladım yol boyunca, bana Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur ve Murat Boz’un kortejde olup olmadığını sorana da...
Evet; bir zamanlar patlayan her şarkı için bir film patlatmışlıkları olmasına karşın Orhan Gencebay’la Ferdi Tayfur’un asıl işi, müzik...
O yüzden yıllardır da alakaları olmamalarına rağmen Orhan Gencebay’la
Cam Piramit’teki açılışta 50. Yıl ödülünü almak için sahneye çıkan Fatma Girik ve Ediz Hun anlattıklarıyla, geceye damga vurdu...
Cuma akşamından bu yana Antalya’dayım. Gündüz; güneşli, ama bayağı serin, akşamları bildiğin soğuk bir havada karşıladı “50. Altın Portakal”a gelenleri Antalya...
“Turizmin Başkenti”nde havalar gündüzleri serin, geceleri soğuk, ama ambians sıcak...
Cam Piramit’teki açılış gecesinde 50. Yıl ödülünü almak için sahneye çıkan sanatçılardan Fatma Girik ve Ediz Hun’un anlattıkları sadece salondakileri değil töreni CNN Türk’ten takip edenleri de kahkahaya boğdu. Ediz Hun’un eskiden sinemanın bir adım öncesi sayılan “Artist Yarışması”na başvurmaktaki asıl amacının oraya başvuran güzel kızları tavlamak olduğunu açıklamasının ardından Fatma Girik’in Bedia Muvahhit’li bir anısı süperdi.
Giydiği beyaz tuvaletle göz kamaştıran ve göğsünü gere gere “70 yaşındayım” diyerek yaşını sürekli gizleyen ya da küçülten ünlülerden olmadığını gösteren Fatma Girik’in dinleyen herkesi kahkahaya boğan o anısı şöyle:
“Beylerbeyi’nde setteyiz. Bedia Hanım, makyaj yapıyor. Oyunculardan birinin sevgilisi de var kuliste. O kadın, ‘Aslında ben de sizin gibi oyuncu